Çanakkale zaferini, onu bize hediye edenleri ve onlar kadar değerli Çanakkale şehitleri destanını yaşıyoruz bugün.
Önce Çanakkale nedir sorusunun cevabını vermeliyiz, savaş mı, zafer mi, destan mı?
İhtirasları ferasetlerinin fersah fersah üstündeki bir kısım muhterislerin darbe ile yönetimini ele geçirdikleri Osmanlı Devleti’nin, muhteşem bir zaferle canını imanına şahit kılarak, şehit olduğu yerdir Çanakkale.
İrlanda’dan Açe’ye mazlumların hamisi, güvencesi, zalimlerin tek korkusu, aziz milletimizin dünya sahnesinden “ben kısa bir süre aranızdan ayrılacağım” dediği, yerdir Çanakkale.
Bizim muhterislerin aptallığı, karşımızdaki kan içicilerin emperyalist emelleri nedeniyle, aziz Mehmetçikle, dünya milletler ailesinin, “barbarlara karşı savaşacaksınız” yalanlarıyla kandırılmış çoğu günahsız çocuklarının göğüs göğüse getirildiği, kanlarının harman olduğu yerdir Çanakkale.
Yaralı göğsüne kuru otlarla, yaralı düşmanına gömleğini çıkarıp tampon yapan, insanlık kitabına inanılmayacak sahifeler ekleyen asil ruhluların tarih yazdığı yerdir Çanakkale.
Ruhunu teslim ettiği sırada askerlerine kendisini ayağa kaldırmalarını emreden ve “neden zahmet ettiniz ey resulüm” diyebilecek zabitlerin, öyle bir anda dahi imanına kavi bir nesli toprağa verdiğimiz yerdir Çanakkale.
Öğle namazında Allah’ı arzulayıp ikindi de kavuşan yiğitlerin nefeslerinin hala havada asılı durduğu yerdir Çanakkale.
İman dolu bir göğsün, dünyanın bütün çeliklerinden daha sağlam ve güçlü olduğunun görüldüğü yerdir Çanakkale.
Onu unutturup ismini dahi değiştirmeyi düşünen aramızdaki realist geçinen nesebi gayrisahihlere inat, her gün artarak ve dualarla ziyaret edilen ve onların kokularının hissedildiği, her birimizin ailesinden bir aziz şehidin mekanıdır Çanakkale.
Çanakkale, bir gönül medeniyetinin asil ruhlarının denizin derinliklerinden arşa kadar her yeri bir sis gibi perdeleyip koruduğu, manevi bir iklimin yaşandığı yerdir.
Evet Çanakkale hakkında daha bunun gibi ciltleri dolduracak tanımlar yapabiliriz.
Peki bu büyük savaş nasıl kazanılabilmişti?
Balkan harbinde savaşmayı çetecilik zanneden, boğazına kadar politikanın içine batmış bir zabitan kesiminin yaşattığı o rezilliği, o sefihliği unutamayan, memleketin esas unsuru saray makamlarında gözü olmayan asil neslin, o utançtan kurtulmak için seve seve canını verdiği için kazandık.
Zaferler kazanmak için, saray entrikaları ve çirkin politikalar dışında, vazifesinin ülkeyi dış tehdide karşı korumak olduğunun idrakindeki bir komutan nesli de ülke için samimiyetle çalışıyordu.
İşte bu nesil, Çanakkale’ye böyle bir saldırının olabileceğini çok önceden görmüş, bir istihkam taburu ve bir de istihkam inşaat taburunu görevlendirerek bölgeyi müstahkem mevki haline getirmişti. Yani düşmanı bekliyordu ve oldukça da hazırlıklıydı.
Tabyaların yerleri, cephanelikler, siperler ve irtibat hendekleri Mimar Sinan’ın torunları tarafından yerli yerinde ve muhkem şekilde inşa edilmişti.
İşte öyle bir coğrafya da çağının en son teknikleri ile donatılmış bir deniz gücüne, basit bir mayın gemisi ve küçük birkaç fırkateynle karşı koyabildik.
Boğazın coğrafi özellikleri, akıntısı ve topoğrafik yapısına uygun inşa edilen istihkamlara yerleşen piyade ve topçu unsurların görevini insanüstü bir cehtle yapmaları sonucu kazandık savaşı .
Savaş kazanmak zafer kazanmak değildir, eğer savaşın sonunda hedefi ele geçirirseniz o zafer olur. Peki biz Çanakkale de hangi hedefimizi ele geçirdik veya düşmanın boğazları ve İstanbul’u ele geçirmesine mani olabildik mi?
3 yıl sonra aynı donanma aynı boğazı gezinti yapar gibi geçti ve İstanbul Boğazı’na demirledi.
Çanakkale’de savaşanların yakınları çocukları, babaları hatta dedeleri bu durumu kabul etmediler, işgalciler de bu işgalin devam edeceğine inanmıyorlardı. Nitekim geldikleri gibi gittiler.
Müstevlilerin kuşkusu Çanakkale’yi bildikleri içindi. Bizimkilerin inancı zaten genlerinde vardı.
Bu ve buna benzer daha bir sürü sebeplerle bana göre Çanakkale bir zaferdir. Çünkü bu savaşı kazanmakla kuzeyimizde çarlığın yıkılmasını sağlayarak dünyanın bütün dengelerini değiştirdik. Kısa süreli bir İngiliz ağırlıklı işgalin de bile dünya da artık buraların ebediyen bizim olduğu kanaatini pekiştirdik.
Bu da bizim dünya coğrafyası üstünde yürüttüğümüz stratejik projelerden ikincisinin başarıyla tamamlanması idi.
İşte bu zafer, uzun zamandır durdurulmuş bir medeniyetin ve uykudaki bir devin yavaş yavaş tekrar sahne almaya başladığını da ilan eden bir savaşın sonucu olan bir zaferdir.
Onca yokluğa, kıtlığa, yüzyılların yorgunluğuna karşın nasıl oldu derseniz? Bunun tek bir cevabı iman ile vatan aşkı iledir derim.
Bugün o kutsal yerleri ziyaret edenlere saldıran, inançları hurafe sayıp dışta tutan realite ile açıklamaya çalışanlara da sözüm; yalnız silahların konuştuğu, manevi değerlerin desteklemediği bir savaş alanından zafer çıkmaz.
Çıkar diyenlere sözüm, tek bir örnek gösterin!
Manevi değerlerin desteklemediği bir alandan değil bir zafer basit bir marş bir şiir bile çıkmaz.
Maneviyatın bu kadar öne çıktığı bir zafer kendisini, ebediyete kadar yaşatacak bir destanı da çıkarmıştır. Hem de zaferden sonra Çanakkale'den çok uzaklarda başka bir vatan görevi yapan bir aziz bir kutlu insanın sanki içinde yaşamışçasına, her olaya bilfiil iştirak etmişçesine hisleriyle.
Maneviyatı olmasaydı nereden görecek, nereden bilecekti?
Maneviyat olmasaydı kim yazacak, hangi gönül böylesine dillendirebilecek, her dinlediğimizde nasıl yaşaracaktı gözlerimiz?
Safi inancımızla kazandığımız bir savaş, sonuçları nedeniyle yüzyılları etkileyecek bir zafer, ve tarihin bu güne kadar kaydettiği en büyük destanın esin kaynağı ve hikayesidir Çanakkale.
Huzurlarına diz üstü çıkabileceğimiz aziz şehitlerimiz, ruhunuz şad olsun.
Bizlere ne mutlu ki sizlerin çocukları, sizlerin torunlarıyız.
DURMUŞ TÜREMEN/HABEROLA.COM
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...