![]() |
Sen hiç düşüncelerini duyamayacak kadar gürültülü bir sessizlikte kaldın mı? Sen hiç gözünün gördüğü bir şeye ait hissetmediğin oldu mu? İşte tam da orada başlar her şeyin yok gibi varlığı.. Ne yazık ki herkesin duyuları dışa dönük ve hiç kimse içini duyamıyor... --__---_-------_-------_---_-----_-- İç sesin bastırılmasının en estetik ve basit yolu senin alkışlanmandır..Elbette insanlar seni alkışlarken sen ne dediğini hatırlamazsın! Aslında seni değil senin onlar gibi olmanı ödüllendirirler..Onların öğretilmişlikleri kendi dünyalarını dahi sessiz bırakmıştır.. Artık böylece kalabalığın ortasında susmak zorunda kalmazsın zaten artık konuşmazsın da.. Nihayetinde; sen özgür olduğunu zannederek ruhunun en karanlık zindanında kontrol edilirsin... Oysa iç ses denen şey; "seninle&sen" arasında yapılan ve de başkalarının davet edilmediği bir konuşmandır...Öylece topluma, çevrene kapılır da sessizliğine izin verirsen o da susar... Bazı insanlar vardır duygularını o an yaşamak yerine anlatmaya çalışırlar... İnsan duygularını bastırdıkça o duygular şekil değiştirmeye başlar.. Sonra “Neden böyleyim?” dersin! Çünkü olduğun gibi davranma hakkını Bazen hıçkıra hıçkıra ağlamak gerekir...Sebebin yoktur fakat ihtiyaç vardır... 'Kimlik yorgunluğu'' diye bir şey var.. "Kendin olmaya çalışmaktan değil Her ortamda yeni bir dil, her ilişkide yeni bir rol, her bakışta yeni bir algısallık! Ve sonra içinden gelen o yorgun cümle haykırır: Bu yorgunluk fiziksel değildir...Öyle yatıp uyumakla veya dünya hayatındaki "onunla bununla" oyalanmakla geçmez..Sessizliğine uzanman gerekir fakat çoktan senden çok çok uzaktadır sessizliğin! Sen uzandıkça daha da ulaşılmaz hal alır.. Kalabalıklar arasında oluşan sessizlik bazen en yüksek çığlıktır... Zira; sessizlik iletişim kurma biçimi değildir. Anlaşılmak istemeyen insanlar ise hep çok konuşurlar.. "Gerçekten seni anlayan biri sana susarak da ulaşabilir!" Hepimizin içinde hiç durmaksızın konuşan bir “ben” vardır. Çoğumuz onu yıllar önce susturduk. Belki bir travmada, belki bir hayal kırıklığında, belki de sadece “normal” olmak için… Ve o günden beri “ben” dediğin şey Özgünlük çok pahalıdır..Kaybedeceklerini göze alman gerekir...İlişkini, işini, çevreni, beklentilerini, geçmişini,. hatta kendini ilk başta kaybetmen gerekir… En kötüsü ise Bu öyle büyük bir kazançtır ki bedeli her ne olursa olsun gerçekten çok değerlidir.. Günün Esra Süntar Sözü: "Kendin olabilmek herkesin sustuğu yerde ses çıkarabilmek değildir…Bazen herkes konuşurken sadece kendi iç sesini dinlemeyi seçmektir..Çünkü içini duymadan dışını duyuramazsın!
Sadece sustuklarıyla bağıran bir varlığın ağırlığıyla baş başa yaşadın mı, sabredebildin mi o avaz avaz suskunluğa?
Ya da sesini duyduğun fakat dokunamadığın bir hissin içinde kaybolduğun oldu mu?
Orada kaybedilir insanlık!
Orada başlar “görünüp de görünmeyen”in saltanatı....
Ve o iç ses…..
O iç ses zamanla sustu..
Yani insan içindeki “olma ihtimalini” kaybetti!
Ve böylece başlar; "ilk sessizleşme!"
Onların ritmine uyar, hareketlerinin, sözlerinin, duygularının, hislerinin, alışkanlıklarının, farkındalıklarının hatta sevginin, korkunun, cesaretin, bir adım öteye gidemezliklerinin ve
düşüncelerinin yerini "refleks" alır..İçten içe susuşlarının ilk acı çığlıklarını duyduğunda ise bilincin kapanmaya başlar..Kendine ait sandığın her davranış, her kabulleniş, her türlü kendini benimseme sebeplerin görünmez kayboluşa terkedilir ve bir kalabalığın beklediği ilk hamlen olur: Özentilik!
--- _-----_---_--_-----_--__---_-_--
Zira yaşamak zordur..Tüm bilinenleri kırar, parçalar, darmadağın eder....O yüzden herkes biraz edebiyat, biraz ezber ve de birçok kendinden kaçış halinde ömür tüketirler..
..Mutluluğu bastırırsan > öfke olur.
...Üzüntüyü bastırırsan > boşluk olur.
...Özlemeyi inkâr edersen >anlamsız alışkanlıklar üretir; bedenin, zihnin, aklın ve o idealist hayatın..
çoktan toplumsal normlara rehin vermişsindir...
Eğer ki o noktada durmayı bilmezsen içinde bir şey susar ve artık kolay kolay geri dönmez!
---_----_-_---_--_-----_----_--_--_-__
Nedir bilir misin "kimlik yorgunluğu?"
başkasının seni sandığı kişiye dönüşmekten yorulmak!"
“Ben kimiiim gerçekteeenn?”
O kendi içine içine doğru kaçan sessizlik gerçek benliğinin aynasıdır.
İşte orada sadece sen varsın ve o yüzden oradaki sen hep terk edilir!
---_----_-_--_----_--_---_---_--__
O çığlığı herkes duyar fakat hiç kimse duymamış gibi yapar veyahut anlamlandıramaz...
Sessizlik; yorulmanın, vazgeçmenin, küskünlüğün dili olur bir noktadan sonra...
Birinin susması hep konuşmasından daha çok şey anlatır...
Zihinleri, idraksizlikleri, anlayışsızlıkları gürültülü olanların kalpleri her zaman boştur..Hakikat ve de o duru görü hali olan berraklık o kalplere yerleşmemiştir...
Bu yüzden dolu görünen cümlelerin içi tıkanır, cümle çoğaldıkça anlam tezatlaşır..
---_---_---_-----_-------_--_--_--_
aslında başkalarının onayladığı bir maske sadece...
kendine itiraf ettiklerini, tanıdığını zannettiklerini, en değerli zamanlarrını feda ettiklerini...
Gerçi sonunda kazandığın; "artık başkasının sesiyle düşünmeyen bir “sen” olur!"
-----_-_-_---------_---------_
Kendini kaybetmenin en tehlikeli biçimi ise; hala sesinin kendisi dışında var olduğunu sanmaktır.. Bu sanrıyla yaşamayı başarı atfedenler aslında mükemmel kamufle olmuş bir sessizliğin tam içindedir..
Kalbiniz düşünmeye başladığında aklınız susturulur...Zira hakikat sezilendir ve kanıtlanmaz!"