6’lı masa bu şiarla kuruldu. Zafere giden her yol mübah deyip bir araya geldiler…Tek başına hiçbir şey olamayanlar birleşip tek bir ‘düşmana’ savaş açtılar. Öyle bir birliktelik ki kendilerini milliyetçi diye tanımlayanlar bölücülerle aynı masadalar… İslamcılar laiklerle el sıkışıyorlar. Dün başörtüsünü yasaklayanlarla, başörtüsü özgürlüğü için meydanlara çıkanlar aynı masadalar. Dün ortak düşmanın hükümetinde başbakanlık, ekonomi bakanlığı yapmış olanlar bugün aynı masadalar. Hatta “Atatürk’ün askerleriyiz” diyenler, Kuvay-i Milliye’yi dillerinden düşürmeyenler terör örgütünün siyasi temsilcilerine 3-5 oy için bakanlık vaad ediyorlar. Adalet adalet diyorlar kendi içlerinde bile adaleti sağlayamıyorlar. İlle de liyakat diyorlar liderlik vasfı olmayanları liderlik koltuğuna oturtuyorlar. “Yolsuzlukla mücadele edeceğiz” diyorlar yönettikleri belediyelerdeki yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkıyor. İktidarı ele geçirmek için veremeyeceği taviz olmayanların iktidarda kalmak için de veremeyecekleri taviz yoktur… Velhasıl düşmanımın düşmanı her zaman dostum değildir, zafere giden her yol da mübah değildir.
Daha da ileri gidip savaştıkları ‘düşmanla’ bir zamanlar dava arkadaşlığı yapan bir ismi Cumhurbaşkanı adayı olarak tartışmaya açıyorlar.
Demokrasiyi, özgürlükleri dillerinden düşürmüyorlar ama parti içi demokrasiyi bile sağlayamıyorlar.
Rakiplerine buldukları her fırsatta ‘diktatör’ yaftasını yapıştıranlar iş kendilerine geldiğinde ‘ya benimlesiniz ya da yolumdan çekilin’ diyebiliyorlar.
“Herkes aday olabilir” diyerek özgürlük söylemlerinde bulunanlar iş kendi partilerinden birisinin adaylığına geldi mi dolaylı olarak ön kesebiliyorlar.
İktidar olabilmek için onbinlerce masumun katili PKK’ya terör örgütü diyemeyenlerle, Öcalan’ın heykelini dikeceklerle, Türk halkını tükürüğüyle boğacaklarla, sırtını YPG’ye PYD’ye dayayanlarla iş birliği yapıp onlardan medet umuyorlar.