Hem AKP Topun Ağzında Hem CHP Yoksa Görünmez El Devrede mi?

Ne olduğunu anlayan beri gelsin. İçeride ve dışarıda herkes, hepimiz, dikkatimizi Ak Parti'yi kapatmayla sonuçlanabilecek süreç üzerinde yoğunlaştırmışken, bir anda CHP'yi topun ağzına koyan eşzamanlı bir başka süreç başlıyor gibi: CHP'nin bir parçası olduğu 'Sosyalist Enternasyonal' örgütü ihraç mekanizmalarını çalıştırmaya başladı... Daha da önemlisi içerideki gelişme: Kanaltürk ile CHP ilişkisini 'faturalama' açısından sorunsuz bulan Anayasa Mahkemesi, CHP adına yapılan bazı harcamalarda usul hatalarına rastladığını açıkladı. Hem de 1 trilyon lira kadar bir hata...

Fazilet Partisi (FP) kapatılma sürecinde Anayasa Mahkemesi yine 1 trilyonluk bir hata bulmuştu ve bu sebeple çok sayıda FP'linin başı ağrıdı; bir eski başbakan 'evde hapis' cezası çekiyor.

Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir görevi var; siyasi partilerin hesaplarını o denetliyor. Hesaplarda bir hata bulduğunda konuyu mahkemeye intikal ettiriyor. Mahkemenin aleyhte kararı önemli; yalnızca para ve hapis cezası gelmiyor kusurlu partililere; kusur 'yüz kızartıcı suç' kapsamına girdiği için suçlu bulunanın siyasi hayatı da kararıyor.

Sanki bir el bir yandan Ak Parti'yi kapatmayla sonuçlanacak bir süreci sürdürürken, bir yandan da CHP'yi dönüştürecek başka bir süreci başlatıyor. Yoksa siyaseti etkilemeye kalkan birden fazla el mi söz konusu?

CHP'liler içeride karşılaştıkları sorunu önemsemez görünüyorlar. İddiaların yargıdan döneceğine duydukları güvenle ilgili olabilir bu durum. Oysa Kanaltürk'e kaynak aktarıldığı iddiasını hafife almasalar iyi olur; ilişkinin faturaya bağlanmış olması Anayasa Mahkemesi denetçileri tarafından yeterli bulunabilir; ancak aynı faturalar ceza davasında kanıta dönüşebilir.

1 trilyon davası ise hafife almaya hiç gelmiyor. FP kapatılırken bir yan gelişme olarak başlayan dava çok yönlü sonuçlar doğurmuştu; CHP için de kendi 1 trilyon davasının öyle bir potansiyeli var.

Nedense 'Sosyalist Enternasyonal' ile ilişkilerinde kopma meydana gelmesi ihtimali CHP'yi daha fazla rahatsız ediyor. Örgütle geçmişte veya şimdi ilişkisi bulunan bazı aydınların mektupları CHP'lilerin öfkesini çekti. Oysa o mektuplar olmasa da Sosyalist Enternasyonal bir süreden beri CHP'yi yakın takibe almıştı ve üyelikten ihracı düşünüyordu.

'Sosyalist' ve 'enternasyonal' sözcüklerinin taşıdığı anlamlarla bugünkü CHP'nin esasen hiçbir ilişkisi yok. 'Sosyal' ve 'demokrat' olma iddiası da havada CHP'nin. Bütün bu sözcüklerin zihne üşüştürdüğü 'parti' profili ile CHP arasında dağlar kadar fark bulunuyor. Geçen yılın Nisan ayından itibaren, CHP, siyaset-dışı kalması gerekenlerle kol kola girerek iktidara ve sivil siyasete karşı bir yere konuşlandırdı kendisini...

Orduyu bir tür 'sivil toplum örgütü' olarak gördüğünü açıklamıştı Deniz Baykal...

Anayasa Mahkemesi 367 konusunda karar açıklamaya hazırlanırken, CHP lideri Baykal'ın yaptığı “İç savaş çıkar” tehdidi de unutulacak gibi değil. Birbiri ardına ortaya serilen belgelerden toplumu biçimlendirme için mühendislik çalışmalarının bugün de yürütüldüğü anlaşılıyor; CHP siyasete müdahale anlamını taşıyan bu çalışmalar konusunda da sus pus. Daha bir yıl önce halkın hakemliğine müracaat için sandığa gidilmişken, dıştan müdahalelerle yapay iktidar formülleri ortaya atanlara kaşlarını çattığını görmüyoruz CHP sözcülerinin...

Bunların her biri CHP'nin içinde yer aldığı ve kalmaya devam etmek istediği uluslararası örgütler açısından ciddi birer sorun teşkil ediyor.

Ak Parti'yi devre dışı bırakmayı amaçlayan süreçten mutluluk duyduğu her halinden belli olan CHP'nin kendisinin içte ve dışta köşeye sıkışması gerçekten çok ilginç. “Kazma kuyumu kazarlar kuyunu” atasözünü herhalde hatırlıyordur CHP liderleri. Mezar kazma ekipleri, hazır elleri alışmışken, kendilerine mezar kazdıranın da mezarını kazabiliyor.

CHP'yi zor günler bekliyor.

Fehmi Koru/Yeni Şafak