Gelecek Partisi’nden "Milli Dayanışma Komisyonu" çağrısı: Çalışma süresi gözden geçirilsin 

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İletişim Başkanı Engin Keskinel, Kürt meselesinin çözümüne yönelik TBMM bünyesinde kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” hakkında yazılı bir açıklama yaptı. Keskinel, komisyonun görev süresinin 31 Aralık 2025’e kadar uzatılmasının süreci sulandırabileceği uyarısında bulundu.

“İKİ AYDA TAMAMLANACAK ÇALIŞMA BİR BUÇUK YILA YAYILAMAZ”

Açıklamasında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 1 Ekim 2024 tarihli konuşmasının sürecin başlangıcı olduğunu hatırlatan Keskinel, bir buçuk yıla yayılan takvimin toplumda güvensizlik yarattığını belirtti.

"Bu kadar uzun bir sürenin verilmesi, çözüm odaklı değil oyalama izlenimi veriyor" diyen Keskinel, komisyonun hızla çalışarak önerilerini en geç birkaç ay içinde TBMM’ye sunması gerektiğini vurguladı.

Keskinel'in açıklamasının tamamı şöyle:

"Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğunda en çetin sınavlardan biri, Kürt meselesini barışçıl ve kalıcı bir çözüme kavuşturmaktır. Bu doğrultuda Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu", umut verici bir adımdır. Ancak komisyonun görev süresinin 31 Aralık 2025 tarihine kadar uzatılması, bu umutların gölgelenmesine neden olmuştur. İki ayda tamamlanabilecekkapsamda olan bir çalışmanın Sayın Devlet Bahçeli’nin 1. Ekim 2024 tarihinde yapmış olduğu açıklamayı başlangıç olarak alırsak sürecin bir buçuk yıla yayılması, sürecin doğasını tehdit eden ciddi bir risk barındırmaktadır.

KARARLILIK MI, OYALAMA MI?
Komisyonun kuruluş amacı, Terör sorununa dair yapıcı diyalog ortamını kurmak, toplumsal barışa katkı sunmak ve siyasi temsili artırmaktır. Ancak bu sürecin bu denli uzun tutulması, kamuoyunda haklı olarak şu soruları gündeme getirmektedir: Gerçek bir çözüm mü hedeflenmektedir, yoksa bu mesele iktidar tarafından bir oyalama taktiğinin parçası mı haline getirilmiştir?

İktidarın gündem belirleme stratejileri göz önüne alındığında, bu komisyonun uzun süreli çalışması ile toplumun ilgisinin ve enerjisinin başka alanlara kaydırılması olasılığı yüksektir. Nitekim geçmişte de benzer şekilde reform adıyla başlatılan süreçlerin, zamanla toplum nezdinde etkisizleştiği, siyasal fayda sağlayacak şekilde kullanıldığı görülmüştür.

SÜREÇ NE KADAR UZARSA, BELİRSİZLİK O KADAR ARTAR
Toplumsal meselelerde zamanlama, içeriğin kendisi kadar önemlidir. Uzayan her süreç, belirsizlik doğurur. Belirsizlik ise dedikoduyu, dezenformasyonu ve kutuplaşmayı besler. Komisyondan çıkacak somut adımların gecikmesi; sürecin sulandırılmasına, içinin boşaltılmasına, hatta kötü niyetli kesimlerce sabote edilmesine zemin hazırlayacaktır.

Bu da dayanışma, kardeşlik ve demokrasi duygusuyla komisyondan çözüm bekleyen yurttaşlarımızın umutlarının bir kez daha kırılmasına neden olacaktır. Yıllardır çözüm bekleyen bir meselede tekrar oyalama ile karşılaşmak, sadece siyasal güveni değil, toplumsal dokuyu da tahrip edecektir.

ÇÖZÜM ZAMANINDA VE CESARETLE GELMELİDİR
Ülkemizdeki terör meselesi, yalnızca bir etnik sorun değil; aynı zamanda demokrasi, temsil, hak ve özgürlükler meselesidir. Bu nedenle çözümü de zamana yayılmış, belirsizliklerle dolu değil; açık, şeffaf ve sonuç odaklı olmalıdır. Komisyonun görev süresinin 2025 sonuna kadar uzatılması, çözümün ertelenmesi anlamına gelmektedir.

Bu yaklaşım yerine, komisyonun 2-3 ay gibi net bir zaman dilimi içinde, yoğunlaştırılmış toplantılarla çalışmasını tamamlaması daha sağlıklı olacaktır. Ardından öneri ve raporların TBMM’ne iletilmesi, kamuoyu ile paylaşılması ve somut adımların atılması gerekmektedir.

Eğer bu komisyon da diğerleri gibi sonuçsuz kalırsa, olan yine daima olduğu gibi bölge halkına ve analarımıza olacaktır. Gençler bir kez daha umudunu kaybedecek, çatışmasızlık süreci yeniden tehdit altına girecek, toplumsal gerilim yeniden yükselecektir. Türkiye’nin doğusu ve batısı arasındaki duygusal bağ daha da zedelenecektir.

Bu nedenle, komisyonun süresi gözden geçirilmeli, kamuoyunun güvenini sarsan bu uzun zaman planı revize edilmeli ve isim bulma gibi konularla vakit geçirmeden konunun özüne odaklanmalıdır. Geciken adaletin adalet olmayacağı gibi, geciken barış da barış değildir.

Barış, sadece bir siyasi hedef değil; aynı zamanda bir vicdan meselesidir. Bu ülkenin evlatları barış içinde yaşamak istiyor. Bunun için bir yıl beklemeye değil, hemen, bugün harekete geçmeye ihtiyaç vardır. Komisyon süresinin kısaltılması, sürece olan güveni tazeler, samimiyetin bir göstergesi olur. Şimdi geri adım atma değil, hızla ve kararlılıkla çözüm üretme zamanıdır.

Bu süreç demokratikleşme ve terörden arındırılmış bir Türkiye için son şans olabilir. Eğer siyasi hesap ve iktidarı perçinlemek gibi yaklaşımlar devam eder ise maalesef bu tren de kaçacak ve bir daha benzeri bir süreç hem psikolojik hem de sosyolojik olarak gündeme gelmeyecektir."