![]() |
İnsanlara iyilik edersin…
Bir el uzatırsın, bir kapı açarsın…
Sonra bir bakarsın, aynı insanlar bir gün dönüp sana sırtını çevirmiş!
Vefasızlık, insanoğlunun en keskin bıçağıdır. Kimi zaman kalpten saplanır, kimi zaman geçmişi lime lime eder.
Ve işte tam da bu yüzden…
Bugün “vefasızlara” veryansın eden İbrahim Tatlıses’in sözleri kulağa biraz tanıdık geliyor.
Ama bir o kadar da ironik…
"VEFASIZLAR”A ÖFKELİ SÖZLER
Ünlü sanatçı, her fırsatta “nankörlere” ateş püskürüyor.
“Vefasızlara hakkımı helal etmiyorum!” diyor, sosyal medyada sert paylaşımlar yapıyor:
> “Kimin vefasız olduğunu çok iyi anladım.”
“Nankör insanı hepten sileceksin!”
Bu çıkışlar magazin manşetlerini süslüyor, hayranları ikiye bölüyor.
Ama ben Tatlıses’i çok eskiden tanırım...
O daha soyadı “Tatlı” iken, yani İbrahim Tatlı olarak, elinde bir vesikalık fotoğrafla haber merkezime geldiğinde…
BİR VESİKALIK FOTOĞRAFLA BAŞLAYAN YOLCULUK
O günleri unutmak mümkün mü?
Şanlıurfa’dan yeni gelmiş, üstü başı toz içinde, gözlerinde umut ışığı olan genç bir delikanlıydı o.
Okuyamamıştı, inşaatlarda çimento karmış, sırtında harç taşımıştı.
Ama yüreğinde, yanık bir türkü gibi doğuştan gelen bir yetenek vardı.
Onu ilk fark eden bir ustabaşıydı. “Senin sesin altın gibi,” demişti.
İbrahim o sözü hiç unutmadı.
Biriktirdiği üç beş kuruşla Ankara’nın yolunu tuttu.
Cebinde umut, kalbinde türkü...
Ama o şehir, kolay kolay kimseye kucak açmazdı.
Ulus’ta, Çankırı Caddesi’nin bütün pavyon kapılarını çaldı.
“Bugün git, yarın gel.” dediler.
Yine geldi, yine kovuldu.
Ama pes etmedi. Çünkü bir sözü vardı:
> “Ölmek var, şöhret olmadan Urfa’ya dönmek yok!”
VE BİR GÜN…
Rüzgârlı Sokak’taydık o gün.
Ben Günaydın Gazetesi’nde çalışıyordum.
Matbaa Müdürümüz Yüksel Kangal, yanına bir genç almış, “Tanıştırayım, İbrahim Tatlı…” dedi.
Anlattı derdini, ben dinledim.
“Fotoğraflı bir röportaj yapalım,” dedim.
Bir anda cebinden o meşhur vesikalığı çıkarıp uzattı:
> “Buyur ağam, resmim!”
O akşam Konak Gazinosu’na götürdük onu.
Ünlü Türk Halk Müziği Sanatçısı Bedia Akartürk’le tanıştırdık.
Akartürk, o gencecik Urfalıyı sahneye davet etti.
İki türkü söyledi…
Dakikalarca alkışlandı.
O alkışlar, onun kaderini değiştirdi.
Ertesi gün GÜNAYDIN Gazetesi manşetinde şu başlık vardı:
> “Urfalı genç, türküleriyle Ankara’yı salladı!”
VEFA BORCU UNUTULUR MU?
Yıllar geçti…
İbrahim Tatlı artık sahnelerin dev ismiydi.
Malı vardı, şanı vardı, serveti vardı…
Ama geçmiş, bir sanatçının içindeki en gerçek aynadır.
Ve o aynada bazen unuttuklarımız, en çok yüzümüze vurur.
Bugün “vefasızlara” kızan Tatlıses, o eski günleri hatırlıyor mu acaba?
Kendisine inanan, yol açan, bir el uzatan insanları?
Ben hâlâ o günü hatırlıyorum...
Rüzgârlı Sokak’ta elinde bir vesikalık fotoğrafla karşımda duran, ürkek ama umut dolu o genç adamı...
SON SÖZ: VEFA UNUTULMAZ!
Sayın Tatlıses;
Evet, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.
Evet, nankörlük affedilmez.
Ama insanın önce kendi geçmişine, kendi yol arkadaşlarına vefalı olması gerekir.
Vefa; sadece dostlara değil, hayata borçtur.
Unutmayalım:
Bugün alkışlayanlar, yarın unutabilir…
Ama geçmiş, asla unutmaz.