![]() |
Bugün sizlerle çalışmalarım arasında bekleyen bir öyküden küçük bir parça paylaşmak istedim. Köprünün altından yürüyerek geçen biri vardı. Ne bir telaş ne bir duruş… Sadece yürüyordu. Ayağında eski bir ayakkabı; çamura batmış, yıpranmış, ses çıkara çıkara ilerliyordu. Haldır huldur basıyordu toprağa. Sanki bastığı yerin sesini değil, sadece varmak istediği yönü düşünüyordu. Belki de düşünmüyordu. Çünkü düşünmeye yeri yoktu bu hayatın içinde. Ayağının altındaki toprağın sesini duymuyordu. Toprak oradaydı ama o, toprağa ait değildi. Çukur çukur olmuş, kirli, karışık bir zemin vardı altında; ama bu zeminle bir ahenk kurmak aklının ucundan geçmiyordu. Belki de geçemiyordu, Çünkü "Aidiyet" bir lüks olmuştu artık. Ait hissedebilmek, yürüyüşüne anlam yükleyebilmek için önce "Güvende" olmak gerekiyordu. Başını kaldırdı; etrafında yükselen ağır yapılar vardı. Göğe uzanan taş bloklar, betonun sessiz kuleleri… Onlar hep yukarıdaydı; onun yürüdüğü yer ise hep aşağı. Oralardan çıkan insanlar, yere bastıklarında toprağın sesini duyuyordu. Ayaklarının altındaki toprak, onlara melodiler fısıldıyordu. Karın üzerine bastıklarında çıkan yumuşak ses, kumun çıtırtısı, çamurun iç geçiren dokusu… Hepsi birer aidiyet çağrısıydı onlar için. Çünkü yarın kaygıları yoktu. Enflasyon, işsizlik, güvencesizlik yoktu omuzlarında. Patronun suratında okuyacakları işten çıkarılma sinyallerine takılıp yürümüyorlardı. Onlar yürürken bastıkları yer bir toprak değil, bir varoluş alanıydı. Her adımda, dünya onlara yer açıyordu. Çünkü kendilerine ait bir dünya vardı. O yüzden yürüyüşleri yumuşaktı, sessizdi. Doğayla uyumlu. Kendilerine ayrılmış bir sessizlik içinde adımlıyorlardı hayatı. Oysa köprünün altından yürüyen adam, çamura bastığında bir yere ait olmuyordu. O sadece bastığını duymazdan geliyordu. Belki de bu ses onu rahatsız ediyordu. Çünkü toprak onu kabul etmemişti henüz. İnsanın bastığı toprağa ait hissedebilmesi için, o toprakta varlık hakkı olması gerekir. Geçici değil, kırılgan değil. Kök salabilen bir aidiyet. Ayakların ritmi, ruhun yeryüzüyle kurduğu en ilkel anlaşmadır ve kimse bu anlaşmaya, karnı açken, geleceği meçhulken, sesi duyulmazken imza atamaz. Aidiyet… Ve o an, dünya ilk kez yumuşar.
..........
Bazen bir sesle başlar.
Ayakların çıkardığı o hafif "Hış" sesiyle.
Toprağın seni kabul ettiği, senin de onu fark ettiğin o anla.