Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Anadolu Ajansı'nda "Milli yargının demokratik meşruiyeti, bağımsızlığı ve tarafsızlığı" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, yargı erkinin temel niteliklerini ve yargı bağımsızlığının hukuk devleti açısından taşıdığı önemi AA Analiz için kaleme aldı.

Uçum'un Anadolu Ajansı'nda kaleme aldığı analizi şu şekilde:
Türkiye’de öteden beri bir ezber vardır. Geçmişte HSYK - şimdiki adıyla Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) - Başkanı'nın Adalet Bakanı, Bakanlık Müsteşarı'nın ise Kurul üyesi olması, yargı bağımsızlığına engel görülürdü. Aynı bakışın başkanlık sisteminde kimi çevrelerde halen sürdüğü gözleniyor.
Oysa bu bakış, demokrasilerde yargı erki bakımından seçkinci, gayrimeşru ve antidemokratik bir yaklaşımdır. Yine yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı yargı mercilerinin işini yaparken, görevlerini yerine getirirken uyulan nitelikler olmasına rağmen bunu kurumsal bir tarafsızlık olarak gören abes yaklaşımlar var. Hatta yargı mercilerinde görev yapan hakim ve savcıların sadece işlerini yaparken değil her zaman bağımsız ve tarafsız olması gerektiğini sanan irrasyonel yaklaşımlar var. Yargıda başörtüsü yasağını bile yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına bağlayan faşizan zihniyetleri de yakın geçmişten çok iyi biliyoruz.
Bu bağlamda, bir savcının idari göreve geçmesini, idari görevden sonra tekrar savcılığa dönmesini bağımsızlığa ve tarafsızlığa aykırı görmek, bağımsızlık ve tarafsızlık konusundaki akıl dışı yaklaşımların bir örneğidir. Bu abes bakışla hareket edilirse avukatlıktan savcılığa ve hakimliğe geçişin de kökten engellenmesi gerekir veya meslekten ayrılıp tekrar mesleğe dönenlere yahut Adalet Bakanlığında idari görevlerde olup sonra kürsüye geçenlere ya da yüksek mahkemelere üye olanlara hiç imkan vermemek gerekir.
Tüm bunlar, yargının bağımsız ve tarafsız olmasının ne manaya geldiğini anlamamak veya bilerek çarpıtmaktır. Sorun olarak ileri sürülen bu yaklaşımların temelsiz ve çarpıtma olduğunu anlamak için yargının niteliklerini hatırlamakta fayda vardır.
YARGI ERKİNİN NİTELİKLERİ
Yargı erkinin birinci niteliği, egemenliğin yasama ve yürütmeyle birlikte üç temel fonksiyonundan biri olmasıdır. Yargının, egemenliğin fonksiyonu olmasının iki temel özelliği vardır. Birincisi, yargının, kararlarını egemenliğin sahipleri adına vermesidir. Devlet şeklinin cumhuriyet olduğu yani milli egemenlik ilkesine dayanan sistemlerde yargı, kararlarını millet adına verir. İkincisi, yargı idaresinin egemenliği kullanan iradeye bağlı olması yani yargının idaresinde meşruiyetin bulunmasıdır. Milli egemenliğin tam olarak halk iradesiyle kullanıldığı eksiksiz demokratik sistemlerde yargının idaresinde demokratik meşruiyetin olması şarttır yani yargının idaresi doğrudan veya dolaylı olarak halkın iradesine bağlı olmak zorundadır.
Dolaylı demokratik meşruiyet için yargı idaresi yapısının halk tarafından seçilmiş iradelerce belirlenmesi gerekir. Türkiye’de yargı idaresi kurulu olan HSK’nin 7 üyesinin halkın seçtiği TBMM tarafından, 6 üyesinin yine halkın seçtiği Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi, yargı idaresinde olması gereken demokratik meşruiyetin zorunlu sonucudur. Görüldüğü gibi Adalet Bakanı'nın HSK’nin başkanı, yardımcısının kurul üyesi olması, yargı idaresinde olması zorunlu demokratik meşruiyetin bir gereğidir. Yargının idaresinde demokratik meşruiyet sağlanamazsa yargısal aktivizm olağan hale gelir ve bir jüristokrasi yani antidemokratik yargıçlar rejimi ortaya çıkar. Ülkemizin geçmişindeki yargısal aktivizmin kötü tecrübeleri hafızalarda halen tazedir.
Yargı erkinin ikinci niteliği bağımsızlık ve tarafsızlıktır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kurumsal değil işlevseldir yani yargı işini görürken, üstlendiği görevleri yerine getirirken bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Yargı bağımsızlığı, ülke içinde yasama, yürütme erkleri ve çeşitli güç odakları karşısında bağımsızlık olduğu gibi aynı zamanda ülke dışındaki kuvvetlere ve mercilere karşı da bağımsızlık demektir. Yargının tarafsızlığı, iç ve dış tüm çıkar odakları ile her türlü çıkar ilişkilerine karşı ve aynı zamanda çekişmenin tarafları karşısında nötr yani yansız olmak anlamına gelir. Yargı erkinin sözü edilen niteliklerinin eksiksiz uygulandığı durumlarda ülke yargıları millilik özelliği kazanır.
MİLLİ YARGI VE ULUSLARARASI SİSTEM
Hiçbir bağımsız ülke, egemenlik hakkının bir fonksiyonu olan yargısının millilik özelliğinin aşındırılmasını, zaafa uğratılmasını, ulusal yargı yetkisinin mutlak olarak kısmen ya da tamamen ülke dışı mercilere devredilmesini istemez ve kabul edemez. Ulusal yargı yetkisinin kısmen ya da tamamen ülke dışı veya ülke üstü mercilere devredildiği durumlarda o ülkenin tam bağımsız olması söz konusu olamaz.
Ulusal yargı bağımsızlığına dayanan bir milli yargıya sahip olmak, elbette uluslararası sözleşmelere taraf olmaya engel değildir. Aynı şekilde ülkelerin uluslararası yargı mercilerinin hem konu bakımından hem hüküm gücü yönünden sınırlı yetkilerini kabul etmeleri de mümkündür ancak bu ilişkiler, ulusal yargının bağımsızlığını ve asli olma özelliğini ortadan kaldıracak yahut ulusal yargıyı zaafa uğratacak şekilde olamaz ve böyle yorumlanamaz. Asıl olan ulusal yetkilerdir, uluslararası düzenlemeler ve kararlar talidir yani bir uluslararası karar da ele alınsa hatta o kararla uyumlu bir karar da verilse nihayetinde olağan milli yargı mercilerinin verdiği kararlar geçerli ve bağlayıcı olur.
|
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...