![]() |
Vicdanla Alakalı Bazı Sözler Gündelik hayatta sürekli şu sözlerle karşılaşırız: Bu insanda vicdan, merhamet kalmamış. Zerre kadar vicdanı olan bu işi yapmaz. Vicdan bunun neresinde? Allah sana vicdan, merhamet versin! Ne vicdanlı adam ama! Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. İnsanlık için en tehlikeli güç “vicdan freni” olmayan güçtür. Hiçbir vicdan sahibi, haksızlık karşısında susmaz; susarsa, vicdanı yanmış demektir. Ahlak ve adaletin kılavuzu vicdandır. Haklı haksız gözetilmeksizin salt menfaatin söz konusu olduğu yerde vicdan susar. En mükemmel adalete, vicdan terazisinde tartarak ulaşılır. Vicdan, hakkı batıldan ayıran en yanılmaz hâkim ve hakemdir. Kötülerin cehennemi, vicdanlarıdır. Vicdansızların, en büyük keyif ve eğlencesi zülüm ve haksızlıktır. İnsanı fırtınalı, dağdağalı hayatta sahil-i selamete çıkaracak olan kılavuz vicdanıdır. Vicdansızlar, haksızlık ve katliamlar karşısında acı çekmezler, bilakis haz alırlar. Haksızlığa karşı susanlar, vicdan yargılamasında haksızlık yapanlar kadar suçludurlar. Vicdanla alakalı daha başka sözler de vardır; ama şimdilik bunlarla yetineceğiz. Vicdan Yargılaması Vicdan, insanın iç muhasebe ve yargılama yapmasını sağlayan manevî, derunî bir güçtür. Vicdan, insanın içinde olan bir meleke, bir manevi kuvvettir. Vicdan, somut, maddi, gözle görülebilir bir nesne değildir. Vicdanın varlığı, yaşayarak ve yaşanarak, ruhen hissederek anlaşılır. Bu manevi kuvvetin görevi, hayrı şerden, fazileti rezaletten, zalimliği, caniliği, katliamları adaletten, haklıyı haksızdan ayırmak, kişiyi hayra yöneltip şerden ve kötülüklerden alıkoymaktır. Kişi haklıyı haksızdan, hayrı şerden, adaleti cinayetten ayırmıyorsa, haksızlığı, adaletsizliği olağan görüyor ya da bunlara tepki vermiyorsa, vicdanı yanmış demektir. Kişi, vicdanıyla, kendisinin veya başkalarının davranışlarının, insani ve ahlâkî değeri hakkında hüküm verme ve yargıda bulunma melekesine sahip olur. Yani insan, hadiseleri vicdan terazisinde tartar. Bu terazi kesinlikle yanılmaz. Bu terazide yapılan tartım neticesinde, bazı fiil, tutum ve davranışlar, kötü, haksız, zalimane olduğu anlaşılır ve mahkûm edilir, bazı fiil, tutum ve davranışlar da insanlık hayrına, iyi, güzel, faydalı görülür ve tasvip edilir, methedilir, hep böyle olması arzu edilir, önerilir. Vicdan insana iki tür yükümlülük yükler. Birincisi, vicdan‚ kişiyi, kendi davranışları hakkında, ahlakî ve insani değerlerle şekillenen adalet ölçeğinde bir yargıda bulunmaya iter. İkincisi, vicdan, kişiyi, diğer insanların davranışları hakkında da ahlakî ve insani değerlerle şekillenen adalet ölçeğinde bir yargıda bulunmaya iter. Vicdan, birinci yönüyle, insanı, kötü, şerli, ahlaki olmayan, zalimane işleri, fiilleri, tutum ve davranışları yapmaktan alıkoyar. Vicdandan mahrum olan kişiler, bu fiilleri yapmaktan çekinmezler. Mesela, gariban bir insanla karşılaşan birisi, vicdandan mahrumsa, elinde ne var ne yok alır, bir tekme vurur, perişanlığa, sefalete yuvarlar, hatta direnirse ona zarar verir, belki de canavarca zevk alarak onu katleder ya da ona işkence, eziyet eder. Vicdanlı kişi ise imkânı varsa ona yardım eder, imkânı yoksa da en azından zararı dokunmaz, o kişinin acınası haline üzülür, içinden o kişi için iyi dileklerde bulunur. Vicdan, ikinci yönüyle, insanın, başkalarının kötü, şerli, ahlaki olmayan, zalimane işleri, fiilleri, tutum ve davranışları karşısında tepki vermesini sağlar. Vicdan insanı haksızlık karşısında susturmaz; kişiyi, ya eliyle engel olmaya çalışarak ya diliyle haksızlığı tüm dünyaya ilan ederek, kınayarak, onu yaptığı haksızlığa pişman ederek, ya kalbiyle buğzederek tepki vermeye zorlar. Haksızlıkları, katliamları, sessizce izleyenler, vicdanlarını yitirmiş, zalimlerin suç ortağı olmuş demektir. Vicdanı yanmış kişi, “bana değmeyen yılan bin yaşasın”, “işime yarayan zulüm de olsa tepki vermem”, “menfaatime uygun zulüm iyidir” mantığı ile tepki vermekten kaçınır. Vicdansızlığın en tehlikeli hali, haksızlıkların, katliamların desteklenmesidir. Katliamların desteklenmesini en dehşetli hale getiren de, adalet, eşitlik, hukuk devleti, insan hakları, demokrasi, hürriyet, insan onuru, vicdan gibi değerlere hakiki ve sahici manada sahip olduğunu iddia eden kişilerin, devlet yöneticilerinin, bütün bu insani değerleri yok eden katliamları, haksızlıkları, zulümleri desteklemeleri, yapmalarıdır. Mesela bir ülkeyi haksız yere işgal etmek, insanlarını haksız şekilde evinden, barkından, yerinden yurdundan kovmak, haklı olarak vatanlarını terk etmeyenleri, haksızlığa karşı direnenleri, çocuk-kadın, silahlı-silahsız ayrımı yapmaksızın katletmek, insanlık cinayetidir, insan haklarının, onurunun yok edilmesidir, vicdanın yerini en acımasız vicdansızlığın almasıdır. Bir bebeği, hem de keyif alarak katletmek, vicdanı yok olmuş canavarca bir davranıştır. Bu kişinin masum bir ceylanı canavarca parçalayıp etini yiyen sırtlandan, Arslan’dan, kaplandan farkı yoktur. Bizim Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle bir ayet vardır: “Bir insanı haksız yere öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir” (Maide, 32). Aslında bu ayet, tam da vicdanın adalet ölçüsünü veriyor. Nihai olarak ifade etmek gerekirse, haksızlıkları, zulümleri, katliamları, canavarca insanlığa karşı işlenen cinayetleri destekleyenlerin, bunlara karşı sessiz, sedasız seyirci kalanların vicdanları yoktur; yanmış, bitmiş, kül olmuş demektir. Gazze’de Yok Olan İnsanlık Vicdanı İsrail, Gazze’de tüm insanlığın gözleri önünde büyük ekseriyetini bebeklerin, çocukların, kadınların ve gariban erkeklerin oluşturduğu on binlerce, savunmasız insanları hunharca katlediyor. Evlerini, ibadethanelerini, okullarını, hastanelerini, kısaca insanca yaşayabileceği her türlü imkân ve ortamı yok ediyor, her türlü insani yardımları engelliyor. İnsanlar, haksız yere ya yok ediliyorlar ya da cehennemi bir hayata mahkûm ediliyorlar. Kısaca Gazze’de inanç temelli soykırımın en vahşicesi gerçekleştiriliyor. İsrail vahşice ve zalimce yaptığı katliamlarda hiçbir sınır tanımıyor. Esasen bu zulümlere, adaletsizliklere, katliamlara, sürgünlere karşı tepki vermek, vicdanın zorunlu bir gereğidir. Yani bir kişi bunlara tepki vermiyorsa, vicdanını kaybetmiş demektir. Hele ki bir de bunlara destek veriyorsa, artık vicdansızlık canavarlığa dönüşmüş demektir. Bu durumda, katil ile destekleyen birlikte haksızlıkların faili demektir. Sözüm ona insan hakları şampiyonu, vicdanlı olmak konusunda kendilerini herkesten üstün gören Batılı yöneticiler ve milyonlarca Batılı sivil insanlar, kuruluşlar bu katliamları tepkisiz olarak izliyorlar. Ya da açıkça veya içlerinden sevinerek destekliyorlar. Bu tepkisizlik maalesef çoğu İslam ülkelerinde de söz konusudur. Sanki bir güç, onların basiretlerini bağlamış, gözlerini kör etmiş, dillerini lal etmiş. Ya da bu insanlar, inançlarının ve vicdanlarının ikazlarına karşı direnç göstererek, pısırıklaşarak, duyarsızlaşarak, bu katliamlara razı görünüyorlar. Bir kısmı, vicdan kaybını örtmek için, bu mazlumlara çeşitli bahanelerle haksızlıklar atfediyorlar, bu zulümleri hak ettiklerini düşünüyorlar, söylüyorlar, bu bağlamda katliamlara sessiz ya da sesli destek veriyorlar. Müslüman görünümlü bu kişilerin Müslüman olmayan zalimlerden hiçbir farkı yoktur. Bazı Müslümanların da sadece dua etmek, Allaha yakarmak, zulmü diliyle, sözleriyle, yazılarıyla tüm dünyaya ilan etmek ellerinden geliyor. Asıl hazin ve dehşetli olan, Müslüman ülke yöneticilerinin bu katliamlar karşısında suskun kalmaları, bazılarının bu haksızlıklara destek vermeleridir. Benim nazarımda, bunların bu haksızlıklardan mes’uliyet noktasından İsrailli yöneticilere destek veren Batılı sömürgeci, işgalci devletlerin yöneticileri arasında hiçbir fark yoktur. Müslümanlar dağınık kaldıkça, şerre, katliamlara karşı ittifak ve ittihad etmedikçe, katliamlar devam edecek, bu ittifaksızlık ve ittihadsızlığa sebep olan yöneticiler ve insanlar da bu katliamlardan sorumlu olacaklardır. Öyle anlaşılıyor ki, İnsanoğlunun büyük ekseriyeti, vicdanları yanmış, bitmiş kül olmuş olmalı ki, bu zalimane hadiseleri tepkisiz, duyarsız bir şekilde izliyorlar, bir kısmı güçlü şekilde destekliyor. Gazze’de yaşananlar bir gerçekliği ayan beyan ortaya çıkardır; o da şudur: Artık, Amerika ve diğer işgalci sömürgeci Batılı ülkelerin insan hakları, adalet, eşitlik, hukuk devleti, insan onuru gibi sözlere sahip olmaktan bahsetmeye kesinlikle hakları yoktur. Masum bir insanı katleden bir kişinin haklı olduğunu ilan etmesi ile bu katliamları yapıp ya da kayıtsız şartsız destekleyip de insan hakları, adalet, vicdan ve diğer insani değerlerden bahsetmesi arasında hiçbir fark yoktur. Son bir belirleme daha yapalım. Bugün hem İslam Dünyasında hem de Batılı ülkelerde, inanç ayrımı olmaksızın, vicdan ile vicdansızlık mücadelesi yaşanıyor. Vicdan sahibi Hıristiyanlar da, Müslümanlar da diğer din ve felsefi inanç sahipleri de Gazze’deki vicdansızlıklar karşısında tepki veriyorlar. Bazıları gösteri yürüyüşleri ile, bazıları yazılarıyla, sözleriyle, bazıları kalben buğzederek, dua ve niyaz ederek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Dünya’da Vicdanlı insanlar güçlü olarak söz sahibi olmadıkça, galip gelmedikçe, âdil, insancıl görünen ikiyüzlü, münafık zalimlerin zulümleri devam edecektir. Bir söz daha söyleyelim: “Küfür devam eder, ama zulüm devam etmez”. Zalimlerin zulümleri elbet bir gün sona erecektir, umarım bu beklenen akıbet uzun sürmez. Çünkü vicdanlı insanların ilanihaye devam edecek zulümlere dayanma gücü kalmadı. Vicdan ve adaletin galip gelmesi, zulümlerin son bulması dileğiyle…