Deniz Bayramoğlu/Referans
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bazen öyle sözler sarf ediyor ki şaşırıp kalıyorum açıkçası. Mesela hafta sonu yaptığı konuşmada söyledikleri... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aşağıda okuyacağınız sözleri Sanayi Bakanlığı tarafından hazırlanan ‘Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm ve Destek (3D) Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nın (ESDEP) açıklandığı toplantıda kendisine sorulan bir soru üzerine sarf etti. "İşsizlik yapısal bir sorun, bunu daha farklı bir biçimde çözmeyi düşünüyor musunuz" sorusuna verdiği ilk yanıt eminim ki birçok ekonomistin şaşkınlıktan olduğu yere mıhlanmasına neden olmuştur:
"İşsizlik bana göre yapısal bir sorun değil sanal bir sorun, insani bir sorun."
Konuşmanın devamında ise daha dikkat çekici ve eleştiri dozu bir hayli yüksek sözler var. Şaşkınlıktan donup kalan ekonomistlerin yanına bu kez de işverenlerin katılmasına neden olacak -ve bana kalırsa da her kelimesi doğru- sözler:
"Çünkü şu anda Anadolu'nun birçok yerinde bu işin başında olanlar, insani olarak, işadamlarımızı söylüyorum, olaya yaklaşımda ne yazık ki parasal çıkar noktasındaki adımlarını birinci derecede ön plana çıkarıyor. ‘Ben nasıl daha fazla kazanırım' derken, orada insanımızın sömürüsü yapılıyor, emek sömürüsü yapılıyor. Bu kadar açık konuşuyorum. Özellikle bunu tekstil sektöründe çok acımasızca görüyoruz. Özellikle bunu bayanların istihdam edildiği yerlerde çok acımasızca görüyoruz. Ve sosyal güvencesi noktasında bile bu tür acımasız davranışların olduğunu görüyoruz."
Eğer karşımızdaki isim sol tandanslı bir siyasi lider olsaydı, emin olun bu kadar şaşırmazdım söylenenlere. Ama AKP hükümeti sadece Türkiye'de değil, dünyanın geri kalanında da uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle, "Türkiye'nin bugüne kadar gördüğü en neo-liberal hükümet" olarak tanımlanıyor. Hatta bugün kabinede akçeli işlerden sorumlu olarak görev yapan bir ismin henüz yurtdışında yaşarken ifade ettiği gibi: "AKP'nin tek bir ideolojisi var; o da pragmatizm."
Türkiye tarihinin en kapsamlı özelleştirme programını uygulayan, başta sağlık olmak üzere kamunun sorumluluk alanındaki tüm hizmetleri özel sektöre devreden ya da devretmeyi planlayan bir iktidarın başbakanından bu sözleri duyunca, insanın şaşırması gayet normal değil mi sizce de?
İşsizlik sanal mı?
Başbakan'ın sömürü konusundaki sözlerine tamamen katılıyorum. Evet doğrudur, işverenler 2001 krizinden bu yana üç kişinin yapması gereken işi bir kişiye yaptırıyor. Çalışma saatleri uzadı, buna karşılık reel ücretler geriliyor. Bu emek sömürüsüne ise ekonomi literatüründe ‘verimlilik artışı' deniliyor. Fakat kapitalist ekonomi açısından bakınca, bu durum kimseyi şaşırtmamalı. Kapitalizmin ruhu da bu değil mi zaten: Emek sömürüsü... İşte bu nedenle her alanda, neredeyse radikal boyutta piyasacı bir yaklaşım sergileyen bir iktidarın bu sözlerinin samimiyetine inanmakta da zorluk çekiyorum.
Şaşırdığım ikinci nokta ise işsizliğin yapısal olmadığı meselesi... En basit hesapla Türkiye, 2001 krizi sonrası ortalama yüzde 7,5 büyüdü. Ülkeye oluk oluk yabancı sermaye aktı. Ama ‘bu denli başarılı' bir ekonomik büyüme sürecine rağmen, işsizlik oranı ortalama yüzde 10 seviyesinin altına inmedi... Bu duruma ekonomi literatüründe ‘istihdamsız büyüme' deniliyor. Bu, tesadüfi bir durum değil elbette. Uygulanan ekonomi politikaları tercihlerinin bir sonucu. Yani yapısal bir mesele. Bunun yanı sıra her yıl çalışma hayatına 700 bin civarı yeni insan katılıyor. Türkiye'de işsizlik şu an sıfır bile olsa; ülke, gelecek yıl en az yüzde 5 büyümeli ki istihdam piyasasına yeni katılan bu 700 bin kişiye iş bulunabilsin. Yani yapısal bir mesele...
Bu arada işsizlik rakamlarının gerçeği yansıtmadığını söylüyorsa Başbakan, kesinlikle haklı. Çünkü iş bulmaktan umudunu kestiği için istatistiklerde yer almayanlar da dahil edildiğinde, işsiz sayısı 5 milyonu, işsizlik oranı da yüzde 20'yi aşıyor. Böyle bakılınca, Başbakan haklı, işsizlik gerçekten de sanal. Ama Başbakan'ın umduğu biçimde değil...
Herkes bir işçi alsın...
Başbakan konuşmasında 1 milyon 300 bin üyesi olan TOBB'un her üyesinin 1'er işçi alma fikrini de yineledi ve bu konuda harekete geçmeyen TOBB'u net bir dille uyardı: "Bunu TOBB olarak siz çözdünüz çözdünüz, çözmediğiniz takdirde bundan böyle dolaştığım illerde, arkadaşlarım olarak bakanların dolaştığı illerde, sanayi ve ticaret odalarıyla birebir görüşeceğiz. Biz görüşeceğiz. Onlarla bu işi birebir konuşarak anlaşacağız. Çünkü bu, artık çözülmek durumundadır. Böyle emeği sömürerek, ‘Ben zengin oldum' demek olmaz. Çalıştıracaksın, hakkını vereceksin."
Bu konuda bir şey söylemek bile zul geliyor. Keşke gerçek olsa demekten kendimi alamadığım bu önerinin ‘tüccar hükümet' tarafından dile getirilmiş olması ilk arıza. Çünkü bu, AKP'nin de yücelttiği piyasa ekonomisinin ruhuna taban tabana ters bir öneri. Kapitalizmin ahlakı kârı maksimize etmek üzerine kuruludur. Ve kârını maksimize etmesinin önüne geçecek her öneriye şiddetle karşı çıkar. Bu nedenle TOBB'un tavrını anlaşılır bulmak gerekir. Diyelim ki işverenler bunu kabul etti. Peki üyelerinin çoğunu esnafın ve en çok bir-iki işçi çalıştıran işletmelerin oluşturduğu TOBB gerçekten 1 milyon 300 bin kişiyi istihdam edebilir mi? Mümkün değil! Bu ise ikinci arıza.
İstihdam gerçek mi
Haydi şimdiye kadar söylediğimiz her şey yanlış olsun. Diyelim ki işsizlik hakikaten sanal. Peki istihdam gerçek mi? Maalesef hayır. Çünkü bir kere istihdamın yaklaşık yüzde 45'inin sosyal güvencesi yok. Ayrıca TÜİK, geçici işlerde çalışanları da; mesela çöplerden kâğıt toplayanları da seyyar satıcıları da iş sahibi olarak tanımlıyor. Bırakın sosyal güvenceyi, yarın var olup olmayacağı bile şüpheli işlerden bahsediyoruz. Bu mudur gerçek istihdam...
Tüm bunların yanı sıra kabul etmeseniz bile hükümetin yargıyla ilgili eleştirilerini anlamak mümkün. Silahlı kuvvetlerin konumuyla ilgili eleştirilerini de... Haydi diyelim ki hükümet yeni ve muhteşem işler yapmak istiyor; ama yargıdaki kastlaşma bunun önüne geçiyor. Ya da silahlı kuvvetler AKP'nin demokratikleşme hamlelerine direnç gösteriyor.
Peki kayıtdışı ile mücadeleye, sosyal güvencesiz çalışmayla ilgili tedbir alınmasına, ülkeye daha önce olduğu gibi sadece var olanı satın almak için değil, sıfırdan yatırım için sermaye gelmesine kim engel oluyor. Hükümet kendi sorumluluklarını başkalarına yüklemeyi bir tarafa bırakıp bir an önce ciddi ve tutarlı politikaları hayata geçirmeli. Çünkü şikâyet etmek ve birilerini sorumlu göstermek başka alanlarda işe yarayabilir ama burada yaramaz. Çünkü Allah'ın sopası yok ama piyasanın sopası var.
Başbakan Erdoğan bazen öyle sözler sarf ediyor ki şaşırıp kalıyorum açıkçası. Mesela hafta sonu yaptığı konuşmada söyledikleri... Başbakan aşağıda oku...
( KB)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...