DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, D-8’in 28. kuruluş yıldönümü dolayısıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Ortadoğu’da tırmanan gerilime karşı uluslararası topluma ve özellikle ABD ile İran’a önemli çağrılarda bulundu.
"BU SALDIRILARI, ULUSLARARASI HUKUKUN AÇIK BİR İHLALİ"
Babacan, 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun da katıldığı toplantıda şunları söyledi :
"İsrail’in evvelsi gece İran’a yönelik başlattığı saldırılar, Ortadoğu’da zaten kırılgan olan barış ve istikrar umutlarını bir kez daha ertelemiştir.
Bu saldırıları, uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak gördüğümü ve şiddetle kınadığımı söylemiştim.
Tüm tarafları, uluslararası hukuka saygı göstermeye ve çatışmayı derinleştirecek veya bölgeye yayacak adımlardan kaçınmaya davet ediyorum.
Bölgede çatışmaların tırmanması, hiçbir tarafın çıkarına olmayacak, milyonlarca masum insanın hayatını tehlikeye atacak ve zaten ağır bedeller ödeyen Ortadoğu toplumlarını daha büyük felaketlere sürükleyecektir.
Buradan ABD ve İran’a çağrım, yapılması planlanan nükleer müzakereleri sürdürmeleridir.
Her iki ülkeyi de, bu kritik meseleyi diplomasi masasında çözmeye davet ediyorum.
Artık bu aşamada, müzakere masasına tarafsız bir kaç ülkenin daha katılması da kaçınılmaz hale gelmiştir.
Nükleer anlaşmazlıkların çözümü, ancak diyalog ve karşılıklı güvenle mümkündür.
Taraflar, bu müzakereleri bir fırsat olarak değerlendirmeli ve gerilimi düşürecek adımlar atmalıdır.
Uluslararası kurumları, özellikle Birleşmiş Milletler’i ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı, Ortadoğu’da barış ve güvenliği sağlama görevlerini yerine getirmeye davet ediyorum.
İslam İşbirliği Teşkilatı da bu konuda ikircikli bir tutum sergilememeli, derhal net bir tutum ortaya koymalıdır.
Bizler, bu coğrafyada daha fazla kan dökülmesini değil, diyalog ve uzlaşının hâkim olmasını istiyoruz.
Ortadoğu’nun geleceği; savaşla değil, ancak barış ve iş birliğiyle inşa edilebilir."
GÖZÜ DÖNMÜŞ İSRAİL YÖNETİMİNİN DURMAYA NİYETİ YOK
Bölgemiz kötü günlerden geçiyor. Yanı başımızda, Gazze’de onbinlerce insan katledildi. Gençler, yaşlılar, çocuklar, kadınlar, erkekler; Her biri, isimlerini anacak kimseleri dahi kalmayana değin yeryüzünden silinmeye çalışılıyor.
Saldırgan İsrail hükûmetinin durmaya niyeti yok. Bir gözleri Gazze’deyken, diğeri Suriye’ye bakıyor. Bir gözleri Suriye’deyken, diğer yandan İran’ı vurmaya başladılar. Gözü dönmüş bu pervasız yönetimin durmaya niyeti yok. Ortadoğu’nun kalbinde, onlarca yıldır sürdürdükleri bir işgal politikası var.
Bu işgal, sadece bir halkın topraklarını hedef almakla kalmamaktadır;
Bu işgal, uluslararası hukukun temel taşlarını da yerle yeksan etmektedir.
İsrail’in Gazze’de, Batı Şeria’da uyguladığı soykırım ve Suriye’de gerçekleştirdiği sistematik saldırılar, bölgesel barışı zedelediği gibi, uluslararası düzenin meşruiyetini de yok etmektedir.
Amerikan yönetiminin verdiği koşulsuz destek, İsrail’in şımarıklığını ve hoyratlığını artırmaktadır.
50 milyon insanın öldüğü 2. Dünya savaşından sonra kurulan, ve bir daha böylesine büyük bir felaket yaşanmasın diye çalışan Birleşmiş Milletler, son yıllarda tamamen felç olmuştur.
Mesele İsrail olduğunda ABD vetosu, mesele Ukrayna veya Gürcistan olduğunda Rus vetosu, Güvenlik Konseyi’nin işlevini yok etmiştir.
Kurallar sadece zayıflar için uygulanır, güçlüler için işlemezse bu büyük bir kaosu doğurur.
Bakın, Rahmetli Erbakan hocamız ne güzel söylemiş:
“Yeryüzünün tamamında hükmünüzü yürütecek bir güce ulaşacaksınız, yoksa bir kasabada bile hak düzeninizi uygulayamazsınız.”
SÖZÜMÜZ VE İTİBARIMIZ GÜÇLÜ OLMALI
"Dünyada meydana gelen her türden haksızlığa ses çıkarabilmek için, güçlü olmamız şart.
Ekonomide, teknolojide ve güvenlik konularında güçlü olmak zorundayız.
Daha da önemlisi, itibarımızın güçlü olması, sözümüzün güçlü olması gerekiyor.
Çünkü, yeri gelir, “sözün gücü” paradan da, silahtan da etkilii olur.
Sözün gücü de; adaletle, hukukla, vicdanla hareket etmekle kazanılır .
Sözün gücü; güvenilir bir muhatap olmaktan geçiyor.
Şöyle bir geri çekilip baktığımızda;
İslam ülkelerinin, en çok çabayı göstermeleri gereken iki alan var:
Bunlardan birincisi eğitim.
Evet, fert fert iyi yetişmiş insanlardan oluşan bir topluma sahip olmamız gerekiyor.
Ekonomide ve teknolojide ilerlemenin, güçlenmenin en önemli yolu eğitim.
Tek tek iyi yetişmiş insan gücüyle bunlar mümkün.
İslam ülkelerinin en çok çabayı göstermeleri gereken ikinci önemli alan da, iyi yönetişim.
Yani; şeffaflık, hesap verebilirlik, kurumların güçlü olması, kural bazlı yönetim anlayışı. Yani önce hukuk diyebilmek
Bunları yapmadan güçlenmek, zenginleşmek , dünyada etkin olmak da mümkün değil. "
D-8 ERBAKAN'IN VİZYONU
"D-8, sadece bir ekonomik iş birliği platformu değildir.
D-8, adalet, eşitlik, dayanışma ve barış ilkeleriyle şekillenmiş bir idealiteşkil etmektedir.
Erbakan Hoca’nın “Yeni Bir Dünya” vizyonu, D8’in kuruluşunda ilan edilen İstanbul Deklarasyonu ile vücut bulmuştur.
Bu deklarasyonda bazı temel kaideler sıralanmıştır:
Savaş yerine barış;
Çatışma yerine diyalog;
Sömürü yerine hakça bir düzen;
Çifte standart yerine adalet;
Ayırımcılık yerine eşitlik;
Ve, baskı yerine demokrasi.
İşte bunlar D8 oluşumunun temel kaideleridir.
Aslında D8 ile bir dayanışma köprüsü inşa edilmiştir.
Ezilenin, dışlananın, sesi kısılanın yanında duran bir dayanışma köprüsü…
D-8’in ruhunda sadece İslam dünyasının birliğini ve beraberliğini güçlendirmek yoktur; D8’in ruhunda insanlığın ortak vicdanı vardır.
Bugün D-8 ülkeleri, 1,3 milyara yakın nüfusu, 4,5 trilyon doları aşan bir ekonomiyi ve 7,5 milyon metrekareyi aşan bir coğrafyayı temsil etmektedir.
Bu, muazzam bir kaynak ve büyük kültürel zenginlik demektir.
Üye ülkeler arasındaki ticareti 500 milyar dolara çıkarmak, ortak lojistik ağlar kurmak, ortak ödeme sistemleri kurmak, KOBİ’lerin finansmanı için programlar oluşturmak kuşkusuz önemli hedefler.
Ancak, Erbakan Hoca’nın “Hakk’ın hâkimiyeti” anlayışında gördüğümüz gibi, üye ülkelerin yalnızca maddi değil, manevi değerler etrafında da kenetlenmesi büyük önem arz ediyor.
Bu açıdan baktığımızda D-8, Filistin’deki işgale, Yemen’deki iç savaşa, Arakan’daki zulme ve diğer mazlum coğrafyalardaki haksızlıklara karşı güçlü bir duruş anlamına da gelmektedir.
D-8 BİR UMUDU TEMSİL EDİYOR
"Tüm bu anlattığım sebeplerden dolayı, D-8 ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliklerinin büyümesi; ticari ilişkilerin çeşitlenmesi ve gelişmesi, çok değerli.
D-8’in temsil ettiği değerlere, bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Bugün D-8 bir hafızayı, bir mirası, bir itirazı, bir umudu temsil ediyor.
Geçmişten yarınlara uzanan bir hayali, bir vizyonu temsil ediyor.
28. yılında D-8; sesi kısılmaya çalışılanların, ötekileştirilenlerin, ötelenenlerinin, sistemin dışında bırakılmaya çalışanların sesi olmaya devam edecektir .
Çünkü biliyoruz, farkındayız:
Bizim coğrafyamızda akan kan, dökülen gözyaşı, gasp edilen kaynaklar, yıkılan şehirler, yitirilen hayatlar…
Bunların hepsi birer sonuç. Bu sonuçların kaynağında ise adaletsizlik var, çifte standart var, vicdan eksikliği var.
İşte D8 ruhu, tam da bunlara itiraz etmektir.
Bu, sadece bugünün değil, yarınlarımızın da meselesidir.
Bu, bizim neslimizin gelecek nesillere olan borcudur.
Biz şuna inanıyoruz:
İradesi olan milletlerin, vicdanı diri kalan liderlerin ve dayanışmayı ilke edinen ülkelerin; dünyayı değiştirme gücü vardır.
Gelin, dünyayı yalnızca güçlülerin değil, haklıların da yurdu haline getirelim. "
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |