![]() |
Bir bakışın inleyebileceğini hiç düşündünüz mü? Yani sesini duymasanız bile, içinde taşıdığı yalnızlıkla titrediğini… Bazen bir dava olur insanın içinde. Sonu gelmeyen bir adaletsizlik, yerinden kıpırdamayan bir haksızlık, hiç dinmeyen bir sızı… Kimse açıkça söylemez ama aslında herkes bilmektedir: Bu dava, karanlığın ortasında tek başına bırakıldı. Çünkü karanlık, sadece güneşin eksikliği değildir. Bazen en çok, insanların yüz çevirmesiyle çöker üzerimize. Eğer acı bitmiyorsa, eğer her şey bir türlü yoluna girmiyorsa, bu senin yanlışlarından değil, seni ortada bırakmalarındandır. Yalnız bırakılmışsındır. Susturulmuş, görünmezleştirilmişsindir. Ama bu çağda yalnızlık da organize bir eylemdir. Birilerini görmezden gelmek artık sessizlikle değil, gürültüyle yapılır. Çünkü umut inatçıdır, direnir. Bir gün kurtarılmayı beklediğin düşüncesiyle yaşarsın ama kimsenin dönüp gelmeyeceği bir eşikten bakıyorsundur hayata. Onlar çoktan kendi payına düşeni almış, karanlığa alışmışlardır. Sen hâlâ ışıkla boğuşurken, onlar geceyi yorgan bellemiştir. İnsanlar yalnız bırakıldığını nasıl anlar biliyor musunuz? Ne gariptir… Ne yazık ki bu çağın en bulaşıcı hastalığı, başkasının acısına "Başını sallayarak" bakmak ve ne yazık ki çoğumuz başkalarının karanlığında rahatça oturabilmek için VE ÇOCUKLARI... Tam da burada bir itiraf gerekiyor: AFFEDİN ÇOCUKLAR! (Bu şiirle, Filistin’in kalbi Gazze’den başlayıp, tüm dünyaya uzanacak bir barışa dokunmayı isterdim… Belki sesim o kadar uzağa varmayacak… Fakat biliyorum ki, ulaşabildiği her kalpte küçük bir yer edinse, oradan filizlenecek umut bütün dünyaya yayılabilir.) AFFEDİN ÇOCUKLAR! Affedin çocuklar. Affedin... Biz büyükler, Günlük işlere daldık, Affedin… Hey küçük! Ah sen! Affedin çocuklar. Sizi kandırdık… Ama şunu da unutmayalım: Yalnız kalan insanlar, zamanla evrene meydan okuyacak kadar güçlenirler. Çünkü yalnızlık, önce insanın sesini alır, sonra kalbini, en sonunda da korkusunu… Çocuklar ölürken susan bir dünyanın, aslında hepimizi yavaş yavaş yok ettiğini görmüyoruz ya... Gerçekten ışık mı eksik?
Sessiz bir çığlık gibi. Etrafında dönen niyetlerin ağırlığı altında ezilen bir ifade.
Kimse seni açıkça terk etmez. Herkes usulca, hiçbir şey olmamış gibi kenara çekilir ve sana yalnızca kafa sallar, ancak bu bir onay değildir, bu bir vedadır. Çoğu zaman farkında bile olmazsın.
İşte o geceler uzadıkça... O geceler ne kadar uzarsa, o kadar yalnızsındır. Daha doğrusu, o kadar yalnız bırakılmışsındır. Çünkü gecenin uzaması sadece zamanın değil, terk edilmişliğin uzaması değil de nedir? İşte kimse kalmadığında, karanlık kalır ve karanlık hep uzundur.
Bir toplumun ortak acısında bile herkes kendi küçük konforunu düşünür. Oysa biz birlikteyiz yalanına sarıldıkça daha çok parçalanıyoruz. Çünkü birlikte olmak, aynı fotoğraf karesinde durmak değildir.
o karanlığı görmezden gelmeyi öğrenmişiz.
İnsanı, doğayı, masumu, mücadeleyi hatta bütün haksızlıkları.
Maalesef bu görmezden geliş en çok çocukların payına düşüyor… Büyükler kendi konforlarının sessizliğinde otururken,
küçük ellerin tuttuğu kalemler kırılıyor, küçük sesler susturuluyor. Biz mi?
Hiçbir şey olmamış gibi güne devam ediyoruz.
Seyhan Korkmaz
Siz ölürken biz yaşıyorduk.
“Hayat devam ediyor” diyorduk,
Öyle öğretmişlerdi bize.
Sizinle ölemediğimiz için.
Olup bitene sesimiz yetmedi,
Feryatlarımız dünyayı tersine çeviremedi.
Sizi kurtaramadık…
Sizi koruyamadık.
Seyrettik.
Affedin…
Dünyayı durduramadık.
Oysa şiirlerde kâh güneş, kâh ay olabiliyorduk,
Masallarda kuş olup uçabiliyorduk.
Göğe yükselen bir kahraman olamadık.
Hepsi yalandı işte…
Sizin için bir melek olamadık.
Siz ölürken biz yaşıyorduk.
Senin yaptığın resimleri gördüm.
Ve sen küçük dostum,
Ne güzel oyun oynuyordun.
Hey sen! Sen çok güzel gülüyordun.
Sahi, şimdi iyi misin?
Güzel bakan çocuk…
Evinin yanına bomba düşüyordu.
Nereye düştü?
Yoksa?
Siz ölürken hayat devam etti.
Dünya durmadı.
Ve biz, bir dev olup Dünyayı iki elimiz arasına alıp sallayamadık.
Devler sadece masallarda vardı.
— Su’ya Fısıldayan
Ve korkusu olmayan bir insan, karanlıktan bile korkmaz.
Şimdi soralım kendimize:
Yoksa gözlerimiz mi kapalı?