![]() |
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin siyasi hayatının belki de en büyük riskini alarak başlattığı süreç ağır aksak da olsa ilerliyor ... Komisyonda yer yer tartışmalar çıksa da süreci tıkayacak büyüklükte bir komplikasyon şu ana kadar olmadı. Sokak ve anketlerin Cumhur İttifakı bileşenleri kadar henüz süreçten emin olmadıklarını kayıtlara geçirmeliyim. Sokağın konuya ilgisi aslında çok düşük. Tam bir veri olmasa da örneğin tv'de Terörsüz Türkiye ile ilgili yapılan söz ve tartışmalar neredeyse sıfır reyting alıyor. Muhtemelen bu işin sonucunu görerek karar vermeyi düşünüyorlar. * * * Sonuç- netice deyince, Rahmetli Süleyman Demirel'e Güniz Sokakta yaptığım bir ziyareti yazmadan geçemeyeceğim. Cumhurbaşkanlığı makamından indiği günler...İlk zamanlar dolup- taşan o meşhur villanın tenhalaştığı zamanlar.. Özel kaleminden randevu alarak Demirel'in Ankara Güniz Sokaktaki müstakil evine hatırını sormaya gittim. Neşeli bir günündeydi. Sohbet ilerleyince nazikçe kendisine "İki farklı Demirel gördü Türkiye. Hangisi daha gerçekti!" tarzında bazı soru ve eleştirilerim oldu. * * * Uzanıp, ellerimi de sıkarak bana "Bak Talat kardeşim. Sen beni çok eleştirdin. Gazeteci olarak hakkın tabi ama şunu unutma ki her şey neticesi ile ölçülür!" dedi. Bu sözlere yanıt vermeye hazırlanırken odaya Demirel'in eski bakanı, dostu İsmet Sezgin ve şimdi ismini hatırlayamadığım bürokratlar girdi. Ben müsade isteyecekken, Demirel, tebessüm ederek "Yanıt verecektin sanırım. Yarım kaldı. Sen yanıt vermeden duramazsın." dedi. İsmet Sezgin'e dönerek az önceki "her şey neticesiyle ölçülür" sözünü bana söylediğini, şimdi de yanıt beklediğini ifade etti. O an kendimi sınavda gibi hissettim. Çaylar yeniden geldi. * * * Demirel ve Sezgin tez sorusuna yanıt bekleyen hocaların "Hadi bakalım!" bakışları gibi.. Hafiften kaşlar kalkık, biraz da müstehzi vaziyette yüzüme baktılar. Zaman kazanmak için çayımı karıştırdım, bir yudum alıp sehpaya bırakıp yanıt verdim; "Sayın Cumhurbaşkanım; her şey neticesi ile ölçülüyorsa, netice bu kadar kıymetliyse, neticede siz bugün Cumhurbaşkanı değilsiniz! Bu yüzden bu yorumunuza katılmıyorum" dedim. Demirel biraz bozuk bir ses tonuyla "Yani!" dedi.Sözlerime şöyle devam ettim. "Evet bugün Cumhurbaşkanı değilsiniz ama maziniz büyük. Maziyi aradan çıkarırsak sizinle ben eşitim. Mazi kalbimde yaradır diyorsanız, o yaralar da neticenin vagonları değil mi?" deyince; Demirel, İsmet Sezgin ve bürokratlar o kadar büyük kahkaha attılar ki, Demirel çayın bir miktarını lacivert kravatına döktüğü gibi gözlerinden yaşlar geldi. Uzanıp elime sempatik şekilde birkaç kez vurdu. Ayağa kalkıp ceketimin önünü ilikleyerek müsade istedim. Demirel, Sezgin'e dönüp, elleriyle beni işaret ederek "Kafasına göre takılır. Mantığı çok ilginç ve farklı çalışır. Bir şekilde dedikleri çıkar. Kıymetlidir" iltifatında bulunarak yolcu etti bu satırların yazarını. (*Bu arada rahmetli Demirel, bazen ağır kaçan eleştirel yazılarıma rağmen bir kez dahi bana dava açmadı.) * * * Anekdot biraz uzun oldu. Kaldığım yerden devam ediyorum. Velhasıl hayat pahalılığı ve yarın endişesi sokağın en büyük gündemi ve sürece ilgisi çok zayıf. Peki, süreçte neler oluyor? Cumhur İttifakı'nın anayasa da değişiklik yapma iradesi kesin. Değişikliğin hangi maddeler üzerinden yapılacağı kesin olmasa da büyük bir ihtimalle 42 ve 66. madde olarak görünüyor. Fakat anayasa maddelerine konulacak kelimelerin seçimi ve dozu konusunda tartışmalar var. İlk 4 maddeye dokunulmaması konusunda iktidar ve MHP'nin görüş birliği var. DEM, ilk 4 maddedeki ısrarından tam olarak vazgeçmese de, bu obsiyonu cebinde taşımaya devam ediyor. İktidar cephesi, Kürt ifadesi ve ?ürtçe eğitim konusunda bir yandan Kürt siyasetinin taleplerini karşılarken, diğer yandan üniter yapıya zarar vermeyecek, Türk seçmenin de yadırgamıyacağı bir formül arayışında. Yani, anayasa da esnek bir dille değişiklikle toplumsal barışı sağlayabileceklerini öngörüyorlar. * * * MADDE 42'yi hatırlarsak.. "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır..." 42. maddeye eğitim yerine ÖĞRETİM ifadesini koymayı önerenler var. MADDE 66'yı hatırlarsak.. "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür...." der. DEM'in "Bu madde herkesi Türk olarak tanımlıyor. Biz Kürdüz" itirazıyla en çok değişmesini istediği madde tam olarak bu... İşte bu madde konusunda tartışmalar devam ederken, 2 öneri öne çıkıyor. Bir cenah "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır." diyerek 66. maddenin revize edilebileceğini düşünürken... DEM, "Bu noktada Kürt varlığının altı çizilmeli. 66. maddede Kürt ifadesi geçmeli" ısrarını muhafaza ediyor. Elbette süreç olgunlaştığında, fotoğraf tam olarak ortaya çıktığında daha sağlıklı bir değerlendirme yapma imkanı bulacağız... Bir yönüyle ham veriler tam işlenmedi diyebiliriz... ÖCALAN "POLİS, BELEDİYELERE BAĞLANSIN!" Bu arada Abdullah Öcalan’ın süreçte elini yüksek perdeden açtığını öğrendim. Öcalan, "polislerin belediyelere bağlanmasını" istemiş. Yani anlamı, DEM'in kazandığı yerlerde polis güçleri DEM'li başkanların emrinde olsun istiyor. Son seçimde DEM 75 civarında belediye kazandı. Öcalan'ın talebi hayata geçmiş olsaydı, ya da geçerse hangi parti, nereyi kazanırsa, emniyet güçleri o başkanın emrine verilecek(ti.) * * * Öcalan bu talebini, "Dünya şehirlerinde merkezi yönetimler yetkilerini yerel yönetimlere devretti. Hatta eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da 2006 yılında bu öneriyi kamuoyuna açıklamıştı" diyerek muhataplarına bu konuda ısrar da etmiş ama aldığım bilgilere göre iktidar, MHP ve güvenlik unsurları bu teklife şu ana kadar sıcak yaklaşmamış. Öcalan’ın bu konuda ısrarı halen devam ediyor mu onu bilmiyorum... İNSANOĞLUNA... Bir kuş olduğunu düşün... Belki yalnız, belki yavrunla gökyüzünde uçuyorsun. Ne kartal, ne atmaca var seni korkutacak. Huzurlusun... Kanatlarını sere serpe bırakmışsın rüzgara. Yavrun kanatlarının altında.. Aniden aşağıdan gelen bir alev topu seni kül ediyor... O kadar miniksin ki.. Ölmeden bir saniye önce. Seni güneş yuttu sanıyorsun... İnsanlar adına havai fişek diyorlar. Böyle zevk, böyle barbarlık olur mu? * * * Düşün, sen bir geyiksin dağlarda... Yalnız ya da eşinle ormanda geziyorsun. Ne aslan, ne kaplan var seni korkutacak. Az önce su içtiğin derenin kenarındasın. Mutlusun... İnsana benzer bir mahluk seni alnından vuruyor. Ölmeden gördüğün son canlı yavrun. O da can çekişiyor... Böyle insanlık olur mu? * * * Bir masum çocuksun Gazze'de ... Şeytanın korktuğu, Deccal'in askeri Netanyahu'nun uşakları vuruyor seni karnından. Annenin sayısını bildiği kaburgalarına giriyor mermiler. Toprağa aç aç gömülüyorsun. Böyle şerefsizlik, böyle namussuzluk, böyle alçaklık olur mu? * * * Zerre kadar Allah'ın hatırına saygı duyan, imanı olan- olmayan. Vicdan sahibi, bu yazıyı okuyan siyasetçi- gazeteci, in- cin kainatta kim varsa bu konulardaki mücadele vebalini kucaklarına bırakıyorum. Yarın diyeceğim ki... "Yerde ne varsa" dedin. Hatırlattım.. "Gökte ne varsa" dedin. Yazdım.. Konuştum... Söyledim... İlgilenmediler... Bazı kulların o kadar kötüydü ki. Kötülük bile onlardan ürkerdi... Kahhar sıfatınla mazluma dokunanlara, kayıtsız kalanlara dokun Ya Rabbi! Mazlumun eli yetişmez. Ahını iki cihanda bırakma Ya Rabbi! Bu satırların yazarı, bu sıradan insanın sözlerini dua niyetine yere düşürme Ya Rabbi! Tez olsun Ya Rabbi! Şahit ol Ya Rabbi! VELHASIL: Bin ihtimal daha var.- T.A.