Bir Emeklinin Huzurevindeki Sessiz Çilesi!
Tuğrul Sarıtaş

Bir ömür…

Dile kolay; kimi zaman omuzlarımda taş gibi bir memleket, kimi zaman avuçlarımda torunlarımın gülüşü...

Şimdi herkes gitti, derdim kaldı.

Otuz altı yıl boyunca gündüz gece çalıştım...

Şimdi ise bir huzurevinde, sessizliğin en tok haliyle baş başayım.

İnsan emekli olunca dinlenecek sanıyor!

Oysa emeklilik; bir köşeye atılmak değilse, nedir?

Dışarıda hayat akıyor, içeriye ise ancak yankılar düşüyor. Sanki her gün biraz daha unutuluyorum!

Adım “amca”ya, bazen sadece “odadaki yaşlı”ya dönüşüyor.

Buradaki çoğu dostumun gözü camda. Gelen yok.

Oğlumuz aramaz, kızımız gelemez, torunlarımız bizi tanımaz hale gelir. Oysa biz onlar için ömrümüzü verdik.

Şimdi çay saatini iple çekmek, haftada bir gelen gönüllülerin yüzüne bakarak hasret gidermek kaldı bize.

En çok da geceleri ağır geliyor. Başımı yastığa koyduğumda, yılların biriktirdiği her şey bir bir diziliyor gözümün önüne...

Kalabalık aile sofraları, eşimle sahilde yürüyüşler, ilk maaşımı aldığım gün…

Ve ardından huzurevinin soğuk duvarlarına çarpan yalnızlık.

Kimseye sitemim yok. Hayat böyleymiş diyorum.

Ama bilinsin isterim:

Emeklilik bir kenara bırakılmak değil, el üstünde tutulmak olmalı. Bizler, bu ülkenin taşını toprağını sırtlamış nesiliz. Unutulmamak en büyük ödülümüz olurdu.

Yarın sabah belki yine bahçede tek başıma oturacağım. Elimde bir fincan çay, içimde koca bir hayat.

Ve belki içimden bir dua:

“Allah kimseyi evladından, evini yuvasından ayırmasın.”



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/bir-emeklinin-huzurevindeki-sessiz-cilesi/7906