![]() |
Sinema perdelerinde göz alıcı ışıklarla parlayan yüzler vardır. O yüzler konuşur, ağlar, güler… izleyiciye hikâyeyi aktarır. Ama o hikâyenin ruhunu taşıyan, çoğu zaman adları bile anılmayan bir başka yüzler grubu daha vardır: figüranlar, yani sinemanın görünmeyen emekçileri.
Onlar; bazen kalabalık bir sokakta yürür, bazen metroda bir köşeye oturmuş siluet gibi belirir, bazen de otobüste gazete okurken belirirler. Replikleri yoktur. Jenerikte isimleri geçmez. Ama her sahnede, her filmde, her hikâyede iz bırakırlar.
Ve ne yazık ki; o izlerin ardındaki insanlar, kamera arkasında çoğu zaman birer hayalet gibi görülmeden, duyulmadan, değer verilmeden çalıştırılırlar.
---
“Figüran Değil, FGR”
Sektörde bu kişilere hitap bile çoğu zaman insan onurunu zedeleyici bir dildedir.
"Üç fgr gönderin. Otuz yaşlarında, esmer olsun."
İsim yok, unvan yok. Sadece üç harf: FGR.
Bir insanın emeğini bu kadar küçülten bir yaklaşım olabilir mi?
Setlerde bazen karavanlara girmeleri bile yasaktır. Dinlenmeleri gereken saatlerde yere otururlar, ya da izin verilirse bir minibüste bekletilirler. Islak mendille sarılmış bir simit, yanına bir dilim kaşar… O günkü yemekleri bu olabilir. Şikâyet ettiklerinde ise verilen cevap tanıdıktır:
“İster kal, ister git. Yerine gelecek onlarca kişi var.”
---
“Sabırla Beklemek, Ezilerek Var Olmaya Çalışmak”
Yeşilçam döneminde, figürasyon kahveleri vardı. Orada sabah erkenden sıraya dizilen insanlar, ceplerinde çay parası bile olmadan, belki bir iş çıkar ümidiyle gözlerini kapıya dikerlerdi.
Bugünse bu insanlar artık figürasyon ajanslarının ellerinde… Sadece yevmiyeye çalışan, “başkaldırmazlarsa” yeniden çağrılma ihtimalleri olan birer parça gibi görülüyorlar.
Bir sinema emekçisi şöyle anlatıyor:
> “Yıllarca çalıştım. Ama kendimizi hep setin en alt katında hissettik. Bize isim bile söylenmezdi. 'Beş figüran istiyoruz' derlerdi. Hakkımız yoktu. Ekmeğimiz kuru olurdu. Sigortamız yapılmazdı. Ve biz yine de susardık. Çünkü bir sonraki sete çağrılmak için ses çıkarmamalıydık.”
Bu insanlar sadece birkaç saniyelik görüntü karşılığı saatlerce ayakta bekler, sabaha kadar çekimlerde kalır, ama sonunda ne zaman ve nasıl ödeme alacaklarını bile bilmezler.
---
“Jenerikte Adı Olmayanlar İçin…”
Bir yapımcı yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:
> “Bir yerel işletmeden figüran hizmeti aldık. Her hafta ödemelerini düzenli olarak ajansa yaptık. Ama sonra basına bir haber düştü: 'Dizide çalıştırılan figüranlara ödeme yapılmadı.' Araştırdık, meğer ajans paraları iç etmiş. Şirket olarak biz suçlanmıştık. Hemen müdahale ettik ve mağdur figüranların haklarını teslim ettik.”
Bu örnek, sektördeki zincirin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Siz ne kadar düzgün davranırsanız davranın, sistemin diğer halkaları çürükse, tüm yapı çöküyor.
---
Bir Saygı Meselesi
Bu yazı bir isyan değil; bir vicdan çağrısıdır.
Çünkü sinema sadece başrol oyuncularından ibaret değildir.
Sahnenin kalabalığı da hikâyenin ruhunu oluşturur.
Görüntüde sessiz olanlar, hikâyenin duygusunu taşırlar.
Figüranlar sadece fon değil; birer insandır, emekçidir.
Onlara hor bakan gözleri, küçümseyici tonları, üç harflik etiketleri değil;
insanca davranışları, saygıyı, hakkaniyeti yakıştırmalıyız.
Bir gün jenerikte adı geçmeyen herkes için de alkışlar yükselirse, işte o zaman sanat gerçekten bütün olur.
Ve o güne dek bu yazı, figüranlar adına yazılmış sessiz bir çığlık olarak kalsın.