![]() |
Kuşları çok seviyorum; ama öyle belgesel izleyip doğaya hayran kaldım türünden değil, harbiden. Geçen gün yine aynısı oldu. Tam tepeye dizildiler, kanat kanada verdiler, gökyüzüne koca bir “V” harfi çizdiler. Belli ki “Victory!” yapıyorlar; zaferlerini kutluyorlar. Oysa ben aşağıda “Vah vah” diye bakıyorum. İçimden dedim ki: Ben ne yaptım peki? Onların yolculuğuna katılamadım ama kelimelerle kanatlandım. Çünkü bazen kanatların yapamadığını şiir yapar. Kuşların ardına ben de mısralarımla takıldım. Anlayacağınız, onların tuzağına düştüm. (Olsun. Onlar uçtu, ben yazdım. Onlar yoruldu, ben çay içtim. Gayet dengeli bir iş bölümü oldu.) İşin şakası bir yana… Kuşların göçü bana hep bizim göçlerimizi hatırlatır. Göçmen kuşlar aslında şunu söylüyor bize: Ve ben, her seferinde gökyüzüne bakarken kendi kendime şu soruyu soruyorum: Kuşlar cevap vermiyor elbette. Ama olsun. En azından üzerimden geçerken bana bedava bir gösteri sunuyorlar. Yani düşünün, beleş hava şovu. Bundan iyisi Şam’da kayısı! Sonuçta kuşlar uçuyor, biz bakıyoruz. Onlar “V” yapıyor, biz “of” çekiyoruz. Hayat işte: kimin kanadı varsa o göçüyor. Ve şimdi, merak ettiğinizi biliyorum: “Madem bu kadar söylendin, peki kuşların tuzağına düşüp ne yazdın?” diyorsunuz. İşte onlara yazdığım şiir: GÖÇMEN KUŞLARIN ARDINDA Bir ses yeter Uzakların arkasına takılırım Uçarım Ne ağıt Onların ardında kaybolurum Ben de giderim ....
Ve itiraf edeyim ki düpedüz kıskanıyorum! Çünkü gökyüzünde onca yol varken illa benim başımın üzerinden göç ediyorlar. Sanki “Bak, biz uçuyoruz; sen uçamıyorsun!” der gibiler. Vallahi çok menfaatçiler. Tabi biliyorlar şiir yazdığımı; buldular ya fırsatı, “Bizim hakkımızda da bir şeyler karalasın” diye başımın üstünden geçip duruyorlar.
“Ah be kuşlar, bari beni de alın yanınıza. Hiç olmazsa bir tur atıp dönerim, çok değil.”
Ama nerde! Ne bir çağrı, ne bir davet… Göçmen kuşlar WhatsApp grubuna bile eklemedi beni.
Kimimiz iş için göç ediyoruz, kimimiz savaşlardan kaçıyoruz, kimimiz de sadece evde internet çekmiyor diye başka bir semte taşınıyoruz. Hatta bazen tek bir adım atmadan da göç ediyoruz; içimizde, ruhumuzda, sessizce. Bir ruh hâlinden ötekine…
Hayat göçün ta kendisi. Gitmek var, dönmek var. Ayrılık var, kavuşma var. Ama illa ki yol var.
“Ben hangi göçün yolcusuyum?”
“Gel” desinler
Rüzgârın solgun dudağından
Kanatlarına sığınırım gizlice
Ne yoldan çalarım
Ne ekmekten
Sadece göğün suskun payında
Bir gölge olurum
Süzülür mavinin çiğ damarı
Yakınırsa bulutlar
Ben susarım
Ne şikâyet
Yalnızca kanatların gölgesinde
Düşlerim ıslak kalır
Yeter ki bir kere fısıldasınlar
Boşluğun alnına
“Gel…”
Bir kuşun açılan gagasına
Bir muhtaçlık kadar derin
Bir yalnızlık kadar sessiz
Nihayetinde göçmen kuşlar yollarına, ben de yazının sonuna vardım.
Haydi, göçmen kuşların kanadında kalın…