![]() |
“ANTİ-SİYONİZM” pek kullanılan bir kavram değildir. Bu konuda yaygın olarak kullanılan kavram “ANTİ-SEMİTİZM”dir. Esasen bu iki kavram aynı değildir. Anti-semitizm, anti-Siyonizm’i de kapsayan geniş bir mana ve muhtevaya sahiptir. Anti-semitizm suçlu-suçsuz, cani-masum, İsrail’in caniliklerini tasdik eden ya da etmeyen, diğer insanlara hukuk dışı yollarla zararı olan ya da olmayan, Siyonist olan ve olmayan bütün Yahudilere karşı düşman olmayı ifade etmektedir. Esasen yer kürede bütün Yahudiler, suçlu olarak düşmanlığı hak eden kişiler değildir. Meşru ve hukuki sınırlar içinde yaşayan, düşmanlık beslemeyi hak etmeyen, çok sayıda Yahudi mevcuttur. Yahudiler de, hukuki sınırlar içinde kalarak ticaret yapabilirler, şirketleşerek büyük iş ve sermaye sahibi olabilirler, ittifaklar tesis edebilirler, her türlü faaliyetlerde bulunabilirler. Yahudiler hukuki sınırlar içinde kalarak ifade hürriyetlerini kullanabilirler. Yahudiler, din ve vicdan hürriyetine sahiptirler, dinlerinin hak olduğuna inanabilirler, dinlerini öğrenebilirler, dini gerekleri yerine getirebilirler, ibadetlerini yapabilirler. Burada masumiyetin ve meşruiyetin ölçütü, başkalarına zarar vermemek, açık ve mevcut tehlike teşkil edecek şekilde dini telkin ve tebliğlerde bulunmamak, şiddeti önermemek, şiddete yönelmemektir. Bu tür Yahudilere karşı anti-semitizm tutumu içinde olmak, insan hakları, din ve vicdan hürriyeti ile çelişir. Her bir insan gibi, bu Yahudilerin de her türlü insan hakları mevcuttur. Bunlara başta hayat hakkı olmak üzere her türlü insan haklarının tanınması, saygı gösterilmesi, düşmanlaştırılmaması, dışlanmaması insan olmanın zorunlu bir gereğidir. Bu konuda bir Yahudi ile bir Müslümanla, bir Hristiyan ya da diğer kişiler arasında haklara sahibiyet ve hakların korunması açısından hiçbir fark yoktur. Bir Müslümanı haksız yere öldürmekle bir Yahudi’yi ya da Hristiyan’ı haksız yere öldürmek ya da haklarını gasp etmek arasında hiçbir fark yoktur. Seküler laik hukuk açısından da bu böyledir, İslam hukuku açısından da bu böyledir. Nitekim Kur’an’da yer alan “Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibi olur (Maide Suresi, 32. ayet)” ayetin kapsamına, Müslümanlar yanında diğer bütün insanlar da dâhildir. Çünkü bu ayette, “Kim, haksız yere bir MÜSLÜMAN’ı öldürürse” denmiyor, “kim haksız yere bir İNSANI öldürürse” deniyor. Burada “İNSAN” kelimesi sadece Müslümanları değil Yahudiler de dâhil bütün insanları kapsıyor. Nitekim tarihte Osmanlı Devleti sınırları içinde binlerce Yahudi, Hıristiyan ve diğer din mensupları, hukukun dışına çıkmadıkları sürece tam emniyet içinde yaşadılar. Hatta Hz. Muhammed (SAV) zamanında, Medine Sözleşmesinin taraflarından biri de Yahudilerdi. Yahudiler, Hz. Muhammed (SAV) zamanında Medine Sözleşmesi hükümlerine uygun yaşadıkları sürece emniyet içinde Müslümanlarla birlikte yaşadılar. Bazı Yahudi kabileleri Medine Sözleşmesini ihlal ettikleri zaman sürgün edildiler, bu Sözleşmeye aykırı hareket etmeyen Yahudiler, Müslümanlarla birlikte yaşamaya devam ettiler. İnsan Olmanın Zaruri Bir Gereği Olan Bazı Davranışlar Burada “insan olmak” sözünü biraz açmak isteriz. İnsan kelimesiyle “VİCDAN” sahibi olan insanı kastediyorum. Çünkü vicdanı olmayan bir kişi, insanlara zarar vermek noktasından canavarlardan çok daha tehlikelidir. Vicdan sahibi bir kişinin sahip olduğu vasıflardan biri “ÂDİL” olmaktır. Vicdanın bizzat kendisi esasen adaleti gerçekleştiren deruni (içsel) bir terazidir. Geniş manada vicdan‚ kişiyi, kendi ya da başkalarının davranışları hakkında “adalet” ve “ahlâkî değerler” ölçütünde bir muhakeme ve yargılamada bulunmaya iten, kişinin davranışlar hakkında kendi ahlakî değerleri terazisinde tartarak doğrudan ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan manevî ve derunî (içsel) bir güçtür. Vicdanı tamamlayan kavram ahlaktır. Ahlaki kaidelere riayet etmeyenlerin adalet ve vicdan terazisi de olmaz. Ahlaksız kişi, vicdan ölçütünde bir tartım yapamaz. Adaletsiz, ahlaki değerlerden mahrum, vicdanı tefessüh etmiş kişilerden her türlü kötülük gelebilir. Ya da bu kişiler her türlü kötülükleri, zulümleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları yapanları da onaylar. Vicdan, adalet ve ahlaki değerlerle mücehhez (donanımlı) insan olmanın bir gereği zulüm yapmamak, yapılan zulümleri alkışlamamak, desteklememek, onaylamamaktır. Bu vasıflara sahip olan bir insan, bebeklerin katledilmesini kesinlikle tasvip etmez. Bu insan, bebekleri, çocukları, savunmasız insanları terörist olarak değerlendirerek katletmez. Vicdanlı bir insan dediğimizde, adalet ve ahlaki değerlerle donanımlı kişiyi kastediyoruz. Vicdan sahibi bir insan, soykırım ve insanlığın katledilmesi mahiyetinde gayr-ı insani fiilleri yapmaz, yapılmasını reddeder, kınar, ona içinden kin ve düşmanlık besler; kesinlikle onunla insani ve dostane ilişkiler kurmaz. Vicdan sahibi bir insan, hastaneleri, ibadethaneleri, eğitim kurumlarını tahrip etmez; Vicdan sahibi bir insan, masum zavallı perişan aç sefil insanların gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına mani olmaz, mani olanları desteklemez, onlara muhabbetle bakmaz. Vicdan sahibi bir insan, masum, savunmasız bebekleri, çocukları, anneleri, babaları, yaşlıları önce güvenli yerlere gönderip sonra da onların başlarına bombalar yağdırmaz, katliamlar yapmaz, bunları yapanlarla işbirliği yapmaz. Vicdan sahibi bir insan, İsrail’in Gazze’de yaptıklarını kesinlikle yapmaz, yapanları hoş görmez, hatta onlara en derin duygularla kin ve husumet besler, onlara düşman olur. Bir kişi, zulmü alkışlıyor, soykırımı destekliyor, savunmasız masum bebeklerin, çocukların, kadınların, erkeklerin, yaşlıların acımasızca katledilmesine ses çıkarmıyor, destek veriyorsa, bu kişi, vicdandan, ahlaktan, haktan ve adaletten mahrum demektir. Aslında bu kişi canavarlardan daha dehşetli hale gelerek insanlığı bilerek ve isteyerek terk etmiş demektir. Anti-Siyonizm’i İnsani Olarak Lüzumlu Kılan Sebepler. Gazze’de yaşananlar, esasen bir soykırımdır; insanlığın katledilmesidir. Vicdan sahibi birisi ne bunları yapar ne de yapılmasını tasvip eder, onaylar. Bu katliamların, soykırım fiillerinin, insanlığı hedef alan cinayetlerin gerisinde “Siyonizm düşüncesinin fiiliyata aktarılması” yer almaktadır. Önce Siyonizm’in, insanlık dışı, vahşi kimliğini belirlemek isteriz. Çünkü yaşanan hadiseler Siyonizm’in bu kimliği bilinmeksizin, bu kimlikten bağımsız olarak anlaşılamaz. Ateşli bir Siyonist olan Israil Zangwill’e göre, “YAHUDİ’ler diğer ırklara karşı AHLÂKÎ AÇIDAN ‘ÜSTÜN’ bir IRKTIR”. Siyonizm, bu şekildeki anlaşılışı yönüyle Hitler’in Nasyonal Sosyalizmi ile benzerlik arz etmektedir. Gush Emunim ve diğer Yahudi Köktendinci tarikatlara göre, Yahudilerle Yahudi olmayanlar tamamen farklı türlerdir (insanlarla insan dışı yaratıklar gibi); Yahudiler, Yahudi olmayanlardan kesinlikle daha üstündür ve radikal olarak farklı bir ahlâkî koda tabidirler. Haham Menachem Mendel Schneerson’a göre, “Bir Yahudi’nin bedeni, dünyanın tüm uluslarının bedeninden farklıdır. Vücudun iç kalite farkı, o kadar büyüktür ki, bedenler tamamen farklı türler olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle Talmud (Yahudi gelenekte Eski Ahit sonrasında ikinci sırada yer alan kurallarla ilgili yorumlayıcı ve açıklayıcı yazıların derlendiği kitap), Yahudi olmayanların bedenleri hakkında (Yahudilerin bedenlerinin aksine) ‘halahik’ (Yahudi din hukuku) bir tutum farkı olduğunu belirtmektedir; onların bedenleri beyhudedir. Ruhla ilgili olarak daha da büyük bir fark vardır. İki zıt ruh türü vardır; Yahudi olmayan bir ruh üç şeytani katmandan gelirken, Yahudi ruhu kutsallıktan gelir”. Burada, Hitler’in Nazi felsefesinden daha dehşetli bir felsefi anlayış söz konusu. Bu anlayışa göre, insanlar diğer hayvanlar üzerinde nasıl bir yetki ve tasarruf sahibi ise mesela insan kendisinden farklı türler olan koyunu, danayı, tavuğu kesebiliyor, haşere olarak nitelenen canlıları itlaf edebiliyorsa, Yahudileri diğer insanlardan üstün gören Siyonistler de, insan haklarını onlara layık görmemekte, kendi menfaati olduğu durumlarda, tıpkı haşerelerin yok edilmesinde olduğu gibi, diğer insanları yok etmeyi kendilerine bir hak bilmektedirler. Yahudi ırkının diğer insanlara üstünlüğünü savunan bu görüşler, Siyonizm’in temelini, özünü ve ruhunu teşkil etmektedir. Siyonizme göre, Yahudiler kendilerinden farklı türler olan diğer ırklara karşı üstünlük tesis etmek için onlarla sürekli rekabet ve mücadele ediyorlar. Burada hiçbir hukuki kayıt tanımayan, kendi menfaatlerini haksız da olsa korumayı amaçlayan, hakka değil güce dayanan, canavarca bir felsefi anlayış söz konusudur. Siyonist’lerin diğer ırklara karşı yürüttükleri üstünlük mücadelesinde ve savaşında, temel belirleyici ölçüt, hakkın korunması değil, gücün üstünlüğünün sağlanması, tahakküm tesis edilmesidir. Yani bu anlayışa göre, haklı olan güçlü değil, güçlü olan mutlak haklıdır. Bu anlayışta, Yahudilerin menfaatlerinin korunması için (meşru ya da gayrı meşru her türlü güç kullanımı) meşru, olağan, doğal, insani görülmektedir. Bu felsefeye göre, Siyonist’ler, Gazze’deki masum insanları, bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları katletmeyi, bir insan türünün katledilmesi olarak görmüyor; insanlara zarar veren sivrisineklerin itlaf edilmesi (toplu olarak yok edilmesi) gibi görüyor. Bu sebepledir ki, Siyonistler acımasızca, Gazze’deki katliamları gerçekleştiriyorlar, zayıf gördükleri Suriye’yi bombalıyorlar, İran’a saldırılar düzenliyorlar. Burada, Siyonistler için önemli olan düşman olarak gördüklerine gücünün yeteceği bir ortamın mevcut olmasıdır. Bu ortam oluştuğunda, hiçbir hak ya da hukuki gerekçeye lüzum görmeksizin öldürücü saldırılar, işgaller, katliamlar gerçekleştirmekten kaçınmamaktadırlar. İmkân ve ortam bulduğunda ve gücü yettiğinde kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayan, bu bağlamda Gazze’deki bir günlük, beş günlük, bir yaşındaki bebekleri, seksen doksan yaşında yaşlıları gözünü kırpmadan katletmeyi kendisi için bir hak bilen, uluslararası hukuku yok sayarak kendisi için güvenlik tehlikesi teşkil ettiğini söylediği ülkeleri rahatça bombalayan, binlerce masumu katleden, milyonlarca insanı, Gazze’li Müslüman olduğu için mutlak olarak açlığa mahkûm eden Siyonistlerde vicdan, adalet, hak, hukuk, ahlak yoktur. Hitler’in felsefesine, rejimine ve katliamlarına düşmanlık beslemek ne kadar âdil, vicdanlı, ahlaklı, hakkı üstün tutan insan olmanın bir gereği ise, Yahudi olmayanları insan olarak görmeyen, kendilerini diğer ırklardan üstün görerek Hitlerci felsefenin Yahudi versiyonunu ortaya koyan, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayan Siyonistlerin gerçekleştirdikleri katliamlara düşmanlık, kin ve nefret beslemek de “İNSAN OLMANIN ZORUNLU BİR GEREĞİDİR”. Bazıları düşmanlık beslemenin hoş görülen bir davranış olmadığını söyleyebilirler. Fakat kendilerinden olmayanların yaşama hakkını yok sayan, adaleti cehennem ateşinde yakan, vicdanı kömürleştirerek yok eden, sahip olduğu gücü hukuku yok etmek üzere kullanan Siyonistlerin, hiçbir meşruiyeti olmayan katliam fiillerine muhabbetle yaklaşmak, kin, nefret ve düşmanlık beslememek, insanlıktan çıkmak, vahşi bir canavara dönüşmektir. Hiç kimse kusura bakmasın, vicdanlı bir kişi olarak, bana, “Hitler’in katliamlarına düşmanlık besle ama Siyonistlerin katliamlarına sevgiyle, hoşgörüyle yaklaş” demesin. Hitler’in gerçekleştirdiği Holokost ne ise Siyonistlerin Gazze’de Müslümanlara karşı gerçekleştirdikleri de aynı şeydir. Hakkı, hukuku, adaleti savunan vicdan sahibi biri olarak, Hitlerin katliamlarına düşmanlık beslemekle Siyonistlerin katliamlarına düşmanlık beslemek arasında hiçbir fark yoktur. Kısaca belirtmek gerekirse “ANTİ-SİYONİST OLMAK, YANİ SİYONİSTLERİN SOYKIRIM TEŞKİL EDEN KATLİAMLARINA KARŞI DÜŞMANLIK BESLEMEK, İNSAN OLMANIN ZORUNLU BİR GEREĞİDİR”. Bu sözün aksini savunmak, “SİYONİSTLİKLE, VİCDANSIZLIKLA, ZULÜMLE, ADALETSİZLİKLE, HAKSIZLIKLA, CANAVARLAŞMAKLA EŞ ANLAMLIDIR”.