İSRAİL, DEVLET GÖRÜNÜMLÜ KORSAN BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR
Adnan Küçük

 

Siyonist İsrail Yönetiminin Terörist Kimyası

Yazımızın ilk başında en köşeli cümleye yer verelim:

“Siyonist felsefeyle kurulan ve yönetilen İsrail, kesinlikle uluslararası hukuk çerçevesinde faaliyet yürüten ‘MEŞRU BİR DEVLET’ değildir. Her şeyden önce ‘HAYDUTLARIN YÖNETTİĞİ’ bir örgüttür. ‘KORSANCA’ hareket eden bir örgüttür. Dahası, elinde en ağır silahlar bulunan azılı bir ‘TERÖR’ örgütüdür”.

Bu belirlemeler özetle şu şekilde izah edilebilir.

Siyonist İsrail, meşru ve hukuki bir devlet değildir. Çünkü her bir devletin, gerek uluslararası hukuka gerekse milli hukuka göre, bir egemenlik anlayışı ve hukuka bağlılığı söz konusudur. Bu hukuki yapı gereğince, bir devlet meşru bir gerekçe olmaksızın bir başka devletin egemenlik alanına tecavüz edemez.

“X devletinin askeri, ekonomik vb. gücü benim güvenliğimi tehdit ediyor” diyerek bir başka ülkeye saldırmak ve işgal etmek, uluslararası hukuka göre meşru değildir; haydutluktur.

Her bir devletin sahip olduğu muhtelif türlü güçler, bir diğer ülkenin güvenliğini tehdit edebilir ya da ettiği söylenebilir. Mesela Türkiye’nin silahlı gücünün, Yunanistan’ı, İsrail’i tehdit ettiği söyleniyor ve bu durumu her iki ülkenin yöneticileri de açıkça söylüyorlar.

Bütün bunlar, Yunanistan’ın, İsrail’in Türkiye’ye saldırmasını hukuken meşru kılmaz.

Bir devlet, bu hukuki gerçekliklere rağmen, bir başka devlete “sen benim güvenliğimi tehdit ediyorsun” diye saldırdığı zaman, saldırı meşru değildir, hukuksuzdur, korsancadır.

Bir devlet gücü yettiği her bir ülkeye, bölgeye pervasızca saldırıyor, masum insanları katlediyor, hiçbir insani, vicdani, ahlakî, (uluslararası) hukuki ilke tanımaksızın, çoluk çocuk, masumları katlediyorsa, artık devlet görünümlü o yapının meşru bir devlet vasfı kalmaz.

Bu yapı bir korsan yapılanma, bir terör örgütüdür, yöneticileri de hayduttur.

Terör yapılanması mahiyetindeki korsan devletin haydut yöneticileri, gücü yettiği durumda artık kuralları kendisi belirler. Tıpkı denizlerdeki çapulcu korsanlar, eskiden çöllerdeki eşkiyalar gibi. Adında devlet yazması, bunu meşru devlete dönüştürmez.

Terör örgütleri hangi mantıkla hareket ederse, bu korsan devlet yapılanması da aynı mantıkla hareket eder.

Gelelim haydutların yönettiği İsrail korsan terör yapılanmasına.

İsrailli haydutlar tarafından, aylardır Gazze Şeridi’nde bütün savaş suçları işlenmektedir. Gazze’deki bir nevi “(İSLAM) DİN KIRIMI” olarak da nitelenebilecek katliamların uluslararası hukuk metinlerindeki karşılığı “soykırım”dır.

Din temelli soykırım suçunu icra eden Netanyahu’nun asıl hedefi, katliamlarla bitirdik, bitiriyoruz, bitirmek üzereyiz dediği HAMAS’ın İzzeddin El Kassam Tugayları değil, tamamen “masum, savunmasız, mazlum tüm Filistin halkı”dır.

Savaşın başlarında “HAMAS’ı tamamen yok edeceğiz, korkunç, tehlikeli, karanlık tünelleri yerle bir edeceğiz, HAMAS’ın elinde bulunan İsrailli rehineleri kurtaracağız” diye naralar atan katil, haydut Netanyahu yönetiminin günümüze gelinceye kadar yaptığı tek şey, resmi olarak açıklanan 60 bin civarında masum, mazlum, savunmasız bebeklerin, çocukların, kadınların, yaşlıların çoğunluğunu teşkil ettiği Filistinli sivilleri katletmektir.

Haydutlar tarafından yönetilen İsrail, hiçbir ahlaki, insani, hukuki, vicdani kural ve ilke tanımıyor. Zaten bu dizginsizlik ve kural tanımazlık sebebiyle kendisi hakkında “terör yapılanması”, “korsan devlet”, “haydutlar yönetimi” nitelemesi yapıyoruz.

Nitekim Netanyahu, Hamas’la mücadele adı altında Gazze’ye yönelik katliam harekâtı kararı aldığında İsrail Savunma Bakanı’nın orduya verdiği emir ve talimat şu şekildedir: “Tüm (insani, vicdani, ahlâkî, hukukî) kurallar kaldırıldı. Savaşan askerler hiçbir şeyden sorumlu olmayacaklar. Askeri mahkeme falan da yoktur; olmayacak da”. 

Burada verilmek istenen mesaj şu şekildedir: “Biz bu savaşı başlatıyoruz ama insani, vicdani, ahlaki temelli hiçbir savaş hukukunu tanımıyoruz. Gazze’de yaşayanlara yönelik her istediğinizi yapabilirsiniz, yaptıklarınızdan dolayı kimseye hesap sorulmayacaktır”.

Hiç bir ahlaki, insani, vicdani, hukuki sınırın mevcut olmadığı ortamda İsrail ordusu hastaneleri, ibadethaneleri, mülteci kamplarını, kısaca insani değerlerin, vicdanın reddettiği hemen her yeri bombaladı, hala da katliamlarına devam ediyor.

Hitler’in günümüzdeki bin kat daha beteri olan haydut Netenyahu, uyguladığı her türlü dinî değerlerle çelişen, vicdanları yakarak kömüre çeviren ablukalar neticesinde, onbinlerce masum insanlar açlıktan, sususuzluktan, barınaksızlıktan, insanca yaşama ortamının sıfır düzeyine geriletilmesinden dolayı ölüyorlar, milyonlarca insan aynı akıbetle karşı karşıya.

Bebekler annelerinin, abilerinin, ablalarının, bir başka kişinin kucaklarında açlıktan, susuzluktan, hastanesizlikten can veriyorlar. Savunmasız çocuklar, kardeşler, anneler yiyecek, içecek ararlarken hayasızca ve vicdansızca gerçekleştirilen bombalamalarla katlediliyorlar.

Nitekim, yakın geçmişte, İsrail ordusunun hedef aldığı Gazze Şeridi’ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki su dağıtım noktasında su kuyruğunda bekleyen onlarca çocuk hunharca ve acımasızca katledildi.

Haydutlardan teşekküle den İsrail ordusu, önceki sene de Gazze’ye yönelik gerçekleştirdiği en kanlı saldırılarında Nuseyrat Mülteci  kampını yerle bir etmiş, bu saldırılarda çoluk çocuk, yaşlı genç savunmasız kadın erkek 274 Filistinliyi katletmişti.

İnsanlıktan nasibini kaybetmiş, Hitler’den bin beter olan Netanyahu haydudu, sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlarla yaydığı tamamen yalan, yanlış, düzmece görüntüler ve söylemlerle insanlığı kandırmaya yönelik yürüttüğü propaganda savaşlarıyla, dezenformasyonla, savunmasız, silahsız, aç, perişan masum kadınları, yaşlıları, çocukları, kucaktaki bebekleri katleden askerlerini “dünyanın en ahlaklı ordusu(!)” diye tanıtmıştı.

Bunun adı, en acımasız katliamların en yüksek erdemlilik olarak gösterilmesi, bu yolla insanlığın gözünün içine baka baka yalan söyleme yüzsüzlüğünde bulunulmasıdır. 

Siyonist İsrailli yöneticiler, Hitler tarafından acımasızca icra edilen “Holokost mağduru” rolünü oynayarak, bu mağduriyeti insanların gözünün içine sokarak, yıllardır insanların vicdanlarını tahrik etmeye, hayasızca istismar etmeye çalıştılar.

Holokost’u vicdanlara göstererek mağduriyet tiyatrosu çeviren Netenyahu, şimdilerde Hitler’in yaptıklarının bin beterini yaptığı iddiasıyla soykırım suçlamasıyla yargılanıyor.

Bu arada yargılanıyor da ne oluyor? Bundan bir şey çıkar mı?

Elbette ki çıkmaz; küresel destekçileri çıkmasına izin vermezler.

Ama en azından bu yargılama, şekli ve yüzeysel de olsa, bir durumu; soykırım fiilinin işlendiği gerçekliğini insanlığa haykırmaya katkı sağlıyor.

Hem katil hem sahtekâr, hem de bildiğin terörist olan Netenyahu ve güruhu, PKK vd. terör örgütlerinin liderlerinden ve teröristlerinden çok daha azılı ve tehlikelidir.

Çünkü hiçbir teröristin ve terör örgütünün, tankı, topu, F35, F16 vb. savaş uçakları, atom bombası, fosfor bombası ve diğer ağır silahları yoktur. PKK vb. terör örgütleri, sadece kendilerine verilen sınırlı güce sahip silahlarla terör eylemlerini gerçekleştirirler.

Haydutlar tarafından yönetilen korsan İsrail ise, devlet görünümlü terör yapısı içinde nizami ordusuyla, en ağır silahlarıyla, esasen çoğu devletlerde olmayan üstün silah gücü ile diğer devletlere karşı terör eylemleri gerçekleştiriyor.

İran’a, Suriye’ye Yönelik Saldırılar, Türkiye’ye Yönelik Korsanca Tehditler

Gazze’de yaşananlar, İsrail terör örgütünün sadece bazı vahşi, ama en acımasız katliamlarıdır. Bu terör yapısı, kafası esiyor, İran’ı bombalıyor, Suriye’yi işgal ediyor, Suriye Başkanlık sarayını, Genelkurmay Başkanlığını bombalıyor, terör örgütlerine benzer yöntemlerle suikastlar (İranlı bazı bilim insanları) gerçekleştiriyor, Türkiye’yi tehdid ediyor.

Kana doymayan korsan İsrail, şimdi de Dürzi toplumunu meşru Şam yönetimine karşı kışkırtarak,” Dürzileri koruma” bahanesiyle Suriye’ye saldırıyor. Haydut İsrail, istihbarat ağı MOSSAD ve ordusu (IDF) işbirliğiyle en aşağılık bir tezgah yürüterek Suriye’de etnik, mezhepsel fay hatlarını tetikleyerek Dürzileri kışkırtıp ayaklandırıyor. Suriye yönetimi kalkışmayı bastırıp duruma hâkim olunca da IDF ve savaş uçakları devreye sokuluyor.

İsrailli haydutlar, YPG ile ilişkiler kurarak, onların hamisi pozisyonuna bürünerek, kendi güdümlerinde “Kürt” görünümlü mini İsrail yapılanması oluşturmaya çalışıyorlar. Bütün bu işleri yaparken de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bir devletin (Suriye) içişlerine karışarak onu parçalamaya çalışıyor.

Kendisi zaten bir terör yapılanması olduğu için, hem MOSSAD aracılığıyla terör eylemlerini gizli saklı icra ediyor, hem de çeşitli terör örgütlerini maşa olarak kullanıyor.

Esasen küresel düzeni sağlamada etkinliği sadece seremonik (törensel) olan, müstemleke güçlerine karşı fiili etkinliği sıfır düzeyinde olan BM, Gazze’de çocuklara yapmış olduğu katliamlardan dolayı İsrail’i “utanç listesi’ne almış. 

Bu “listeleme”, pratikte hiçbir etkinliği olmayan, vicdanlılara yönelik göstermelik bir mana ifade etmektedir.

Adı lafta Savunma Kuvvetleri (IDF) olan ama saldırganlığı, vicdansızlığı ve savaş hukukunu tanımazlığıyla bilinen İsrail Ordusu için en doğru tanımlama şudur: 

“Dünyanın en ahlaksız, vicdansız, insani değerlerden tamamen yoksun, hiçbir kural tanımayan, haydutlar, teröristler topluluğu”. 

Bir de, bu haydutlar yönetimi bütün bu haydutlukları nasıl yapıyor; medeni, insancıl, hürriyetçi, demokratik, hukukun üstünlüğüne yaslanan medeni devletler, İsrailli haydutların bütün bu değerlerle çelişen katliamlarına neden mani olmuyorlar?

Bu sorunun cevabı maalesef çok acı, talihsiz, çarpık ve de çelişkilerle doludur.

Çünkü İsrail korsan terör yapılanması, bütün bu icraatları, bahsini ettiğimiz küresel güçlerin mutlak olarak desteğini alarak yapıyor.

Esasen; medeniyet, insancıllık, hürriyet, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, adalet gibi insani değerleri mutlak olarak sahiplenen başta Amerika olmak üzere müstemleke devletler, bütün bu değerleri yok edercesine İsrailli haydutlara destek veriyorlar. Bu mutlak destek, Onların, burada sözü edilen insani değerleri nasıl hayâsızca istismar ettiklerini gösteriyor.

Bu yapılanlar müstemleke güçlerinin gerçek kimliğini bilenlere tuhaf gelmez.

Müstemleke güçlerin gerçek kimliğini belirleyen felsefe, burada bahsi edilen insani değerler değil, “hayat bir mücadeledir, bu mücadelede haklı olan değil, güçlü olan kazanır (Sosyal Darwinizm); asıl olan güç ve menfaattir, ülkelerin menfaatini korumak için her türlü katliamları yapmaları meşrudur” felsefesidir.

Bu felsefe sebebiyledir ki, Batılı güçleri, kendi menfaatlerine olduğu için, haydutlar yönetimi İsrail’i, mutlak olarak destekliyorlar. Küresel vicdan ayaklanmalarına karşı şimdilik direniyorlar, ama gelecekte mağlup olmaları mutlaktır; çünkü zulüm devam etmez.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/israil-devlet-gorunumlu-korsan-bir-teror-orgutudur/8036