Yaprak Dökümü, Yetenek Sizsiniz'de...
Hakikaten paniğe kapıldım bir an. Sahi Ferhunde (Yaprak Dökümü/Kanal D), baskın basanındır Mithat’ın ellerinde can verseydi ne olacaktı?..
Neyse ki öyle olmadı ve Ferhunde yeteneklerine bir de inşaat kundaklamayı kattı. Üç litre benzin ve bir Zippo çakmakla ateşli bir rövanş almak varmış daha kısmetinde... Ben, Acun Ilıcalı’nın Yetenek Sizsiniz yarışmasında yeteneklerini göstermesini istiyorum kızımızın. Jüride de şeytan olsun mesela. Kafadan finalde...
Ali Rıza Bey de yarışsın istiyorum aynı yarışmada. Nasıl ölünmez, her şekilde nasıl kefen yırtılır göstersin bize sahnede. Onun jürisinde de Azrail olsun. Alıp götürsün hüzün kokulu amcamızı uzaklara...
Unutmadan Şevket olsun bir de. Jürinin değişmesine gerek yok da üstelik. Üç hayır oyuyla “Yeteneksizsiniz Şevket Bey, ne baltaya sap, ne sapa kazma olabilirsiniz” diyerek uğurlansın hayatımızdan. Yap artık bir kıyak be Acun!
İnsan ve döner ilişkisi!
Bir döner ustasının önlüğünde Dexter’ın reklamı vardı. Kanlı mı kanlı. Bilmeyenler için arkadaşın bir sevimli (nasıl oluyorsa) katil olduğunu hatırlatalım... Biri insan kesiyor, diğeri de döner. Diziler hakikaten hayatımızın tam da ortasında ve pazarlama işinde dudak uçuklatan hale geldiler!
Biber gazı mı attılar?
Tam yedi kelle saydım. İki gözü iki çeşmeydi hepsi. Bir dakika içinde geçit resmi gibi yürüyüp gittiler ekranda. “Ne oluyor, diziye biber gazı mı salladı polis?” diye düşündüm... Sonra dizinin adı belirdi ekranda; Hicran Yarası (TRT 1). Kişisel olarak birkaç kez zevkle izlemiştim. Ama belli ki o da Unutulmaz olmak yolunda. Her karesinde gözyaşı var... Bu türden dizileri izlerken aklıma ister istemez sokak eylemleri geliyor. Ortalık toz duman ve herkesin gözü yaşlı. Limon yok mu diye bağırıyorum içimden, sürsek de gözlerine hepsinin topyekûn bitse bu çile...
Gerçek İstanbul bu mudur?
2010’da Avrupa Kültür Başkenti oldu İstanbul. Televizyon reklamlarında filan izliyorsunuz. Bu kent ekranlardaki cinai kadın kuşaklarına eleman yetiştirmiyormuş gibi pespembe gösteriliyor. Yuh artık, pes vallahi... Bir de neden İstanbul’un reklamını İstanbulluya yapıyorsunuz onu da anlamış değilim? İstanbullu zaten biliyor(!) kentini. Bilmeyenlere anlatmak değil mi hadise... Ver yabancı kanallara reklamını. Bilmeyen, en azından reklamından görsün İstanbul’u. Belki sıklıkla dünya ajanslarına yansıyan sokak çatışmalarının üstünü örter o reklam. Belki gerçekten kandırırız eloğlunu; İstanbul’un pembe bir kültür kenti olduğuna... Dünyanın en eski limanının üstünden metro hattı geçmediğine ya da en eski yerleşim yeri kabul edilen mağaralarının üstüne uydu kentler dikilmediğine... Ve belki bin küsur yıldır yerinde duran Ayasofya’nın altındaki koca Bizans kentinin görmezden gelinmediğine inandırırız; ver reklamı eloğlunun kanallarına...
Ölürüz yahu!
Dikkatinizi çekmiştir özellikle Kanal 7, STV gibi (Nur Ertürk, Serdem Coşkun, İkbal Gürpınar vesaire) daha çok total olarak tanımlanan izleyiciye hitap eden kanallarda bir lokman hekim furyası başladı...
Oradaki sunucu arkadaşlar her derdin devasının doğada olduğunu iddia ediyorlar. Kısmen doğru; atalarımız zamanında ecza ya da sağlık ilmi doğadan yararlanıyordu...
Ama şimdi modern tıp ve eczacılık gibi bilimler var. Bu bilimlerin iyileştirme yöntemi de sadece ilaçlarla olmuyor. Radyoterapiden ışın tedavisine kadar binlerce farklı yöntem var...
Önceki gün kamunun kanalında bir doktor acı gerçekleri anlatıyordu; “Her kanser hastasına ısırgan otu öneriyorlar. Oysa ki bu ot, mesela rahim ağzı kanserinde tamamen ters etki yapıyor. Terapi sürecine büyük zarar veren başka öneriler de var”...
Ne olacak şimdi? Mahalle baharatçısı ya da kocakarı kültürüyle ekranlarda çemkiren sözde lokman hekimlere mi güveneceğiz? Ölürüz yahu, ölürüz vallahi!
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |