YENİ ANAYASA: BAŞKANLIK SİSTEMİ Mİ GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM Mİ (2)?
Adnan Küçük

 

 

Bir önceki yazımızda, muhalefet partilerinin yeni Anayasada yer almasını önerdikleri “güçlendirilmiş parlamenter” sistem konusunu değerlendirmiştik. 
Bugünkü yazımızda, Cumhur İttifakının yeni anayasada “başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) hükümet sistemi”nin mutlaka yer alması gerektiği yönündeki önerisini değerlendireceğiz.
Türkiye’de Başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) Hükümet Sistemine Geçiş
Türkiye’de Başkanlık sistemini ilk savunan parti, Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın kurucu genel başkanlığını yaptığı Milli Nizam Partisi’dir. 26 Ocak 1970’te kurulan bu partinin programında başkanlık sistemine açıkça yer verilmiştir. Bu Partinin programında şu ifadeler mevcuttur: “İcra organının daha kudretli olması ve süratli çalışabilmesi için …icraî organın düzeninin ‘başkanlık sistemi’ne göre tanziminin yapılması gerekmektedir”.
MHP’nin kurucu Genel Başkanı Merhum Alparslan Türkeş de, “Milli Doktrin 9 Işık” isimli kitabında başkanlık sistemine ilişkin önerilerde bulunmuştur. Bu eserde bilgiler yer almaktadır: “…tarih ve töremize uygun olarak, ‘başkanlık sistemini’ savunuyoruz. …parlamenter hükümet sistemi yerine Başkanlık Sistemi’ni getireceğiz”.
Benzer şekilde Büyük Birlik Partisi’nin Kurucu Genel Başkanı Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na göre, Ülkenin siyasî yapısının yönetebilen demokrasi gücünü kazanabilmesi için gerekiyorsa “başkanlık sistemi”ne geçilmelidir.
1981 yılı öncesinde CHP, sonraki yıllarda DSP Genel Başkanlığı yapan Merhum Bülent Ecevit, uzun süre CHP’nde Milletvekilliği, bakanlık ve üst düzey görevlerde bulunan Merhum Kasım Gülek, DYP eski Genel Başkanı Tansu Çiller, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevlerini yapan Merhum Süleyman Demirel ve Merhum Turgut Özal ve halen Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sistemini savunmuşlardır. 
Erdoğan’ın başkanlık sisteminin getirilmesi yönünde öneride bulunması üzerine, bu öneriye çeşitli çevrelerden sert tepkiler verilmiştir. Hatta geçmişte başkanlık sistemini savunan bazı akademisyen ve siyasetçiler de, derhal başkanlık sistemine karşı cephede yer almışlardır.
Bütün bu katı karşı çıkışlara rağmen, 21.01.2017 günü TBMM’nde, 16.04.2017 günü de %51,41 çoğunlukla referandumla kabul edilen 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) sistemi benimsendi. Hukuken ve fiilen başkanlık seçimine geçiş, 24.06.2018 günü birlikte yapılan TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra olmuştur.
Yeni Hükümet Sistemi, Başkanlık Sistemi mi, “Neverland Hükûmet Sistemi” mi?
AK Parti ile MHP’li yöneticilerin 2017 Anayasa değişikliği metni üzerinde yaptıkları görüşmelerde yeni hükümet sisteminin adı “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak belirlendi. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”, bazı yazarlar tarafından benimsenerek kullanılırken, bazı yazarlar dünya literatüründe böyle bir hükümet sisteminin olmadığı yönünde görüşler ortaya koydular. Bazıları “Türk tipi başkanlık”, “Türkiye’ye özgü başkanlık” sistemi şeklinde nitelemeler yaparken, bazıları da, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”nin başkanlık sisteminden farklı, “kuvvetlerin cumhurbaşkanında toplandığı bir hükümet sistemi” olduğu yönünde vurgular yapmışlardır. Kemal Gözler’e göre, Türkiye’de benimsenen hükûmet sisteminin başkanlık sistemiyle bir alakası yoktur! Bu hükûmet sisteminin başkanlık sistemi olduğu iddiası muazzam bir yalandır. Bu sisteme “kuvvetlerin Cumhurbaşkanının elinde toplandığı kuvvetler birliği sistemi” ismi verilebilir. Kuvvetler Cumhurbaşkanlığında toplandığı için kuvvetler ayrılığı yanında, hürriyetlere, demokrasiye ve anayasaya elveda edilmektedir. Bu sistem, şimdiye kadar görülmemiş, bilinmemiş, duyulmamış bir sistemdir. Bu hükûmet sistemine isimi olsa olsa “Neverland hükûmet sistemi”dir. 
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak ifade edilen bu sistemin esasen başkanlık sisteminden farklı bir başka sistem olmadığı kanaatindeyim. Türkiye’de uygulanan hükümet sistemi, esasen başkanlık sisteminden farklı olmadığı için, genel kullanımla uyumlu olarak “başkanlık sistemi” adlandırmasını kullanacağım. “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adlandırması bu sistemi “başkanlık sistemi”nden farklı kılmamaktadır.
Başkanlık Sistemine Karşı Yürütülen Sert Karşı Çıkışlar
2017 Anayasa değişikliği ile ülkemizde benimsenen hükümet sistemi genellikle ABD’deki sistemle kıyaslanarak eleştirilmektedir. Bu eleştirilerin bir kısmı koyu bilgi hatasına dayanmakta, bir kısmı da, gerçekliğin tamamen çarpıtılması şeklinde kendini göstermektedir. 
Ağır şekilde eleştirilen konularından önemli olan birkaçı kısaca şu şekilde sıralanabilir.
(1) Tek adam rejimi iddiası. Bu sistemi eleştirenlerin argümanlarından biri, “bütün yetkilerin Cumhurbaşkanında (tek adamda) toplandığı” yönündeki iddialardır. 
Bu ağır eleştirel iddianın, başkanlık sisteminin kurumsal yapısı ile uyumluluğu yoktur. 
Anayasamızda Cumhurbaşkanının yetkileri sayılmıştır. Bunlar, başkanlık sistemi ile uyumlu olarak yürütme alanına giren yetkilerdir; yasama ve yargının alanına yönelik yetki tecavüzleri yoktur. Yasama yetkisi TBMM’ye, yargılama yetkisi de yargı mercilerine aittir. 
Hem saf başkanlık sisteminde, hem de başta ABD olmak üzere başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerin bir çoğunda yürütme yetkisi başkana aittir. Saf başkanlık sisteminin asli gereklerinden biri de, yürütmenin tek kişiden oluşmasıdır; yürütme yetkisi Başkan’a aittir. Bu sistemde, parlamenter sistemde Bakanlar Kurulunun sahip olduğu bütün yetkiler de başkana aittir. 
Her ne kadar “tek kişilik yürütme” belirlemesi söz konusu ise de, başkan, yürütme yetkisini tek başına kullanmaz, esasen böyle bir uygulama fiiliyatta mümkün değildir; başkan, yürütme yetkisini bakanları ile birlikte kullanır; “başkanlık sisteminde başkan, kollektif bir yapıya sahip olmayan hükümete başkanlık eden ve onu yöneten, sevk ve idare eden” kişidir. 
Bu sebepledir ki başkan, cumhurbaşkanı olmanın yanı sıra, aynı zamanda kollektif bir yapılanmaya sahip olmayan hükümetin (kabine) de başkanıdır. Başkan, hem cumhurbaşkanlığı, hem de başbakanlık işlevlerini birlikte yerine getirir. 
Yürütme faaliyetlerinin yerine getirilmesinde, parlamenter sistemden farklı olan temel husus şudur: Parlamenter sistemlerde bazı kararlar tek başına devlet başkanı tarafından alınır, bazı kararlar üçlü kararnameler ya da çoklu imzalarla alınan kararlar (karşı imza kuralı) şeklinde alınır, bazı kararlar da Bakanlar Kurulunda müzakere edildikten sonra, bakanların tamamının imzalaması yoluyla alınan kararların (kollektif yapılı olan Bakanlar Kurulu kararı) Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanması ile alınır. Bazı kararlar da bakanlıklar tarafından alınarak uygulanır.
Saf başkanlık sisteminde başkan, parlamenter sistemdeki Cumhurbaşkanının ve başbakanın yetkilerine birlikte sahip olduğu için, yürütmenin en etkin aktörüdür. Bakanlar Kurulu kararı ya da karşı imza kuralı olmadığı için, üçlü ya da çoklu imzalar yoluyla kararların alınması yönünde uygulamalar yoktur. Kararlar, ya başkan tarafından doğrudan alınır, ya da bakanlarla istişarî mahiyette yapılan müzakerelerden sonra tek başına başkanın imzası ile alınır. Bakanlar, kurul halinde, parlamenter sistemlerdeki gibi kollektif mahiyette bütün bakanların imzasını taşıyan kararlar alamaz. Bakanları yetkilendiren başkandır. Bakanlar, başkanın kendilerine verdiği yetkiler dahilinde bazı kararları bizzat kendisi alır, bazen de başkan tarafından alınan kararları icra ederler.
Demokratik bir hukuk devletinde, başkan ve bakanlar, yetkilerini keyfi olarak değil, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanırlar. Yani yürütme, bazı istisnaî yetkiler hariç, aslî değil, türev; yani kanunlarla sınırlı yetkiye sahiptir. Anayasal ve kanuni sınırların haricine çıkıldığında, yargısal denetim devreye girer. Yargısal denetim, yürütmenin hukuki sınırlar haricine çıkmasını önlemeyi amaçlar. Bu yolla hukukla kayıtlı devlet ve yürütme uygulaması ortaya çıkar. Demokratik hukuk devleti yönünden yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hayatî önemi haizdir. 
ABD Anayasasına göre de, yürütme yetkisi başkana aittir (md. 1). Başkan bu yetkiye tek başına sahiptir, fakat yetkilerini bakanları ile birlikte kullanır. ABD’de yürütmenin işleyişi, saf başkanlık sisteminin “tek kişilik yürütme” ilkesi ile birebir uyumludur.
Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliğine göre, yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir (md. 8). Bu hükümet sistemine göre, yürütmenin işleyişi, hem saf başkanlık sistemi, hem de ABD’deki başkanlık sistemi ile uyumludur. Cumhurbaşkanı bu yetkileri bakanları ile birlikte kullanır.
Belki Cumhurbaşkanının yasama faaliyetleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Fakat bu durum sadece Türkiye’ye mahsus değildir. “Parti disiplini”nin olduğu bütün ülkelerde aynı durum söz konusudur. Parti disiplininin zorunlu bir gereklilik olduğu parlamenter sistemlerde başbakan, başkanlık sistemlerinde de başkan benzer siyasî etkinliğe sahiptir. Bu sebepledir ki, geçmiş yıllarda parlamenter sistem içerisinde Başbakanlar Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın, hükümetleri döneminde yasama üzerindeki etkinlikleri ne ise şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etkinliği de aynıdır. Hatta Atatürk ve İnönü’nün, Cumhurbaşkanı olarak yasama üzerindeki etkinliği, Erdoğan’ınkinden çok fazla idi. Burada, Erdoğan için “diktatör”, diğerleri için ise “demokrat” kelimesini kullanmak, abartı, çelişki ve tamamen demagojiden ibarettir.
Diğer yandan parlamenter sistemlerde söz konusu olma ihtimali olmayan bir durum da, “bölünmüş hükümet”; yani Cumhurbaşkanı ile Meclisteki çoğunluğun farklı siyasî eğilimlerde olması ihtimalidir. “Parti disiplini”nin olduğu ülkemizde, bölünmüş hükümetler döneminde Meclisin Cumhurbaşkanına karşı mutlak üstünlüğü ortaya çıkacak, Cumhurbaşkanı tamamen yasamanın emrine girecektir. Bu dönemde, Cumhurbaşkanının yasamaya rağmen bir etkinlik ortaya koyabilmesi neredeyse imkânsız hale gelebilecektir. Bu durumda, tek adam rejimi bir yana, Meclisin mutlak üstünlüğüne dayalı bir hükümet sisteminden söz edilebilir. Meclisin bu mutlak üstünlüğü, yasama yürütme ilişkilerinin kilitlenmesine sebep olabilecektir.
Başkanlık sistemi de demokratik bir sistemdir. Türkiye’de de başkanlık sistemi tatbik edilmektedir. Bu sistemin ABD’dekinden farklı olması, bu sistemi başkanlık sistemi olmaktan çıkarmaz. Dünya genelinde her bir ülkedeki parlamenter sistemin kısmen ayrıldıkları yönler olduğu gibi, başkanlık sistemlerinde de benzer durumlar vardır. Başkanlık sistemi için tek prototip model ABD’deki sistem değildir. ABD’deki sistem kendine özgüdür ve saf başkanlık sistemi ile bazı yönlerden uyumluluğu yoktur. Bu sebepledir ki, hemen hemen bütün başkanlık sistemi uygulamaları birbirinin aynısı olmadığı gibi, başta ABD olmak üzere bu ülkelerin tamamı az ya da çok “saf başkanlık” sisteminden farklı özelliklere sahiptir. Bu vesileyle, başkanlık sisteminin tek tip geçerli modeli ABD’deki başkanlık sistemi değildir.
Her ne kadar Türkiye’deki hükümet sistemi, saf başkanlık ve ABD’deki başkanlık sistemi ile birebir uyumlu değil ise de, bu uyumsuzluk sadece Türkiye’ye mahsus değildir. Nasıl ki ABD’deki başkanlık sisteminde, saf başkanlık sisteminden bazı sapmaların olması, bu sistemi başkanlık sistemi olmaktan çıkarmıyorsa, bazı yönlerden ABD’deki sistemden farklı olması da Türkiye’deki hükümet sistemini başkanlık sistemi olmaktan çıkarmamaktadır.
Bu sebepledir ki, hem Türkiye’deki hükümet sistemi, hem de Cumhurbaşkanının sahip olduğu anayasal ve kanunî yetkiler başkanlık sistemi ile genel olarak uyumludur.
D. Trump ve J. Biden için “demokrat lider” deyip, benzer yetkilere sahip olan Tayyip Erdoğan için “tek adam, diktatör” demek tamamen abartı, çarpıtma ve demagojiden ibarettir.
(2) “Cumhurbaşkanının Ülkeyi Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri (CBK) ile yöneteceği yönündeki” iddialar. Bu yöndeki iddialar da tamamen temelsizdir. Şöyle ki;
Türkiye’de Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda CBK çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler CBK ile düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda CBK çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda CBK çıkarılamaz. CBK ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, CBK hükümsüz hale gelir (AY. md. 104/17). 
Her ne kadar Anayasanın 104/9., 106/11, 108/4 ve 118/6. fıkralarında belirtilen konuların CBK ile düzenleneceği belirtilmiş ise de, AYM’ne göre, bu konular da kanunla düzenlenebilir. Yani bu dört konuda yürütme lehine sağlanmış bir “mahfuz düzenleme alanı” söz konusu değildir. Bu alanlarda da kanunlara aykırı CBK’ların hukukî geçerliliği yoktur.
Bütün bunlardan, yürütmenin düzenleme alanının kanunlar karşısında çok sınırlı olduğu görülmektedir. Özellikle bölünmüş hükümetler döneminde, TBMM’nin etkisizleştiremeyeceği CBK yoktur. Çünkü, bu durumda hem parti disiplini var, hem muhalefet Mecliste çoğunluğa sahip, hem de veto edilen kanunlar muhalefetin sahip olduğu bu çoğunlukla rahatlıkla aşılabilir. 
ABD’de ise başkanın yürütme emirleri yoluyla düzenleyemeyeceği bir alan yoktur. Yürütme emirlerinin bir kısmı kanun gücündedir ve kanunlar yürürlükten kaldırılabilmektedir. Kanun gücünde olan yürütme emirleri kanunla çelişiyorsa, sonradan çıkarılmış olması halinde kanunlara karşı önceliği vardır. Yürütme emirlerinin çıkarılması için Kongrenin vereceği yetki kanununa da ihtiyaç yoktur. Ayrıca yürütme emirleri Kongrenin onayına tabi değildir. 
ABD’de, Türkiye’deki 1982 Anayasasında yer alan “Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler CBK ile düzenlenemez” şeklinde bir hüküm yoktur. Bu sebeple ABD’de başkanın yürütme emirleri yoluyla düzenleyemeyeceği ve sınırlandıramayacağı hak ve hürriyet yoktur. Mesela ABD’de başkan, yürütme emirleri yoluyla, ifade, din ve vicdan ve basın hürriyetlerini ve mülkiyet ve toplantı haklarını düzenleyebilir, bunları sınırlandırabilir, ama Türkiye’de Cumhurbaşkanı bu alanları CBK’larla düzenleyemez ve sınırlandıramaz. 
ABD’de anayasal olarak Kongre başkanın yürütme emirlerini çıkaracağı kanunlarla etkisizleştirebilir ise de, başkanın bu kanunları veto etmesi halinde, bu vetonun aşılması için her bir mecliste üçte iki çoğunluğun sağlanması lazım olduğu için, fiiliyatta bölünmüş hükümet zamanlarında da birleşik hükümet zamanlarında da vetonun aşılması imkânsıza yakın derecede zordur. Türkiye’de ise en azından bölünmüş hükümetler zamanında Meclisin vetoyu aşması için üye tamsayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu, Cumhurbaşkanına muhalif olan partiler de Mecliste bu çoğunluğa sahip olacakları için, Türkiye’de Cumhurbaşkanının parti disiplini içerisinde yasama karşısındaki etkinliği en düşük düzeydedir. 
Genel olarak ABD’de başkanın yürütme emirleri ile düzenleme yetkisi çok geniş olduğu ve başkanın çıkardığı yürütme emirlerinin kanun yoluyla etkisizleştirilmesi veto halinde imkansıza yakın derecede zor olduğu halde, ABD’de “Başkan ülkeyi kararnamelerle yönetiyor” sözünü söylemeyip, Türkiye’de Cumhurbaşkanının düzenleme yetkisi ABD’dekine kıyasla oldukça dar olduğu halde, “Cumhurbaşkanı ülkeyi kararnamelerle yönetecek” demek, ya ABD’deki sistem ile Türkiye’deki sistemi karşılıklı olarak bilmemek demektir ya da bilinçli bir şekilde abartı, çarpıtma ve demagojide bulunmaktır. 
Benzer durum 2017 Anayasa değişikliği öncesi ile sonrası düzenleme yetkileri için de söz konusudur. 2017 öncesi dönemde Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kanunlar değiştirilebildiği, sonra çıkarılan KHK hükümleri ile önceki çıkarılan kanun hükümlerinin çelişmesi halinde KHK hükümleri uygulandığı, kanunla daha önce düzenlenen konular KHK ile düzenlenebildiği halde, CBK’larla burada sözü edilen düzenlemeler yapılamaz. Kanunların CBK’lara karşı mutlak uygulama ve geçerlilik üstünlüğü söz konusudur. Bütün bu belirlemelere rağmen, 2017 Anayasa değişikliği öncesi için “başbakan ülkeyi KHK’larla yönetiyor” demeyip, 2017 Anayasa değişikliği sonrası için “Cumhurbaşkanı ülkeyi CBK’larla yönetecektir” demek ciddi bir çelişki ve körü körüne bir sistem karşıtlığıdır. 
Nihai Değerlendirmeler
Elbette ki yeni hükümet sisteminin uygulanması esnasında bazı sorunlar yaşanmaktadır. Yaşanan bu sorunların bazılarının siyasî kültür temelli olduğunu düşünüyorum. Demokratik siyasi kültür geliştikçe bu sorunlar da zamanla aşılacaktır. 
Bazı sorunların temeli de toplumsaldır. Toplumsal temelli sorunlar da zaman içerisinde meydana gelebilecek toplumsal dönüşümler neticesinde aşılabilecektir.
Özellikle toplumsal ve siyasi kültür temelli sorunların kanunî ve anayasal düzenlemeler yoluyla aşılması mümkün değildir. Bunların aşılması, siyasi ve toplumsal kültürel dinamiklerin tedrici dönüşümü ile zamanla aşılabilecektir. Bunun için de sabır gerekir.
Yukarıda izah edilen sebeplerden dolayı, başkanlık sisteminin, bazı aksayan yönleri giderilerek yeni anayasada da yer alması gerektiği kanaatindeyim. 
Başkanlık sistemine yönelik eleştirilerin zamanla ortadan kalkacağını düşünüyorum. Hemen her radikal dönüşüme karşı siyasî ve toplumsal temelli katı itirazlar olabilmektedir. Bu sadece bize mahsus da değildir. Mesela Fransa’da yarı başkanlık sistemine yönelik kapsamlı tepkilerin aşılması, takriben 20 yıllık uygulama neticesinde tedricen mümkün olmuştur. Hatta daha somut olarak ifade etmek gerekirse, bu sisteme en radikal şekilde karşı çıkan siyasi kesimlerden birinin Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine itirazlar büyük ölçüde kalkmıştır. Fransa’da bu sistemin genel olarak kabulünden sonra, bu sistemin uygulanmasında karşılaşılan bazı sorunların aşılmasına yönelik bazı anayasal ve kanuni değişiklikler yapılmıştır. 
Türkiye’de yeni Anayasa’da, Başkanlık sisteminin uygulanmasında karşılaşılan ya da karşılaşılması muhtemel görülen aksaklıkların giderilmesine yönelik kısmi revize neticesinde hem sistemin işlerliği sağlanacak, hem de sistem kökleşecektir. Bu kısmi revizyon bağlamında, özellikle bölünmüş hükümetler döneminde, yasama-yürütme arasında dengeyi sağlayacak anayasal düzenlemelerle, yürütmeye ilişkin belli alanlarda cumhurbaşkanının inisiyatifinin artırılması yoluyla, yasama-yürütme ilişkilerinde dengenin kurulması mümkün olacaktır. Bu durumda, bölünmüş hükümetler döneminde, katı yürütme-yasama çatışmasının yerini dengeli ilişkiler alacaktır. Güney Kore’deki sistemden bu konuda yararlanılabilir diye düşünüyorum.
Diğer yandan, 2017 değişikliği öncesinde 1982 Anayasasının bütününe hâkim olan sistem parlamenter sistem idi. 2017 Anayasa değişikliği ile Anayasanın bütününe hâkim olan parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildi. Bu değişim, kısmi olduğu için, parlamenter sistemle uyumlu olan çoğu hükümler anayasada varlığını sürdürmektedir. Bu da, anayasada yeni hükümet sistemine ilişkin çelişik hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kısaca bir ruh (parlamenter sistem) ceset (başkanlık sistemi) uyumsuzluğu söz konusudur.
Diğer yandan aksayan yönleri revize edilmiş haliyle benimsenecek başkanlık sistemi uygulamaları kapsamında, 2017 Anayasa değişikliği öncesinde parlamenter sistem uygulamalarında karşılaşılan iki başlılık ve koalisyon temelli sorunlarla karşılaşılmayacaktır. Yürütme, hem istikrar kazanacak, hem de daha etkin ve işler hale gelebilecektir. Bu bağlamda, yürütmenin etkinliğinin artırılması ile otoriter rejimleri karıştırmamak gerekir. 
Seçim kanunu ve siyasi partiler kanununda yapılacak değişikliklerle başkanlık sisteminin güçlü bir şekilde kökleştirilmesi süreci ilerletilmiş olacaktır. Özellikle “tek isimli tek turlu basit çoğunluk” ya da “daraltılmış bölgeli seçim sistem”lerinden biri tercih edilerek, milletvekillerinin belirlenmesinde seçmenlerin etkinliğini artırıcı yönde yöntemlerin benimsenmesi neticesinde milletvekillerinin seçmen tabanı ile olan etkileşimi artacaktır. Bu da demokratik temsili daha da güçlü hale getirebilecektir.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/yeni-anayasa-baskanlik-sistemi-mi-guclendirilmis-parlamenter-sistem-mi-2-/6600