Medyatava'nın bu haftaki konuğu, Twitter'da yazdığı şiirleri ve paylaşımlarıyla bir internet fenomeni olan Ceyhun Yılmaz. Edebiyatla ilgilenen Yılmaz'ın 6 şiir kitabı var. Twitter'da 1 milyonu aşkın takipçiye sahip olan Yılmaz'ın sosyal medyadaki hayranları, onu yakından izliyor. Yılmaz'ın anne ve babası Tokat'ta doğmuş ve bir süre sonra da İstanbul'a yerleşmişler. 1976 yılında Bakırköy'de doğan Ceyhun Yılmaz, 16 yaşına kadar burada yaşamış. Bir de kız kardeşi var. 1995 yılında, spor muhabirliğine başlayan Yılmaz, medyada spor muhabiri ve spor servisi müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1996'da; TGRT Galatasaray muhabirliği, 1998'da; İnterstar Galatasaray muhabirliği ve 1999'da TGRT spor servisi müdür yardımcılığı görevini yürüttü. 1999 yılında Best FM'de radyo programcılığına başlayan Yılmaz, yıllarca radyolardan dinleyiciye seslendi. LİG TV'de yayınlanan ve ilgiyle izlenen '21' isimli spor-talk show programını sunuyor. Söyleşimizi yaşadığı semt olan Ulus'ta gerçekleştirdik. Ceyhun Yılmaz'ın sempatik ve sıcak tavırlarının yanında, muzipliği daha ön planda. Röportaj yaptığımız isim Ceyhun Yılmaz olunca da espirileriyle bol bol güldük tabii. Sosyal medya başta olmak üzere; edebiyat, TV programı, oyunculuk, radyo programcılığı, diğer ünlüler, Altın Portakal ve gündeme dair pek çok konuyu konuştuk. Yılmaz'ın beni en çok etkileyen cümlelerinden biri ise sosyal medya kullanıcıları için; "İnşallah birbirini tanımayanlar, birbirini sever halde yaşarlar" şeklindeki temennisi oldu. "KİMSE BAŞINA GELEN ŞEYLERE, İLK KEZ KENDİ BAŞINA GELİYORMUŞ GİBİ ÜZÜLMESİN" Önce şiirle başlamak istiyorum. İstanbul'da doğdunuz ve edebiyatla ilgileniyorsunuz. İstanbul'da yaşayan çoğu şair, İstanbul'a olan sevgisini dile getiren şiirler yazmıştır. Sizin var mı böyle şiirleriniz? Toplumlar tarih boyunca mutlaka kendilerini yerleştikleri yerin kimlikleriyle eşdeğer tutmuşlardır. O yüzden biz anne-baba gibi severiz şehrimizi. Ben de aynı duyguyla yaşadım. Sevgimizi ve üzüntümüzü dile getirmek de bir edebi yolsa eğer, bu edebi yoldan da İstanbul'u anlattık defalarca. Anlatmaya da devam ediyoruz ama benim İstanbul'la ilgili galiba en ağır sözüm 'Kimse ona sahip olduğunu zannetmesin'dir. Çünkü defalarca ırzına geçilen ve güzelliğini asla kaybetmeyip, hiç kimsenin ulaşamadığı bir güzellik olarak duruyor. İstanbul'da bulunan insan kafatasının süresi günümüzden 8000 yıl önceye dayanıyor. O yüzden kimse başına gelen şeylere, ilk kez kendi başına geliyormuş gibi üzülmesin yani. (Gülüyor...) Şiirle tanışmanız nasıl oldu peki? Ben yazdıklarımın şiir olduğunu bilmiyordum. Sonradan insanlar şiir dediler. Benim böyle kopuk bir başlangıcım var. Mesela 13 yaşımda Galatasaray'la ilgili şiirler yazmışım ve hala durur o defter. Şiir sevgiyi anlatmak için en iyi metottur. Birine seni seviyorum demek kafi gelmiyor. Nasıl anlatırsınız sevginizi? İfadelerle ve duygularla tabii ki. Yani meteforla. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla kitaba olan rağbet azaldı... Bu durum bilgi kirliliği de doğuruyor haliyle. Örneğin; bir başka şaire ait olan dizeler, çok farklı isimlerle kaynak gösterilebiliyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Cehalet ne yazık ki bu kirliliği yükseltiyor. Örneğin; Can Yücel okuyanlar bir şiirin Can Yücel'e ait olup olmadığını ya da Orhan Veli Kanık okuyanlar, o şiirin Orhan Veli'ye ait olup olmadığını anlarlar zaten. Biz de bir zamanlar o tarz hatalara düştük ama doğrusunu öğrenince düzeltmeye çalıştık. "SOSYAL MEDYADA ŞİİR YAZARSANIZ HEMEN KARŞILIĞINI BULUYOR" Türkiye'de şiir okunuyor mu? Bence okunuyor. Çünkü sosyal medya paylaşımları biliyorsunuz ölçülebilir. Yani sizin yazdığınızı beğenenlerin sayısını görebiliyorsunuz. Hatta beğenenlerin sayısını gördüğünüz programlar bile var. Eğer sosyal medyadaki gibi ölçülebilir bir veri varsa elimizde edebiyatın günümüzde revaçta olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde neyin popüler olduğunu ve neyin ilgi gördüğünü anlamamız için de sosyal medyayı baz almamız kafi. Çünkü milyonlarca insanın veri topladığı bir ortamın alternetifi yok şu an. Reytingler ve diğer ölçümler çok komik kalıyor yanında. Buna dayanarak şunu söyleyebiliriz; sosyal medya paylaşımlarımızda edebi bir unsur olursa daha fazla paylaşılıyor. Yani şaka yaparsanız daha zor yayılıyor. Şiir yazarsanız hemen karşılığını buluyor. Birçok şair acıdan ve üzüntüden beslenmiştir. Hatta en güzel şiirleri böyle oluşmuştur. Siz şiir yazarken nelerden besleniyorsunuz? Elbette bütün şairler hayattan beslenirler. Kendi başına gelenlere ihtiyaç duymadan da yazabilirler. Örneğin; bir kişi öldüğünde mezarlığa götürülüp gümülür ve ardından herkes gider. Şimdi buradaki kişilerden bahsedelim. 1- Ölen kişinin yakınısınız. 2- Mezarlıkçısınız. 3- Ölen kişisiniz. Bunların tamamının ne hissettiğini şair size anlatabilir ve ölmesine de gerek yoktur. (Gülüşmeler...) Dolayısıyla ben de hayattan ve sanattan besleniyorum. Çünkü sanatın en büyük özelliği bir tetikleyicisinin olmasıdır. O yüzden ölmüyor. Örneğin; güzel bir şiir okuduğunuzda mutlaka güzel bir şeyler yazabilirsiniz. Güzel bir resme baktığınızda, güzel bir müzik eseri dinlediğinizde, bir sinema filmi izlediğinizde şiirler yazabilirsiniz. "ONLARI IŞIK GİBİ GÖRÜYORUM" Sevdiğiniz yazarlar kimler? Dünya edebiyatından bahsetmek gerekirse, 1900'lü yılların başındaki isimleri çok seviyorum. Diğerleri başka materyallerle çıkarımlar yapan insanlar oldukları için bana çok büyülü ve uzak geliyor. Bu yüzden Bernard Shaw, Oscar Wilde gibi adamların çıkarımlarını daha yakın buluyorum kendime. Şiir dalında ise Pablo Neruda ve Bertolt Brecht şiirleri çok dikkatimi çekti. Bu isimlerin tamamını da tabiki kendi topraklarımızdaki şairlerden dolayı biliyoruz. O güzel insanlar bize edebiyatı sevdirmeseydi, o isimlere ulaşamayacaktık belki de... Türkiye'de şiir alanında çok büyük bir devrim yaptığı için tabiki Orhan Veli Kanık diyebilirim. Edebiyatın kırılma noktası Orhan Veli ve onun başını çektiği akımdır aslında. Yine Nazım Hikmet ve Namık Kemal gibi isimler mutlaka başvurduğumuz isimlerdendir. Yakın tarihte de İlhan Berk, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan, Sunay Akın gibi isimler bizi çok etkiledi ve yönlendirdi. Onları ışık gibi görüyoruz. "İLERİ TEKNOLOJİNİN MARİFETİYLE BİRGÜN YİNE GÖRÜŞMEK ÜZERE" Radyo programcılığı ve televizyon sunuculuğu yapıyorsunuz. Biraz da bu yönünüzden bahsetmek istiyorum. Radyo ve televizyonu yan yana koyduğumuzda hangisi daha keyifli? Radyocu demediğin için teşekkür ederim. (Gülüyor...) İkisi birbirinden çok farklı aslında. Radyo programıyla televizyon programının tek ortak yanı her ikisinin de bir kitle iletişim aracı olmasıdır. Yapılışı ve algılanışı bakımından çok farklılar. Özellikle radyo kendisine ait özel bir zaman dilimi istemeyen ve bu sevimlilikte bir iddiayla, ekonomisini de maalesef aynı sevimlilikte yıllarca yürüttürmüş olan bir kitle iletişim aracı. Televizyon ise çok başka materyallerin devreye girdiği, artık başka değişkenlerin karar verici unsur olduğu çok önemli bir ekip işi. Televizyonu da radyoyu da çok keyifle yürüttüm hayattım boyunca. Ancak radyo bu yıl başından sonra hayatımızdan bir süre çıkacak. Bir daha radyo programı yapacakmıyım bilmiyorum ama internet ortamında dijital olarak yeni bir programla, dinleyicilerimle buluşacağım. İleri teknolojinin mağrifetiyle birgün yine görüşmek üzere! Radyoya vedamızda bunu söyleceğiz. "REKLAM İŞİ İNTERNETTE DAHA KİBAR BİR ŞEKİLDE YAPILACAK" Televizyon izleyicisinde geçmişe oranla bir azalma var mı? Şimdilerde dönüşüyor aslında. İnternet yeni bir şey değil. İnternet zaten olanların bugünkü hali. Artık televizyon internetten izleniyor. Radyoyu da internetten dinliyorlar ve bu böyle devam edecek. Örneğin; atv'deki 'Karadayı' dizisi, Pazartesi akşamı saat 20:0'de olabilir. Bu sadece atv'nin plan, programlamasının ve yayın periyodunu ayarlayan değerli yetkililerin bileceği bir şey. Ve sadece onları ilgilendiriyor maalesef. Çünkü şu anda 90'lı yıllardan sonra 2000'li yıllara yakın doğan çocuklar, ne zaman neyi izleyeceğini size sormuyorlar. O istediği yerde neyi nasıl izleyeceğini biliyor. O yüzden artık onlara hitap etmek lazım. Ben bu sistemin, reklam anlayışında da artık sona yaklaştıkları için ağırlaştığını ve gereksizleştiğini düşünüyorum. Kanallar çok yoğun bir reklam hacmiyle yaşıyor. İnternette bu reklam işi de daha kibar bir şekilde yapılacak. Bunun da müjdesini vereyim. "SPORLA İLGİSİ OLMAYAN BİR PROGRAM DAHA DÜŞÜNÜYORUZ" Şu an LİG TV'de '21' isimli spor-talk show programı sunuyorsunuz. İleride başka formatla yeni bir program yapmayı düşünüyor musunuz? Evet. Sporla ilgisi olmayan bir program daha düşünüyoruz. Sanatçı konuklarımızı ağırladığımız ve sosyal medyanın zemininde olan bir sohbet programı hazırladık. Tarih belli mi? Tarihi bilmiyoruz. Çünkü bizim görevimiz bunu üretmek ve yapmaya hazır olmakla ilgili. Talep eden olursa bu programı da yapacağız. "ÖNEMLİ OLAN KİMİN TAKİP ETTİĞİ" Twitter'da sıkı bir takipçi kitleniz var. Memnun musunuz ilgiden? Sorularındaki cümleler de çok güzel gerçekten. Çok takipçin var demedin mesela. Çok sıkı bir takipçi kitlen var dedin. Yani orada olup, orada yaşayan, online, aktif olan insanlar beni takip ediyor. Çünkü her zaman söylüyorum. Kaç kişinin sizi takip ettiği önemli değil. Kimin takip ettiği önemli.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...