Birkaç gündür tanık olduğumuz şu tesadüflere (!) bakar mısınız! “Allah ile Aldatmak” kitabıyla AKP’yi can evinden vuran Prof. Yaşar Nuri Öztürk’e şahane (!) bir atış yapılıyor.
İddiaya göre Yaşar beyin, danışmanı Şahane Müftüoğlu ile ilişkisi varmış!
İddia ya da isnat her iki muhatap tarafından yalanlanıyor ama olsun.
Bir şeyin şuyuu vukuundan daha önemli olduğuna göre hedef vuruldu demektir.
Tam bu süreçte bir başka ilginç haber YARSAV Başkanı’nın askerlik olayıdır.
Başbakan’ın oğlu için verilen çürük raporunu tek sütun bile görmeyen besleme matbuat Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu menşetlere taşıdı.
Peki kim midir bu Eminağaoğlu?
AKP’ye kurumsal muhaliflik yapan yargı hüviyetli bir sivil örgütlenmenin başı.
Derken yine bugünlerde Sinan Aygün’ün yeniden manşetlere oturtulduğunu görüyoruz.
Gerekçe Aygün’ün evindeki kasada bulunan para sebebiyle soruşturmanın başlatılması.
Adam başkentin en önemli müteşebbislerinden biri.
Parasını evinde ya da bankada saklar kime ne?
Sinan bey kamu çalışanı ya da ihale komisyonu başkanı değil ki doğal bir şüpheli olsun.
Hâl böyleyken Sinan bey topun ağzında.
Peki ama neden mi?
Sinan Aygün yeni oluşum bağlamında Abdüllatif Şener’le buluşmasından diğer bazı önemli temaslara kadar pek çok etkinliğe girmişti de ondan.
Son para operasyonu için söylenende amaç Aygün’ü bu tür teşebbüslerinden kelepçelemek imiş.
Bir başka haber Sabih Kanadoğlu ile ilgili.
Yeni Şafak’a göre Kanadoğlu 2001’de parasal anlamda büyük meblağlar içeren bazı önemli davaları zamanaşımına uğratmışmış!
Şimdi bütün bunların ne anlama geldiğine bakalım:
Kuşkusuz yanlış olan sorgulanmalı ve haber değeri olan da yazılmalıdır.
Ama insafla söyleyin, bu dört haberi bu katagoride görmek mümkün müdür?
Yaşar Nuri Hoca ve Şahane Hanım, iddialara feveran ediyor ama güya kul hakkına inanan malum cephe ispat olmaksızın onları afişe ediyor.
Keza Sinan beyin evinde sakladığı para MASAK’la irtibatlandırıp kafalar karıştırılıyor.
Kanadoğlu için de iddia bile olamayacak bir hezeyan ortaya atılıp Sabih bey kirletilmeye çalışılıyor.
Dikkat edin medyada son bir haftada manşet yapılan bu isimlerin tamamı keskin AKP muhalifi.
Sorarım size bunlar tesadüf müdür?
Hayır değildir.
Bu, Hitler’in SS tarzı bir yıldırma ve sindirme operasyonudur.
İşin içinde Emniyet’in dinleme birimlerine sızmış malum güruh ile onların medyadaki yoldaşları vardır.
Bunlar AKP’ye karşı olanları soluklarına kadar izler ve dinlerler...
Bir şey bulurlarsa hemen savcıları harekete gecirirler, bulamazlarsa yoldaş matbuat ile haysiyet cellatlığına soyunurlar.
Tatilde saatlerce sohbet etme imkânı bulduğum bu cepheye mensup olmayan üst düzey bir güvenlik bürokratından dinlediğime göre bu tür hizmetler veren özel timler bile oluşturulmuşmuş. Bunlar AKP karşıtı olanları izler ve dinler, ardından somut bir veri bulunduğunda da zirvelere hediye verircesine “Efendim filancanın şunları var” derlermiş.. Garip olan bir boyut da bu izleme ve dinlemeyi yapanların bir bölümünün bütün bunları cihat adına durumdan vazife çıkararak yapmaları imiş.
Spekülasyon mu bilmiyorum, ama dinlediğime göre bu aparatlar şimdilerde Abdüllatif Şener, Sadettin Tantan, Fatih Altaylı, Erhan Göksel, Zafer Mutlu, Güngör Mengi, Ruhat Mengi, Can Ataklı ve Yılmaz Büyükerşen üzerinde çalışıyorlarmış.
NOT: Sevgili Saygı Öztürk’ün yeni çıkan “Belgelerle Ergenekon” kitabı o konuda yazılmış en önemli eserdir. okuyucularıma tavsiye ediyorum... S.Ö.
*****
SİSTEMİN BEDELİ...
Erbakan’ın affı ve Bodrum’da alınan ev?
Bazı okurlarım tersini savunsa da ben Sayın Erbakan’ın af edilmesi tasarrufunu onaylıyorum. Yok benim temel gerekçem Erbakan Hoca’nın ilerlemiş yaşı ya da rahatsız olması da değildir. Ben işin biçimine karşıyım. Sistemi rehabilite etmeden bireylere fatura çıkarmak, ancak üçüncü dünyacılığa has bir tasarruftur. Her döneme bir kelle bakışı ilkelliğin net kanıtıdır. Hatırlayın 12 Eylül’de bedeli iki isim Tuncay Mataracı ile Hilmi İşgüzar ödemişti. ANAP’ta bedeli İsmail Özdağlar, SHP’de de Ergün Göknel ödedi. 90’lı yılların ya da sistemdeki yanlışın bedeli ise Erbakan Hoca’dan istendi. Yok bu yanlış olurdu. Birincisi kayıp trilyon davasında başta Sayın Abdullah Gül olmak üzere pek çok isim yer alıyordu ve buna rağmen fatura Hoca’ya çıkarıldı. Amacım yanlışı savunmak değil, anonim olan bir tasarrufun bireye indirgenmesine olan isyanımdır.. Bir başka boyut, mevcut Siyasi Partiler Yasası var oldukça önünüze geleni içeri atsanız da bu gibi işlerin önünü alamazsınız. Var olan yasa adeta sizi bu gibi şeylere zorlamaktadır. Türkiye’de ABD’de olduğu gibi siyasi partilerle para ilişkileri net olarak ortaya konabilseydi ne kayıp trilyon davaları yaşanır ne de partilere yapılan yardım paralarıyla bazıları Bodrum’da ev alabilirdi!.. (Sadece ev değil yat da almış bu arkadaş.) Evet yargılanması gereken Erbakan değil sistemdir.
*****
SANCILI DOĞUM...
Yeni sol partinin ayak sesleri
Tatil öncesinde konuştuğum Mustafa Sarıgül’ün yeni bir sol oluşum için hazırlık içinde olduğunu biliyordum. Tatil dönüşü yaptığım birkaç telefon görüşmesinden öğrendim ki yeni sol parti bağlamında epey bir mesafe alınmış. Buna göre Sarıgül’ün dışında Hikmet Çetin, Celal Doğan, Onur Kumbaracıbaşı, Mehmet Moğultay, Ercan Karakaş, Seyfi Oktay ve Doğan Taşdelen gibi isimlerin başını çekeceği yeni oluşum istim üzerinde imiş.. İddiaya göre yeni sol parti Murat Karayalçın grubunu da yanına çekmeye uğraşıyormuş. Dahası, hedef de marttaki seçimlere katılmak imiş.. Tam burada bir parantez açıp soralım, böyle bir partinin şansı olur mu? Peşinen hayır olmaz diyemeyiz, ama bu partinin başlangıçtan itibaren yüzde 20’lerle anılması ya da doğması zor görünüyor. Şu halde kurulacak yeni parti de CHP gibi iktidar olmaya değil, muhalefet etmeye talip olacak demektir. Eğer öyle olacaksa böyle bir parti oy alamaz, alacağı oy ise CHP’yi bölmenin ötesinde bir anlam taşımaz. Türk toplumu iktidar havasını veremeyen ve öyle bir rüzgârı estiremeyen sol bir partiye oy vermez. Dolayısıyla Sarıgül ile arkadaşları bu olguyu dikkate almalı ve de ona göre hareket etmelidir. Peki bu oluşumda Tuncay Özkan nerede mi? Hiçbir yerinde yok...
*****
KATLANMAYA DEVAM...
Tayyip’in alternatifi Ahmedinecad gibi biri olabilir!
Bu satırların yazarının İran rejimine sempatisi yoktur ve olamaz. Öyle ki 28 Şubat sürecinde yazdıklarımızdan ötürü İran paralelindeki bir dinci örgütün ölüm listesine girdiğimizi o dönemin Hürriyet, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde ismimiz yayımlanarak açıklanmış ve Emniyet de bizi yakın korumaya almıştı. İşte bu ben şimdi Ahmedinecad’ı ayakta alkışlıyorum... Neden mi? Birincisi emperyalizme dikildiği için... Kim ne derse desin Ahmedinecad artık adeta mazlum milletlerin temsilcisi ve manevi önderi görüntüsündedir. İkinci boyut ise Ahmedinecad’ın samimi bir Müslüman olmasıdır... Şialık boyutunu bir tarafa bırakırsak Ahmedinecad adeta bir hurma bir hırka düsturu ile yaşayan Ashabı çağrıştırmaktadır.. Buradan hareketle Türkiye’de tartışmasız biçimde siyasi bir fenomen olan Tayyip Erdoğan’ın ancak böyle bir figür ya da imajla aşılabileceğini söylemek durumundayız. Evet Tayyip Erdoğan bundan böyle Ahmedinecad’vari bir imaj veya görüntü olmaksızın geçilemez. Üstelik bizdeki Ahmedinecad, ilave olarak hem ekonomi bilmek zorunda hem de vizyonunu kanıtlamak durumunda... Böyle birini bulmak zor mu dediniz? O zaman Tayyip’e katlanmaya devam...kayıp trilyon davaları yaşanır ne de partilere yapılan yardım paralarıyla bazıları Bodrum’da ev alabilirdi!.. (Sadece ev değil yat da almış bu arkadaş.) Evet yargılanması gereken Erbakan değil sistemdir.
Sabahattin Önkibar/Yeniçağ
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |