Ersin Tokgöz’ün Anayurt Gazetesi’ndeki köşesinden…
Sevgili Talat Atilla ile günlerdir Ankara’da yaşanan rezalete uygun bir başlık bulmaya çalışıyorduk. Öyle ya, artık sıradan başlıklar Ankara’daki rezaleti anlatmaya yetecek güçte değillerdi. “İnançlı Başkan Milleti Abdestsiz Bıraktı” diyelim dedi dostum. Aslında ironi tam, vurgu yerindeydi ama itiraz ettim. Çünkü sözü edilen kişi pişkinlikte o kadar rakipsizdi ki böyle bir başlığa “Abdest sadece suyla mı alınır? Teyemmüm diye bir şeyi duymadınız mı” diye mukabele etmesi içten bile değildi.
Çünkü aynı kişi suyu olmayan tek kentin Başkanı olması sorumluluğunu biraz onur gösterip istifa ederek karşılamak yerine milletin gözünün içine bakıp dalga geçercesine “Allah isterse su gelir” diyebilmiş, kendisine çevrili merak dolu öfkeli gözleri suratına yaydığı o gülümsemeyle “Ankaralılar tatile gitsin” diyerek hayretten yerlerinden fırlatabilmiş birisiydi.
Şaka gibi belki ama şu anda Ankaralılar bu şaka gibi şeylerin hayatlarındaki çok ciddi etkileriyle mücadele ediyor.
Sorun ciddi, Başkan şaka gibi olunca söylenecek her söz de anlamsızlaşıyor.
Onun için ifadeniz de sıfırlanıyor. Öyle ya, sonuçta küresel ısınma gibi bir kılıf, Allah’ın sorgulanamayacak hikmeti vardı ve eğer bu unsurları da yedeğinize alıp pişkinlikle harman yaparsanız söylenecek her şey size geri dönecekti.
Tabii ki sayın başkan küresel ısınmanın neden sadece Ankara’yı susuz bıraktığını falan anlatmayacaktı. Allah’ın yağmur yağdırma garantisini kimseye vermediğini, zaten yönetimlerin rutinin devamını sağlamanın ötesinde olası kriz durumlarına hazırlıklı olması gerektiğini ve kendisinin bu hazırlığı neden yapmadığını da geçiştirecekti. Eğer eleştiriler karşısında biraz zorlanırsa ya DSİ’yi suçlayacak ya da eleştirileri muhalefetin seçim yenilgisi kızgınlığına bağlayacaktı.
Yani sevgili başkanımız her zaman olduğu gibi bu işte de kusursuzdu. Onun için rezaletin boyutu ne olursa olsun tarif edecek başlık bulmak kadar zor şey yoktu.
Anımsıyorum…
Bundan yaklaşık bir yıl önce sadece bir saatlik yağmurdan sonra Ankara’nın birçok ana arteri adeta göle dönüşmüş, TBMM’nin önündeki sapakta oluşan göl yüzünden otomobiller suya batıp hareket edememiş ve o rezaleti yazmaya çalışırken de aynı sıkıntıyı yaşayarak en son “Rezalete Başlık Bulamadım” diye atmıştım başlığı.
Ve o zaman sormuştum: “Melih Gökçek… Böylesi havalarda çıkıyor mu dışarı? Bu birikintileri görüp ‘Ya, ben bunca yıldır buna neden çözüm bulamadım?’ diyor mudur? Yada neden bul(a)madığını bildiği için (Bakınız, altyapı ihalelerini alan firmalar ve yaptıkları işler…), utanıyor mudur? Hani diyorum, Gökçek’i alıp kafasını soksanız bu çamur birikintisine ve ‘Bu ne sayın başkan?’ deseniz, o suyu rahmet olarak addedip, içinden çıkınca yüzünden aşağı süzülen rahmet damlaları eşliğinde ne kadar başarılı bir başkan olduğunu ve memleketin kendisini Başbakan yapmadığı için ne kadar hata yaptığını mı anlatacak?”
Zaman farklı belki ama yer aynı, rezalet eş, tutum özdeş… Şimdi suyu Allah kestiği için Ankaralı susuz, o zaman suyu Allah yağdırdığı için Ankaralı sular içinde.
Geçen zamanda rezaletteki aynılıkları düşününce “utanıyor mudur” sorusunu açıkça cevaplayabilirim; hayır.
Utansa; kaldırımlara çiçek dikmeye yada kaldırım değiştirmeye ayırdığı enerjinin birazını da altyapıya kanalize edip tazyikten patlamayan borularla rezaletin katlanmasına fırsat vermezdi... Kimsenin kullanmadığı hilkat garibesi üstgeçitlere ayırdığı kaynağın birazını olası kriz durumları için doğru kanallara yönlendirirdi... Emin Çölaşan’ın açığını bulmak için gösterdiği çabanın birazını kendi açıklarını kapatmak için gösterirdi… Siyasi oyunlar yerine biraz da başkanlık yapardı... Ve utansa bugün değil, çok daha önce, bir saatlik yağışla caddeleri göle dönen başkentin demirbaş başkanı olarak demir atmak yerine çoktan istifa ederdi.
Ama O ne yapıyor? Bir; tüm bunların yerine hizmet etmekle yükümlü olduğu insanlara “size hizmet veremeyeceğim, ailenizin yanına gidin” diyor. Ve bir de “Dünyada genel teamül Başkent belediye başkanının bir yada iki dönem sonra Başbakan olmasıdır.” diyerek başbakanlığı hayal ediyor.
Neyse, bu hayali düşünüp şimdiki konumunun ve başımıza açtığı sorunların lokalliğini göz önüne alarak halimize şükredelim!
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...