E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

AK PARTİ'NİN MAZLUM EDEBİYATI BİTTİ 

AKP ve MHP'nin türban girişimine müzakereciliğiyle damgasını vuran MHP Ankara Milletvekili Bölükbaşı, "AKP'nin mazlum edebiyatı artık bitmiştir. Biz AKP'yi Türkiye'nin gerçek gündemiyle yüzleştirdik" diyor.

4.02.2008 - 14:36
AK PARTİ NİN MAZLUM EDEBİYATI BİTTİ

 "İğne dahi yönetmeliğe girecek" demenin esprisi nedir?..

Tabii, onu Burhan Hoca'ya sormak lazım. Dün de "Rektörler amuda kalkmasın" falan demiş; bilemiyorum. Ama şimdi mesele şu efendim; bu sorun "üniversitelerde başörtüsü sorunu" olarak ortaya çıktığı için biz çözümün de üniversiteler ve başörtüsüyle sınırlı olması gerektiğini söyledik. Başörtüsüyle sınırlı tutunca da "kılık kıyafet serbesttir" denen cümlenin sonuna bunu kısıtlayıcı bir hüküm getirmek lazımdı. Bunun iki yolu vardı: Ya şunlar şunlar yasak diye hepsini tarif edersiniz; çarşaf, peçe, poşu, burka diye… Fakat böyle bir yaklaşım da bazı şeyleri dışında bırakabilir, unutursunuz… O bakımdan biz "Neyin serbest olduğunu tanımlayalım, bunun dışında kalanlar yasak olsun" dedik. Yani başın örtünmesinin çene altından bağlanma şeklinde yapılacağını söyledik.

- Yalnız kusura bakmayın, ama bu tarif de epey alay konusu oldu?..

Hiç şüpheniz olmasın, ama unutmayın ki herkesin kendi penceresinden bir yönüyle çekiştirdiği ve istismar ede ede bu hale getirdiği bir kördüğümü çözerken normal anayasa ve kanun yapma tekniğinin dışına çıkmak zorundasınız.

- Çünkü ortada anormal bir durum var?..

Tabii bir "anomali" var ve bu anomaliyi düzeltmek çok da normal yollarla olmaz. Yani bu yaptığımız da özü itibariyle bir kanun tekniğinde bu kadar nereden düğüm atılacağı falan, tabii bunlar ayrıntıdır. Ama bu Türkiye'ye ve Türkiye'nin içinden çıkılmaz bir hale getirdiği bu kördüğüme özgü bir durum…

- Yine de "Yüzün görüneceği ifadesi yeterliydi, çene altı lafına ne gerek vardı" diyenler çok?..

Bakınız, niye çene? Eğer "Yürürlükteki kanunlara göre yasak olmayan kılık kıyafet serbesttir" derseniz ne Devrim Kanunları'nda ne de ceza kanunlarında çarşafa yasak var. O yüzden bizim çarşafı üniversitelerden uzak tutabilmemiz için çarşafla başörtüsünü ayırabilmemiz, dolayısıyla da bu başın örtünmesinin nerede duracağını söylememiz gerekirdi. Ayağı kadar inmemesi için… Çene altında olması buradan gelmiştir. Dediğimiz gibi, ortada bir anomali var ve bunu normale icra etmek için her zaman normal yöntemler yeterli olmayabiliyor.

- Zaten o yüzden sorular da normal olmuyor. Mesela biri şu: "Türban çene altında değil, ensede bağlanıyor, o zaman türban bu uygulama alanı dışında mı kalacak?"

Evet, maalesef konu mizah malzemesi haline geldi bazıları için. Ama bu öyle hassas ve nazik bir mesele ki ve öyle de içinden çıkılmaz hale getirilmiş ki biz şimdi üniversitelerin önüne röntgen cihazına benzer bir cihaz koyup, onun içinden geçirilerek ancak ayırt edilebilecek bir portatif bir şey tanımlayamayız. Mümkün değildir bunu yapmak. Yok, yanından bağlasa ne olur? Arkadan bağlasa ne olur? Onu ben bilemem… O konu artık üniversitelerin ve öğrencilerin çözeceği bir konu…

- Bir öneri var; yönetmeliğe resim konsun diye?..

Tabii bundan sonra üniversiteler bakımından bir yönetmeliğe ihtiyaç olacak. Orada ne yapılır bilemiyorum, ama resim koysanız da o tam bunu halletmez. Biz sadece aşağı kadar inen başörtüsü şeklindeki çarşafla normal bir başörtüsünü ayıracak vücutta bir yer bulunması gerektiğini, bunun da çene altı olacağını söyledik. Bundan sonrası uygulayıcıların biraz iyi niyetine biraz da ferasetine bağlı…

- Yani siz bu işin bütün sınırlarını koyu renklerle çizmiyorsunuz; biraz da yaşarken mi ortaya çıksın diyorsunuz?..

Tabii yaşarken olacak… Şimdi fiyongun şu şekilde atılmasını bir üniversite rektörü "Bu çene altı değildir" deyip, öğrenciyi kapıdan gönderirse içinden çıkamayız biz bunun. Öbürü de illaki "Bu benim siyasi simgem, ben bununla geldim" derse, bu da olmaz. Toplumsal bir sorunun çözümü, toplumun tüm kesimleri ve katmanlarının iyi niyetle, sorumluluk duygusuyla hareket etmesine bağlıdır.

- Böyle olgun bir zemin var mı şu anda Türkiye'de?

21. yüzyılın içindeki bir Türkiye'de olması gerektiğini düşünüyorum, olduğunu da ümit etmek istiyorum.

- Ama ya yoksa?

Bu konuda haklı endişe ve korkular taşıyan kesimin varlığı bir gerçektir. Bu korkuları ciddiye almak gerektiği ve onu giderecek ne yapılabiliyorsa yapmak gerektiği de bir zarurettir. Bunları hiç tartışmıyorum. Ama bunu biraz da yaşayarak göreceğiz. Yani korkuları makul düzeylere çekecek, kaygıların yersiz olduğunu onlara anlatacak ortamı yaratmak ve bunu da yaşamak durumundayız.

- Sizce fazla risk yok mu?

Hiç şüpheniz olmasın bunu istismar etmek isteyenler, tahrik etmek isteyenler çıkacaktır; zaten bizim de bundan hiç şüphemiz yok. Kesinlikle sancılı bir süreç olacaktır. 40 yıllık bir yaraya neşter atıyorsunuz bunun birtakım komplikasyonları elbette olur.

- Üniversiteler 11 Şubat'ta açılacak. Hiç aranızda konuştunuz mu?

Biz elimizi bu işe attık da çocuklar ya üniversitelerde sorun yaşarsa diye…

Hayır, bu anlamda bir şey konuşulmadı. Ama elbette sükûnete, sağduyuya en fazla ihtiyacımızın olduğu, çok nazik bir dönemden geçiyoruz. İlk başta siyasi partilerin aklıselimle hareket etmesi gerekiyor. Toplumda tepki yaratacak söz ve beyanlarda bulunurken çok dikkatli olmaları lazım. İkinci görev rektörlerin…

- Ne yapmalılar, bu konuda görüş bildirmemeliler mi?

Hayır, mutlaka bildireceklerdir, neden bildirmesinler. Ama bir öğretim üyesi çıkıp da "Bu kanun çıkarsa ben üniversiteyi kapatırım" demiş. Hiç kusura bakmasın, ama bu tahriktir. Üniversite yönetimlerinin TBMM ile karşı karşıya gelmemesi gerekir.

- Peki öğrenciler ne yapsın? Başı açıklar, kapalılar ve onları çevreleyen erkek öğrenciler?..

Özellikle başı kapalı olanlar üniversiteye gittiklerinde "Gördünüz mü, yıllar süren mücadelemizden sonra zafer kazandık" diyerek bunu bir intikam şeyi haline getirmemelidir. Siyasi simge olarak kullanma yoluna asla sapmamalıdırlar. Hatta başı açık olanların endişelerini gidermek için eskiden olduğundan daha fazla özen göstermeliler. Çünkü başını örtenlerin üniversiteye girmesi sonrası bazı mihraklar bunu bir provokasyon haline de dönüştürebilirler. Öbür tarafta bir çatışmaya zemin hazırlayabilirler.

- Çok uygun bir ortam değil mi?

Çok uygun bir ortam, ama bu kaçınılmazdı. Kangren haline gelmiş toplumsal bir sorunu ameliyat ediyorsunuz. Bunun bir nekahet dönemi olacaktır. Orada herkes basınıyla, siyaset kurumuyla, üniversite yönetimiyle, öğrencileriyle bunun üstesinden gelmek zorunda.

- Diyelim ki iptal edildi bu türban girişimi... 3 Kasım'da birden o bıçak gibi kesilen türban eylemleri yeniden başlar mı?

Sizin de doğru bir şekilde tespit ettiğiniz gibi seçimlerde AKP'nin tek başına iktidara gelmesiyle bıçak gibi kesilen türban gösterilerine, ideolojik bir muhteva kazandığı ve bunun arkasında da o milli görüş geleneğinin bulunduğunu düşündüğümüz için biz karşı çıkmıştık. Dikkat edin 5 buçuk yıldır bıçak gibi kesilmiştir. Şimdi Anayasa Mahkemesi'nden ne çıkar bilemiyorum, ama ne olursa olsun tekrar bu konunun sokak gösterilerinin malzemesi haline getirilmesini doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Yeniden bir siyasi başkaldırı gibi bunun meydanlara taşınması doğru değildir ve kanunlara aykırıdır.

- Ya bu eylemlerin içinde bulursanız kendinizi? Ya bunlara vesile olmuş olursanız?

Niye vesile olalım biz? Başörtüsü yasağı 5 buçuk yıldır sürüyor, ama meydanlarda yoklar. Bizim meselemiz değil yani vesile olmak… Biz bu adımı atarken siyaseten de çok rahatız vicdanen de çok rahatız.

AİLEMİN KADINLARINDAN TEPKİ ALIYOR OLABİLİRİM

- Ailenizde örtünen kadınlar var mı, varsa hangi şekli tercih ediyorlar?

Benim ailem ve çevremde ne başörtüsü takan var ne türban takan… 1923 doğumlu annem dahil… Zaten ben o ikisi arasındaki farkı birebir, yakından gözleme imkânına bugüne kadar sahip olmadım. Türbanlı ya da başörtülü hanımlara bakarken de öyle bunun teknik şeyleri, estetik şeyleri nedir gözüyle bakmadım.

- Peki ailenizin kadınlarından tepki alıyor musunuz?

Alıyor olabilirim. (Gülüyor)

- Ne diyorlar size mesela?

Benim ailem de Türk toplumunun asgari ortak noktalarının dışındaki bir aile değil. Bu kadarını diyebilirim. Ancak çevremden "Neden sen bunun ön planda savunuculuğunu yapıyorsun" sözünü çok duydum. Ama birinin de bunu yapması lazım. Ve etkili yapması lazım. Çünkü unutmayalım ki, türbanı savunmak başka bir şeydir, türban taktığı için insanların bazı hürriyetlerden mahrum kalmamasını savunmak başka bir şey. Türkiye'nin artık bu sorunu aşması şart.

ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL EDERSE BİR İLKİ YAPAR

- Bu yasa değişiklikleri paketine YÖK'ün Ek 17'inci maddesinin de alınması teklifi sizden mi yoksa AKP'den mi geldi?

Bu noktadan sonra ortaya çıkan metin her iki partinin ortak metnidir. Kim ilk önce bu fikri önerdi, kim son haline gelmesinde şu cümleyi önerdi, bunu tartışmak meseleyi sulandırmak olur. Ortada bir metin vardır ve bu da iki partinin ortak metnidir.

- Ama pakete Ek 17'inci madde konarak Anayasa Mahkemesi'ne iptal yolunun açıldığı, bunun bile bile lades olduğu düşünülüyor. Hele de bu yüzden Anayasa Mahkemesi paketi iptal ederse o zaman çok daha önemli olacak kimin önerdiği?..

Başörtüsü sorununa yaklaşımımızda ve AKP'yle bir hafta içinde yürüttüğümüz süreçte tek bir ilke bize rehber olmuştur: Samimiyet. O yüzden şimdi bir komplo teorisinin konusu olmamak gerekir.

- Biz AKP'den gelen bir öneri olduğunu duyduk, ama doğru mu acaba diye soruyoruz?

Hayır hayır… Biz baştan beri samimiydik. AKP açısından da tabii samimi olmadıklarını söylemek benim açımdan doğru değil, ama bu metin bir süreç sonrası ortaya çıkmıştır ve ikimizin de ortak metnidir.

- Peki Ek 17 yüzünden iptal kararının çıkması sizce hukuki açıdan ne kadar mümkün?

Evet, kanunda değişiklik yapılması Anayasa Mahkemesi'nin konusu olmasının yolunu açan bir düzenleme… Zaten 1989 kararında da Ek 16'ıncı maddeyi Anayasa'ya aykırı bulmuştu. Fakat biz şimdi Anayasa'ya iki yeni norm getiriyoruz. Birincisi "kanun önünde eşitliği" düzenleyen 10'uncu maddeye "devlet organları ve idare makamlarının her türlü işlemlerinde" dedikten sonra "kamu hizmetlerinden yararlanılmasında eğitim hakkı bir kamu hizmetinden bir öğrencinin yararlandığı bir haktır" diyoruz. İkinci getirdiğimiz norm da eğitim ve öğrenim hakkı ve ödeviyle ilgili 42'inci madde. Oraya da "kanunda açıkça sayılmayan herhangi bir nedenden dolayı hiç kimse yüksek öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" diyoruz. Çünkü bugünkü kanunlarda başın örtünmesini yasaklayan bir hüküm yoktur. Yani Anayasa Mahkemesi'ne 1989'dan farklı olarak şimdi iki yeni norm daha veriyoruz.

- Ama Anayasa'nın değiştirilemez 2'inci maddesi durduğu sürece o katılan iki norm hile olarak kabul edilebilir ve hatta değil Ek 17, değiştirdiğiniz 10 ve 42'inci maddeler bile usul açısından ele alınıp, iptal edilebilir? Böyle de bir görüş var?

Bu bir görüştür, bir iddiadır. Her görüşe saygı duymak gerekir. Bu konuda yorum yapmayı bu safhada istemiyorum. Ben de hasbel tesadüf Ankara Hukuk Fakültesi mezunuyum. Dışişleri Bakanlığı'nın başhukuk müşavirliğini uzun yıllar yaptım. Uluslararası hukuk konularında bin sayfaya yakın İngiltere'de basılmış bir kitabım, naçizane vardır. Bunlara girmeyeceğim. Ama Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişiklikleriyle ilgili yetkisi çok sınırlıdır. Yeterli sayıda milletvekilinin imzasıyla bu değişiklik önergesi verilmiş midir, toplantı ve karar yeter sayısında anayasada öngörülen kurallara uyulmuş mudur; Anayasa Mahkemesi bunlara bakabilir.

- 1970'li yıllarda tersi bir örnek var ama?

Kötü emsal misal olmaz. Bakın beni bu konuya sokuyorsunuz, istemememe rağmen… Şimdi, Anayasa Mahkemesi eğer bu konuya bir tespit davası gibi bakarsa yani şekil şartlarına uyulup uyulmadığının yanında ve ötesinde bu acaba anayasanın değişmeyecek değişmesi dahi teklif edilemeyecek hükümlerine aykırılık içeriyor derse o bir tespit davasına döner. Ondan hareketle bu laiklik ilkesine aykırıdır diyebilir mi? - Diyemez mi?

Yorum yapmak istemiyorum. Ama o zaman şöyle bir sonuç doğacak: İlk defa Türkiye'de böyle bir durumla karşı karşıya kalacağız. Anayasa değişiklikleri yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunu kabul etmiş, buna göre yeni anayasa kitapçığı basılmış, ama Anayasa Mahkemesi altı ay sonra vereceği bir kararda, ki gerekçeyi de açıklaması lazım yürütmeyi durdurma davası değil bu, yani gerekçeleriyle beraber altı ayı bulur…

- 367'deki gibi hızla da olabilir?

Bilemiyorum, fakat değişiklik Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp yürürlüğe girdikten sonra gidilecek. Ama yürürlüğe girdikten sonra bu anayasa hükmü haline gelmiş olacak. Ve ilk kez Anayasa Mahkemesi anayasanın yürürlüğe girmiş olan iki maddesini Anayasa'ya aykırı bulmak gibi bir duruma girecek.

- Ama o zaman da şu eleştiriyle karşılaşabilirsiniz: Bile bile niçin Anayasa Mahkemesi'ni zor duruma soktunuz?

Hayır, sokmadık zor duruma… Biz samimiyetle bir soruna hem anayasal normlar çerçevesinde hem de yasal norm çerçevesinde bir çözüm bulmaya çalıştık.

B PLANIMIZ YOK

- B planınız var mı?

Bizim açımızdan öyle bir B planı yoktur. Öyle bir gizli gündem yoktur, öyle bir peşin hüküm yoktur, öyle bir art niyet yoktur. Biz iyi niyetle bir yolu açtık.

- Peki tıkandığı yerde bırakacak mısınız? MHP, "Denedik ve olmadı, yapacak başka bir şey yok" diyecek mi?

Bu tip konularda biz bugünkü şartlar altında makul ve yerinde olduğunu düşündüğümüz bir adım attık. Önce bunun sonucuna bakmak lazım. Yeni bir durum değerlendirmesi yapmak noktasına gelebilmemiz için yeni şartların oluşması lazım. O zaman bakılır.

REFERANDUMDAN KORKARIM

- Referanduma nasıl bakıyorsunuz?

Biliyorsunuz, bu tamamıyla Cumhurbaşkanımızın takdirine kalmış bir husustur, MHP'nin değil.

- Peki tercih eder misiniz?

Biz MHP olarak temel hak ve hürriyetlere ilişkin konuların referandum konusu olmasını doğru bulmayız. Dolayısıyla bu da temel hak ve özgürlük sorunudur. Ayrıca Türkiye'nin son yıllarda karşı karşıya bulunduğu iki temel tehlike ve tehditten biri etnik bölücülük ve terör ise diğeri de ortak milli ve manevi değerler etrafında cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşma olmuştur. Bu başörtüsü de o kavganın sembollerinden yani cephe adlarından birisidir. Türkiye'nin ihtiyacı cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalar değil ortak milli ve manevi değerler etrafında buluşma, birleşme ve kenetlenmeden geçmektedir.

- Bu yüzden referandum o fay hattını tetikleyici olabilir?..

Şahsi kanaatim ondan korkarım…

ÖZBUDUN HOCA BİZE SOMUT BİR CÜMLE ÖNERSİN

- Artık giderek oturan o ifadeyi biz de kullanacak olursak "Ergun Özbudun Hoca bile" dedi ki, "Hürriyetin kullanılması, başkalarının hürriyetinin korunması için sınırlandırılabilir." Özellikle taşra üniversitelerine gidecek kız öğrenciler için değişiklik paketine böyle bir cümlenin eklenmesi gerektiğini söyledi. Eklemeyi düşünür müsünüz?

Benim Ankara Hukuk'tan mezun olduğum dönemde rahmetli Uğur Mumcu, çok sevdiğim biridir Uğur, kamu hukuku asistanıydı, Ergun Hoca da anayasa kürsüsü baş asistanıydı. Çok değerli bir hukukçudur. Ancak bu 6-8 kişilik bir bilim heyetine AKP bir anayasa hazırlattı. O kendilerinin hazırladığı anayasanın kamuoyuna kendileri tarafından açıklanan metninde yer alan ifadeler Ergun Hocanın bugün dile getirdiği endişelerin çok daha fazlasını içeriyor.

- Sizce fikrini değiştiren ne oldu?

Ben bunu bir TV programında Ergun Hoca'ya sordum.

- Ne yanıt verdi?

"Haklısınız" dedi, "Biz bunu böyle hazırlamıştık, ama sonradan Sapanca toplantısından da sonra, yeniden değerlendirdik, şimdi bu görüşteyiz" dedi.

- Peki siz ekleyecek misiniz böyle bir cümleyi?

Hoca'nın söylediği çok soyut bir şey… Çok evrensel bir ilke bu ve zaten bizim Anayasamızda da var. Ama evrensel bir ilkeyi kanun veya anayasa hükmü haline nasıl getirirsiniz? Şimdi sizin aracılığınızla Sayın Hoca'ya sormak isterim; dediği doğrudur, ama bir öneride bulunsun. Eklenebilecek bir cümle varsa, bildirsin bize. Bu bir ilke çünkü… İlkeye kanun hükmü yapamazsınız… Ama özüne geleyim… Tabii ki böyle bir emniyet supabına ihtiyaç var. Özellikle siz taşradaki üniversiteler dediniz, Türk toplumunun bir kısmı, bunun bazı ihtilatlara yol açacağına samimiyetle inanıyor. Bundan endişe duyuyor. Biz bunu görmezden gelemeyiz. Yerden göğe haklıdırlar. Fakat bazı şeyler vardır ki anayasayla ancak belli sınırlar içinde düzenlenir. Bazı şeyler vardır ki kanunlarla belli sınırlar içinde düzenlenir. Ama tüm endişeleri anayasal ve yasal norm düzenlemesi içinde karşılayamazsınız.

- O zaman sizin çözüm öneriniz ne?

Açık söylüyorum, herhangi bir üniversitede bu kılık kıyafet tanımladığımız çerçeve içinde "eğitim ve öğrenim hakkını yeniden kazanan kızlar uygulaması" başladığı zaman eğer başı açıklara karşı bir baskı oluşursa ilk önce üniversite yönetimleri buna karşı tedbir almak durumundadır.

- Neye dayanarak?

Anayasadaki ilkeye dayanarak. Anayasada bu ilkeler zaten var.

- İlke değil, norm konsa?

Varsa bunu daha iyi ifade edebilecek bir şey biz buna açığız ve hazırız.

HASTAYA MÜDAHALE ETMEYEN HEMEN ATILIR

- Şimdi belli başlı endişeleri sıralayacak olursak; birincisi, türbanın ilk ve ortaöğretime girmesi nasıl engellenecek?

Bu Türk toplumunun belirli bir kesimi için samimi ve haklı bir endişedir. Ama belirli bir kesim için de, ki başında CHP geliyor, bu felaket tellallığı yaparak, korkuları körüklemektir. Birincisi, ilk ve orta öğretimde böyle bir sorun yok. İkicisi, zaten 42'inci maddeye "yüksek öğrenim" kaydını getirdik. Asıl biz bu maddeyi Anayasa'ya koymadan önce ilk ve ortaöğretime başörtüsünü getirmek daha kolaydı. Çünkü kanun çıkarmak yeterdi. Şimdi biz zorlaştırdık, ancak Anayasa'yı değiştirerek yapabilirler. Ama doğrusu Türk toplumunun bunu görememesi de çok ilginç.

- Peki, ikinci endişe de şöyle: Bu iş bir kez serbest bırakıldı mı gerisi de gelir ve hangisi çarşaf, hangisi poşu, sarık, cübbe artık kontrol edemezsiniz?..

Ama çok açık değil mi? Yürürlükteki kanunlar zaten cüppeyi, sarığı yasaklıyor. Zaten yasalar genel sağlık, ahlak, kamu düzeni, kamu güvenliği nedeniyle birtakım kısıtlamalar getiriyor. Bir tek çarşafa yasak yoktu, onu da bu düzenlemeyle biz getiriyoruz. "Başın örtüsünün bir yerde durması lazım, çarşaf halini almadan önce başörtüsü hüviyetini sürdürebileceği tek yer çenenin altıdır" diyoruz. Bu da bizim sayemizde oluyor.

- Türk Tabipler Birliği der ki; "Bizim öğrencilerimiz belli bir sınıftan sonra sadece hizmet alan değil, veren de?.."

Tabipler Birliği'nin görüş açıklama hakkına saygı duyuyorum, ama açıkladığı her görüşü de önemli bulduğum anlamına gelmez. Burada bir polemik yaratılmak isteniyor. Şimdi doğru ayrım şudur; kamu hizmeti veren ve alan derken kamu hizmeti veren kategorisine girmeniz için kamu yetkisini ve kamu gücünü kullanmanız lazım. İntern veya asistanlık yapan öğrencilerin böyle bir konumları yok. Hâlâ öğrenci harçlarını yatırıyorlar ve hala kamu hizmeti alan statüsündeler.

- Ama hayati bir iş yaptıkları için ya o dinsel gerekçelerle birtakım müdahalelerde bulunmazlarsa?..

Hastanın hayatı söz konusu ve müdahale lazım. Bunu şu ya da bu gerekçeyle yapmıyorum diyeni anında atarsınız. Hiç konuşmaya bile gerek yok, hemen atarsınız. Bir kere ahlaka, insanlığa aykırıdır bu.

- YARSAV'ın eleştirisi de şu: Maddede "hiç kimse" demek yerine "kız öğrenciler" diye özellikle belirtilmesi gerekirdi, aksi durum poşu, sarık vs'nin yolunu açar?..

Biz hazırladığımız maddede "Yürürlükteki kanunlara aykırı olamamak kaydıyla" diyoruz. O sayılan her şeyi yasaklayan zaten yürürlükte kanunlar var. Bu yorum ya iyi niyetli değil, ya da okumadan yapılmış.

- Bir başka endişe: "Bu değişiklikler yasalaşsa da yasalaşmasa da artık fiilen türban serbesttir, kimse önüne geçemez?"

Yasa yürürlüğe girmeden uygulama değişmez. Değiştirmek isteyenler olursa zaten mevcut durum izin vermez.

"KAMUDA TÜRBAN" DİYENLER MARJİNAL, BİZ TÜRK MİLLETİNE GÜVENİYORUZ

- İşin felsefesine dönük ve belki de en can alıcı endişe ise şu: "Türban artık sadece türban değil."

Bizim kavramsal yaklaşımımızın temelinde bu sorun özde bir başörtüsü sorunudur.

- Ama bu denilen de yok değil?

Biliyorum, ama biz başörtüsü sorunu olarak görüyoruz bunu.

- Bu belli ki aslında sizin de kaygı duyduğunuz bir konu ve o yüzden başörtüsü diyerek kendinizi sınırlıyorsunuz?..

Hayır, kaygı değil. Zaten dikkat ederseniz yaptığımız değişiklikte başörtüsü demedik başın örtülmesi dedik.

- Şu dikkatinizi hiç çekmiyor mu: Bu tartışma başlayana kadar türbanlıların okula girmesi gerektiğini savunan kesimler dahi şimdi endişeli. Çünkü "serbest bırakılsın" dendiği anda "Kamuda da serbest olsun" diyen güçlü bir koro çıktı ortaya. Bu sizi ürkütmedi mi?

Hayır, çünkü biz bu işi başlatmadan önce de bunlar vardı. Ama biz her konuda olduğu gibi bu konuda da Türk milletinin aklıselimine sonuna kadar güveniyoruz. Türk milleti bakmayın, fakir düşmüş bir asilzadedir. Çok büyük hasletleri vardır. Kurduğu evrensel imparatorlukları falan düşünürseniz… Tüm bunlar olacaktır, ama biz milletin sağduyusuna sonuna kadar güveniyoruz. Türkiye'de şeriat özlemi duyanlar vardır bu bir sosyolojik gerçek, ama bunlar marjinal bir gruptur ve devlet bütün imkanlarıyla bunlara gerekli yaptırımları uygulayacaktır.

- "Türban kamuya girsin" diyenler marjinal mi sizce?

Bunlar sayıca marjinaldir, ahlaken marjinaldir, siyaseten marjinaldir. Ama bir şeyi unutmayın: MHP'nin milliyetçilik anlayışı Türkiye'nin ve Türk milletinin geleceği için ödenecek her bedeli onu karartmak isteyenlere karşı her bedeli seve seve ödemeye hazır bir kararlılığın ifadesidir. Demokratik zeminden ayrılmayarak Türk milliyetçileri buna karşı koymaya muktedirdir. Türk milleti sahipsiz ve çaresiz değildir. Sayın Devlet Bahçeli de başka bir konseptte bunu şöyle söyledi: "Tarih henüz dünyaya hükmünü vermemiştir; Türk milliyetçileri henüz son sözünü söylememiştir…"

AKP'DEN TÜRBANI KAMUYA SOKMA İZLENİMİNİ ALSAK MASADAN HEMEN KALKARDIK

- Bu görüşmeler sırasında sık sık bir araya geldiniz ve gözlemleme fırsatınız oldu: AKP'de daha sonra da olsa bu işi kamuya kaydırma izlenimi hiç aldınız mı?

Almadık. Alsaydık o anda masadan kalkardık. AKP ile ilgili kanaatimiz bellidir. Son beş buçuk yıldır AKP ile en sert mücadeleyi yapan MHP'dir. Ve bizim AKP ile kavgamız bitmeyecektir, sonuna kadar da devam etmektedir. Ama böyle bir izlenim almadık.

- Tabanlarından gelen baskıya dayanabilecek kadar güçlü ve kararlı gördünüz mü?

Bunu bilmiyorum, ama biz eğer yükseköğretimde kılık kıyafet sorunu olarak çıkan bu sorunu kamuya yaygınlaştırma ya da ilk ve ortaöğretime yayma yönünde en ufak bir niyet görseydik kalkardık.

- Şu anda aslında kefil noktasındasınız?..

Hayırrr, kefil filan değilim. Biz AKP'nin son beş buçuk yıl içinde Türkiye'ye yaptığı tahribatın ne bu dünyada ne de ahirette kefili filan olmayız. Biz bunlardan hesap soracağız ve bu hesap da rûz-u mahşere ve mahkeme-i kübraya kalmayacaktır, bu dünyada hallolacaktır… Ama bizim çizdiğimiz çerçeve zaten onlara bu imkânı vermez. Kaldı ki bunun dışında bir şeyi bize önermediler de...

- Ya peki 28 Ocak'ta imzaladığınız "taahhüt"?

O bir taahhüt değil, kamuoyuna da açıklanan bir metin. Alt alta üç maddenin yazıldığı bir kâğıt… Başlığı bile yok.

BU SORUYU SONRA YANITLAYAYIM

- Sizce AKP ilk beş yıl boyunca niçin türbana ilişkin bir yasa teklifi hazırlamadı; neden 70 vekili olan MHP'yi bekledi?

Geldiğimiz bu noktadan sonra şu süreci bir suhulet ile tamamlayalım, ondan sonra bu sorunuza yanıt vereyim. Önce bu süreci tamamlayalım. Tabii AKP'nin bu sorunun yanıtını nerede bulması gerekiyor biliyor musunuz? Türk milletinin vicdanında bulması gerekiyor.

- Peki MHP de üç buçuk yıl DSP-MHP-ANAP koalisyonunda iktidar ortağıydı; MHP niçin bu konuda hiç adım atmadı?

MHP'nin 127 vekili vardı. Koalisyonun ortanca ortağıydı. İstese de yapamazdı. Ortakları karşıydı. Ama MHP'nin o dönem yaptığının şimdi hatırlatılması gerekir. Bizim Antalya Milletvekilimiz Nesrin Hanım yemin etmeye giderken başörtüsünü çıkarttı. Biz bunu yaptık. Buna gücümüz yetmişti. Başörtüsünü kamusal alanda açmaya… Şimdi bu işin çözüm yolunu açmak da bize nasip oldu. Bundan da çok mutluyuz.

EVET OYLARININ 70'İ MHP'DEN OLACAK

- Gündüz Aktan'ın türbana tavrını biliyoruz ve şimdi de ABD'de; bir sıkıntı mı var?

ABD'deki programa ben de davetliydim, bu işler yüzünden gidemedim. Ama bu konuya girmeyeceğim. Birinci elden duymadıkça bir yorum yapmak istemiyorum.

- Ertuğrul Kumcuoğlu?

Kendisiyle konuştum, hiçbir sorun yok. Bakın biliyorsunuz, Anayasa değişikliği oylamasında bağlayıcı grup kararı alamıyorsunuz, ama biz bu hafta 70 milletvekili ile Genel Kurul Salonu'nda olacağız. Oylama sonuçları açıklandığında da bilin ki "Evet" veren 70 vekil MHP'nin olacaktır.

301 MECLİS'E GELDİĞİNDE NELER OLACAĞINI GÖRECEKSİNİZ

- Bu değişiklik paketi için CHP ve DSP'yle görüştünüz, ama DTP'ye gitmemek ortak kararınız mıydı, yoksa sizin AKP'ye bir şartınız mı?

Aklımıza gelmedi ve bu gerçekten aramızda tartışılmadı bile. Ama AKP "DTP'ye gidelim" deseydi de biz gitmezdik.

- Peki Vakıflar Kanunu ve 301 aranızda müzakere konusu oldu mu?

Hayır. Bu konu dışında hiçbir konuyu ima yoluyla bile olsa tartışmadık.

Zaten Genel Başkanımızın dediği gibi 301 bizim için tartışma konusu bile olamaz. 301 geldiği zaman Meclis'te neler olacağını göreceksiniz.

- Neler olacak?

Meşruiyet zemini içinde konu nereye giderse gitsin MHP sonuna kadar direnecek.

- Türbanı bireysel hak ve özgürlükler çerçevesinde ele alıyorsunuz. Peki neden 301 için de aynı esnekliği göstermiyorsunuz?

Çünkü dünyanın hiçbir devletinde, milletinde kendi değerlerine hakareti özgülükler adına serbest bırakan başka bir ülke yoktur.

- Dünyanın kaç ülkesinde 301 gibi bir madde vardır?

Dünyanın birçok ülkesinde, ama fazla işletilmemektedir. Bunun nedeni de o ülkelerde Türkiye'deki gibi kendi değerlerine hakareti demokratikleşme ve rüşt ispatı olarak gören insanların bulunmamasıdır. Sizin Nobel ödülüne layık gördüğünüz bir yazarınız olabilir. Bu ödüle layık görülmesinden milli mensubiyet açısından gurur da duyabilirsiniz. Ama hiçbir ülkenin Nobel ödülüne layık görülen yazarı kendi tarihine kendi milli değerlerine hakaret etmemiştir. 301 kavgası oradan çıkmıştır.

- Ama tetikçi mevsimini açan da bu 301? Eleştirdiğiniz isimle ilgili tetikçi bile tutulmuş…

O konuda sonuna kadar gidilmesi lazım. Askerse asker, polisse polis... Devletin çeteleşmelerde sonuna kadar gitmesi lazım. Ama çok farklı konular bunlar.

OPERASYONUN SADECE ADINDAN RAHATSIZIZ

- Ergenekon'da takıldığınız bir şey var mı?

Ergenekon dediğiniz şey bizim dışımızda şey. Ama doğrusu böyle bir operasyona bu ismin verilmesinden rahatsızız. Denilebilir ki "Ama bunlar Ergenekon diye bir site" açmışlar. Ama Hicret, Hira ya da Atatürk sitesi deselerdi, yapacağınız bir operasyona "Atatürk" ya da "Hicret", "Hira" operasyonu diyebilir misiniz? Burada Hükümetin bir özensizliği vardır.

TÜSİAD'A SÖYLEDİĞİMİZ "KATHARSİS"TİR*

- Atatürkçü Düşünce Derneği'ne de yanıt verecek misiniz?

Niye?

- Eruygur Paşa, "MHP bizi şaşırttı" diye açıklama yaptı; bizzat adınızı kullanarak?..

Hayır vermeyeceğim. Görüş açıklama hakkına saygı duyarım, ama açıkladığı görüşün benim için bir önemi yok.

- Demek ki TÜSİAD sizin için önemli?

Hayır, TÜSİAD çünkü doğrudan bir önyargıya dayalı açıklama yaptı. Bu polemik nereden çıktı; TÜSİAD tuttu "Şimdi türbanın sırası mıydı" dedi.

- Ama gerçekten ekonomik kriz konuşulurken sırası mıydı?

Ortodoks teolojisinde bir kurum vardır; günah çıkartmanın da bir ileri aşaması, "katharsis"* diye… Vicdanı temizleme….. Devlet Bey'in açıklaması da "vicdanını temizleme" diye başlamıştır. O nedir biliyor musunuz? Bugünkü kriz AKP'nin beş buçuk yıllık politikalarının sonucudur ve TÜSİAD beş buçuk yıl boyunca AKP'yi alkışlamıştır.

- Fakat halk da ekonomik gidişatı alkışladı; yüzde 47?

Şimdi bizim sorunumuz TÜSİAD. Bastırılmış kurla bugüne kadar işinize geldiği için bunları alkışladınız. Bu çarkın sıcak parayla dönmeyeceği belliydi. Kader anı geldi. "The moment of true…" Şimdi kimi kime şikâyet ediyorsunuz? Siz beş buçuk yıldır zaten bu işin içindeydiniz...

- TÜSİAD metnini siz mi kaleme aldınız; Bahçeli'nin önemli metinleriyle sizin ilgilendiğinizi biliyoruz çünkü?..

Estağfurullah, o önemli değil efendim, estağfurullah…

- Bahçeli TÜSİAD için dedi ki "Senin bugünün dahil geçmişine bir projektör tutacağız." Tutacak mısınız?

Tutacağız. Çünkü TÜSİAD, MHP için "sicili ortada olan bir parti" ifadesini kullandı. Biz de bir çalışma yapacağız. TÜSİAD, sadece raporlar vesilesi ile gelmiyor Türkiye'nin gündemine… Bir de uluslararası faaliyetleri var.

Onların üzerine projektör tutacağız. Türk halkıyla da paylaşacağız.

AKP 5-6 AY İÇİNDE TÜRKİYE'NİN GERÇEK GÜNDEMİYLE YÜZLEŞECEK

- Şimdi şu malum soruyu soralım: "MHP ne yapıyor?" Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesine verdiğiniz destek, referandum desteğiniz, şimdi türban… AKP'nin koalisyon ortağı gibi görünme pahasına niçin yapıyorsunuz bunu? Gerçekten inandığınız için mi, yoksa maksat AKP'nin argümanlarını elinden mi almak? Hani bu çok zekice gibi görünebilir, ama bari alabildiğinize emin misiniz?

Doğrusu zekâyla bizim aramızda da bir ilgi olabileceğini bana ilk söyleyen ilk medya mensubusunuz. Oysa herkes bize stepne diyor, çözüm ortağı diyor… Bizim de belli konularda düşünme kabiliyetimiz olabileceğini söylemenize sevindim. Çok da samimiyim…

- Peki ne düşünüyorsunuz?

Size çok açık bir yanıt vereceğim: Türkiye'de siyaset yapıyorsanız bazı gerçekleri görmezden gelemezsiniz. Beş yıl iktidarda kalan AKP yüzde 47'ye nasıl geldi? Beş yıl boyunca Türkiye'nin milli birliği sorgulandı, milli kimliği değiştirilmek istendi, terör vahim boyutlar kazandı, milli çıkarlarımız Kıbrıs'ta, Kuzey Irak'ta harcandı, ekonomik tablo ortada, sosyal sorunlar, kamplaşmalar ortada. Bütün bu rezaletleri yapanlar bu insanlar. Ama niye 47? İşte bu suali sorarak başlamak lazım.

- Sizin bulduğunuz yanıtlar ne?

Bir: Cumhurbaşkanlığı seçiminde "367" derseniz ve Anayasa Mahkemesi de buna "Evet" derse… Böyle bir zorlama yaşanırsa, sonuç bu olur. Biz bunu seçim kampanyasında gördük. Bizi en çok zorlayan konu bu "Müslüman bir cumhurbaşkanı seçtirmediler" konusu oldu. Biz bununla çok uğraştık. O 367 zorlaması AKP'ye bir mağdur ve mazlum rolü oynama imkânı verdi. Onlar da acımasızca oynadılar.

İki: Cumhuriyet mitingleri… Doğruydu belki… Hiç tertip edenlerin niyetlerini sorgulamıyorum. Bunun tertipleyenlere moral verdiği de doğrudur. Ama bu karşı tarafta nasıl bir organizasyona, nasıl bir kilitlenmeye yol açtı? Oranını vermiyorum, siz koyun.

Üç: Türk milleti tek başına Anayasa değiştirme çoğunluğu olmasına rağmen türban-başörtüsü meselesinde AKP'nin hiçbir adım atmadığı gerçeğini kanıksadı. Türban sorunundan dolayı motive olan insanlar AKP'nin mahalle bazında bunun çalışmasını yaptı. Bunu da üzerine koyun. Dört: Gelelim 27 Nisan'a. Postmodern darbeye 28 Şubat'ta alıştık da teknolojik bir müdahaleyi ilk kez yaşadık. İnsanlara telefonlar açıldı, internet sitesine bakın dendi. Ve bula bula Genelkurmay Başkanlığımız, Kutlu Doğum haftasıyla ilgili çocukların katıldığı üç müsamereyi laikliğe tehdit olarak açıkladı.

İşte 22 Temmuz seçimlerine böyle bir ortamda girdik. AKP'nin oyları yüzde 30'lardan 47'ye nasıl fırladı; şimdi rejimin savunucusu olduğunu düşünenlerin bu suale cevap vermesi lazım.

- Peki sizin 6 aydır yaptıklarınız ne kadar işe yarıyor; şimdi bir sandık konsa MHP'nin oyu ne çıkar?

Onu bilmiyorum. MHP'nin ne çıktığı önemli değil. Biz hiçbir şeyi bu maksatla da yapmadık. Ama yaptıklarımızın sonucu şudur: 22 Temmuz'dan bugüne büyük bir değişiklik olmuştur. AKP bundan sonra "Müslüman cumhurbaşkanı seçtirmediler" diyemeyecektir. "Türbanı yasaklıyorlar" diyemeyecektir. Hiçbir istismar edici bahaneleri kalmamıştır. Mağdur ve mazlum edebiyatıyla bugüne kadar gelen AKP artık Türkiye'nin gerçek sorunlarıyla, gündemiyle yüzleşecektir.

- Siz AKP'yi gerçeklerle mi yüzleştiriyorsunuz?

Evet. Bu gerçeklerle yüzleşmesinin sonucu ise bizim ümidimiz ve temennimiz Türk milletinin bunları gerçek hüviyetiyle tanımasıdır. Türk milletinin Türkiye'de ne olup bittiğini anlamak için belki 5-6 aya daha ihtiyacı vardır. Şu anda da anlamaları lazım, ama bilemediniz 5-6 ay.

- Yalnız bu arada Türkiye'nin çok hassas dengeleri üzerinde karar verdiğinizi de düşünmüyor musunuz?

Türk milleti bu hassas dengeleri bir arada yaşatma ve yüceltme iradesine sonuna kadar sahiptir. Ayrıca biz bu ülkenin bekası, bu milletin geleceği için gerekirse sokağa çıkıp ölmeye hazırız. İnşallah gerekmez, demokratik zeminlerde halledeceğiz. Ama bizim inançlarımız dışında birilerine alet, birilerine stepne olduğumuzu düşünen insanlara hayret ediyoruz. Sayın Devlet Bahçeli'nin şu sözünü lütfen unutmayın: "Tarih henüz dünyaya hükmünü vermemiştir; Türk milliyetçileri henüz son sözünü söylememiştir…"

MHP TÜRBANA DEĞİL, SİYASİ SİMGEYE KARŞI

- Aslında şu hâlâ merak ediliyor; MHP türban+başörtüsünü mü savunuyor, yoksa sadece geleneksel, Anadolu tipi denilen başörtüsünü mü? MHP'nin bu konuda bir tercihi var mı?

MHP sadece başın örtünmesiyle ilgileniyor. Bu kızlarımız eğitim öğrenim hakkından mahrum kalmasın, buna bir pratik çözüm yolu bulunsun... İlgilendiğimiz bu. Ama bizim için şu fark ediyor; başın örtünmesinin bir siyasi simge olarak görülmesine ve kullanılmasına sonuna kadar karşıyız. Bunun devlete bir meydan okuma aracı olarak görülmesine de karşıyız. Bizim derdimiz, samimi olarak başının örtülü olmasını isteyen ve bundan dolayı eğitim hakkından mahrum kalanların bu mağduriyetine son vermektir.

- Kiminki samimi kiminki simge, bu nasıl ayırt edilecek?

Onu ölçecek bir alet yok. Bu bir niyet meselesi. Herkes iyi niyetle hareket etmek zorunda. Burada toplumsal bir sınav var bizim için.

3N+1K

KİM:

Ahmet Deniz Bölükbaşı, 25 Ekim 1949'da Ankara'da doğdu. Babası 6 Şubat 2002'de vefat eden Millet Partisi'nin lideri Osman Bölükbaşı. TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1973'te Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Atina, Bonn büyükelçiliklerinde elçi müsteşarı, Lizbon'da büyükelçi olarak görev yaptı. 1991'de 17 Kasım terör örgütünün bombalı saldırısına hedef oldu. Dışişleri Bakanlığı Birinci Hukuk Müşaviriyken Bahçeli'nin Başbakan Yardımcılığı döneminde Dış Politika Başdanışmanlığına atandı. Son görevi Cenevre Dünya Ticaret Örgütü nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği idi. 1 Mart Tezkeresi sırasında Amerika ile görüşmelerde Türk tarafının heyet başkanlığını yaptı. 22 Temmuz'da MHP Ankara Milletvekili seçildi. Üç kitabı bulunan Bölükbaşı, evli ve iki çocuk babası.

NEDEN:

MHP 23 Temmuz'dan bu yana ne yapıyor? Bu sorunun yanıtını merak edenler çok da, bir de türban meselesinin öncüsü konumuna gelen Deniz Bölükbaşı ne düşünüyor, onu da merak edenler giderek çoğalıyor. Bölükbaşı'yla "müzakere ustalığı"nın izin verdiği ölçülerde hepsini konuşmaya çalıştık.

milliyet

YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.
ekremhortu 19 Ocak 2008 Cumartesi 

SENİNDE ÖCALAN DENENİNDE SİZ NASIL BİR İNSAN IRKISISINIZ YAHU TÜRKIYEDE HANGİ KÜRT KIMLİĞİNDEN DOLAYI DIŞLANDI NE UTANMAZ SIKILMAZ INSANSINIZ SENİN ARKANDAKILERIN TARIHLERINDE ZENCI KIZILDERILI FİLİSTINLI IRAKLI FASLI CEZAİRLİ.KATLİAMI VAR HADDA BÜGÜN SÖZDE KÜRT HAKKINI SAVUNDUĞUN KÜRTLERİ ERMENİLERE KATLETTIRENLER TÜRKLERMİ BU NE UTANMAZLIK BU NE EDEPSİZLİK

Yorumu oyla      18      10  
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Türköne Konuşuyor: Eşimle Aram Kötü Olursa, Ak Parti'ye Muhalefet Ediyorum… MİT İşe Yaramaz, İlhan Selçuk Faşist, Çatlı Arkadaşımdı... Türkeş Bana Komünist Derdi…
Zaman’dan başka gazetede yazmam… Çok yakında medya savaşı çıkacak… Milliyetçilik ...
Cem Uzan Turktime'a Konuştu: Beni Kesebilirsin, Öldüerbilirsin ama Bana İnananlara İhanet Ettiremezsin!!!
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Türk Basınında evinin kapılarını ilk ...
MENDERES TURKTİME'A KONUŞTU! : “AĞAR, DEMOKRASİNİN YANINDAN BİLE GEÇMEMİŞTİR!”
Sağ siyasetin patent sahibi ve DP’nin biyolojik ve siyasi varisi Aydın ...
 
BAŞÖRTÜSÜ ÖZ DEĞİL, SEMBOLDÜR!
(TURKTİME-ERSİN TOKGÖZ) 5 bini aşkın üyesi ile Türkiye’nin ...
Emin Çölaşan Turktime'a Konuştu
(ÖZEL-TURKTİME) Türk basının usta kalemi, Hürriyet Gazetesi yazarı Emin ...
SEÇİM DÖNEMİNDE 40 MİLYAR DOLAR KAÇTI
Sanayi Bakanı Çağlayan, seçim dönemindeki felaket tellarının yeniden işbaşında ...
 
'TÜRK JETLERİ PKK HEDEFLERİNİ VURDU'
Türk savaş uçaklarının gece yarısından itibaren Irak'ın kuzey bölgeleri ...
ERGENEKON'UN ÜNİVERSİTELİ KAMPLARI
Ergenekon çetesiyle ilgili yeni bilgiler ortaya çıkmaya devam ediyor. ...
ALİ NESİN: YEMEDİĞİM HAKARET KALMADI
Başörtüsüne özgürlük bildirisine imza atan Prof Ali Nesin, başta kardeşi ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
ÖSYM
dolar
Gurbangulı Berdimuhamedov
İran
Chelsea
Çankaya
Southampton
konuk oyuncu
Fox