BELEŞ DÜKKÂNIN PEŞİNDE
Seyhan Korkmaz

Üniversiteden mezun oldum, diplomayı aldım… Ve bir baktım: İş yok!
Babama dedim: “Baba, bana bir dükkân açsana.”
Babam ciddi bir şekilde baktı ve dedi ki: “Kızım, kiralar uçmuş, nereden açacaksın sen o dükkânı?”

Ben de düşündüm, düşündüm… Sonra aklıma parlak bir fikir geldi: “Instagram var ya, beleş dükkânlar varmış orada!” Hemen açtım. Tesadüf bu ya, ertesi gün üniversiteden, karşı fakülteden, Kimya mezunu bir arkadaşıma rastladım.
Dedim: “Aaa, sen ne yapıyorsun buralarda?”
O da ciddi ciddi: “Vallahi ne yapayım, portakalın kimyasıyla kimse ilgilenmiyor, ben de portakal satmaya başladım.” Birkaç like attım, story’ye ekledim: “Portakal kimya uzmanı, herkesin takdirini bekliyor!”

Sonra düşündüm, sosyal medyada herkes kendi dükkânını açmış: Kimisi kahve satıyor, kimisi motivasyon, kimisi portakal…
İşte böyle başladı benim sosyal medya girişimcilik maceram.

Şöyle ki; 
Sabah kalkıyorum. Erken kalkan yol almaz artık, dükkân açar!
Benim dükkânım Instagram işte. Vallahi başka işyerim yok. Sermayem; üç beş emoji, selfie, biraz da “Günaydın canım” stoğu.
Neyse kepengi kaldırıyorum. İçeri girer girmez bir bakıyorum ki dün gece story rafında bıraktığım simitleri fareler yemiş!

Hemen vitrine kahve koyuyorum, çünkü kahvesiz dükkân müşteri çekmiyor. Sonra rafları kontrol ediyorum: Story rafına dün koyduğum selfie hâlâ duruyor mu? Vitrin düzenine bakıyorum. Sonra raflara yeni mal koyma telaşı… Bir güzel söz bulup paylaşmaya çalışıyorum, hani müşteriyi çekmek lazım. Yetmez, bir de vitrin camına motivasyon yazısı asıyorum: “Gülümse, hayat sana gülümsesin.”

Ah yan dükkân yok mu! Benim rakip... Adam benden önce açıyor hep. Daha ben gözümü ovuştururken o, üç paylaşım yapmış, altına yüzlerce müşteri girmiş. Hâlâ ben siftah beklerken, adam indirim reyonunu boşaltmış. Bildiğin zincir market! Story rafı dolu, gönderi reyonu indirimde. Ben hâlâ kahve fotoğrafıyla oyalanırken, adam influencer tırlarıyla mal indiriyor. Sabaha karşı kamyonla like boşaltıyor. Forkliftlerle kalp taşıyor resmen. Ben hâlâ “Acaba bu selfie mi daha güzel, yoksa öteki mi” diye düşünürken, komşu, vitrine ışıklı tabelayla yazı yazmış bile: “Yeni gelen story’ler yukarıdadır.”

Ben güzel, anlamlı bir yazı yazıyorum, kimse uğramıyor. Yan dükkân “Bugün de uyandım” diye story atıyor, millet alkış kıyamet. Yahu ben de uyandım, ben de! Hatta erken uyandım! Ama kimse ilgilenmiyor.
Belki bir müşteri giriyor, diyor ki: “Bende nakit yok, size yorum bırakabilir miyim?” Olur diyorum, ama küçük yorum bırakıyor: 
“Güzel.”
Yahu bu mu bütün alışveriş? Bari “Çok güzel, bayıldım, link at” yazsaydın da kâr etseydik!

En sonunda sinirlenip tabelayı değiştiriyorum: “Siftah benden, beğeni sizden.”

Bir başkası var, çiçek fotoğrafı koyuyor. Tek bir çiçek! Ama beğeni sayısı botanik bahçesinden fazla. Ben papatya koysam üç kişi görür: Biri annem, biri arkadaşım, biri de yanlışlıkla tıklayan komşu.

Hele bir hesap var… Arkadaş sanki gizli depoda paylaşım hammaddesi üretiyor. Her gün “aaa çok iyi yaa” dedirten gönderiler çıkarıyor. Dur selam vereyim, bir dürtükleyeyim, belki sırlarını açar diyorum… Bırak cevap vermeyi, benim dükkânın önünden Ferrari’siyle 200 basıp geçiyor.

Bir de geçenlerde başıma geleni anlatayım…
Bir gönderi paylaştım, Instagram bana bildirim yolladı: “Aferin, gönderin paylaşıldı.” Bak vallahi çok hoşuma gitti! Koca Instagram bana aferin demiş, kendimi sınıfta yıldız almış öğrenci gibi hissettim. Motive oldum, dedim “Tamam, bu iş oluyor!”

Sonra baktım ünlüler sürekli “Bana soru sor” etkinliği açıyor. Dedim ben de yapayım, ne eksiğim var? Yazdım: “Bana soru sor.”
İçimden diyorum ki, kesin biri yazacak: “Bu kadar güzel paylaşımı nereden öğrendiniz?”
Heyecanla bekledim… Sonra bir soru geldi:
“Sen kahve kupasını kaça alıyorsun?” Soran da müşteri değil, arkadaş çıkmadı mı?
Meğer o da Instagram’da toptancılığa başlamış. Ben de ona yazdım: “Peki, bu toptancılık işi nasıl gidiyor? Önerir misin? Bizim işler biraz kesat.”
Cevap gelirse hemen dükkân açacağım.

İşte pes etmiyorum. Sonuçta herkesin dükkânı farklı artık: Kiminin online mağazası var, kiminin markalı butiği… Benimki de sosyal medyanın köşe başı bakkalı. Küçük, salaş ama ruhu var! Hele ki sabah ilk gelen müşteriye “Siftahı senden aldım” demek gibisi yok. Kim bilir bir gün benim dükkânın önünde de kuyruk olur.

“Hadi dostlar, story reyonuna uğramadan gitmeyin, bugün indirim var: Bir like’a ikinci kahve benden! Ama şimdi kapanışı yapıyorum… Kepengi indirdim... Yok. Telefonun şarjı bitti. Yarın sabah yeniden açığız!

....

Bakıyorum da iyi güldünüz. Ben de yazarken epey eğlendim doğrusu. Ama sonra düşündüm; bu kadar gülümsemenin ardında biraz mahcubiyet de var. O yüzden şimdi kalpten söylüyorum:
Beni güldüren, düşündüren, bazen de mahcup eden herkese teşekkür ederim.
Şimdi geldi o an: Özür dileme vakti.

Kimya mezunu arkadaşımdan özür dilerim; o gün like atacağıma keşke 1 kilo portakal alsaydım. Hem ona destek olurdu, hem de C vitamini takviyesiyle algoritmayı daha sağlıklı görürdüm.

Yan komşumdan özür dilerim; gerçekten çok güzel gönderiler paylaşıyor. Ama her defasında “like’ı yanlışlıkla bastım” diye düşünüp silmeye çalışıyorum… Olmuyor. Helal hoş olsun, algoritma beni ele verdi.

Çiçek fotoğrafı paylaşan arkadaşımdan özür dilerim; meğer o çiçekleri kendisi yetiştiriyormuş. Nereden bileyim? Ben de sanıyordum ki, Bauhaus kataloğundan ekran görüntüsü alıyor. Eline sağlık, botanik sanata yeni bir çağ açmış. Bundan sonra ona sadece like değil, su takviyesi de göndermeyi düşünüyorum.

Bir de Ferrari’siyle yanımdan geçip hava atan arkadaş vardı ya… Ona da özür borçluyum. Çünkü günlerce içten içe kıskandım. Sonra öğrendim ki o Ferrari de ödünçmüş! Meğer hava basmak için almış, yani aslında motor değil, ego turbo çalıştırıyormuş.” O arabayı geri vermek zorunda, ben de kahve kupasını hâlâ taksitle ödüyorum. Aramızdaki tek fark, onunki 12 silindir, benimki 6 taksit!

Ve son olarak… “Bana soru sor” etkinliğinde bir arkadaş bana kahve kupamın fiyatını sormuştu ya... Sohbetten sıkılınca ben de kupanın fiyatından daha derin bir konuyu ele almak istedim. Gayet ciddi bir şekilde konuyu değiştirdim:
— “Evliliğe inanıyor musun?”

Şimdi hâlâ nişanlısı bana ters ters bakıyor…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/beles-dukkanin-pesinde/8083