CORONA VİRÜSÜNE KARŞI HANGİ ÜLKELER BAŞARILI, HANGİLERİ BAŞARISIZ?
Adnan Küçük

 

 

İnsanlık tarihinde geçmiş yıllarda ve asırlarda da çok sayıda salgın hastalıklar oldu. Bunların bir kısmında milyonlara varan ölümler yaşandı. Son corona virüsü salgını kadar dünyadaki devletlerin ve insanların her yönden etkilendiği bir başka örneğe rastlamak zordur.

Corona virüsü salgını, 2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıktı. Bu virüs Çin’le sınırlı kalmadı, zamanla tüm dünyaya yayıldı. Bu vakaların en yoğun ortaya çıktığı ülkeler, Çin, İran ve İtalya ise de, diğer ülkelerde de kısa sürede hızla yayıldı.

Bu virüsün bir biyolojik savaş olduğunu söyleyenler olduğu gibi, modern bilimin böyle bir canavar virüsü üretmesinin imkânsız olduğu belirtilerek, bu virüsün tabiî seleksiyon sonucu meydana geldiğini söyleyenler de var. İkinci görüş her ne kadar bir bilimsel çalışmaya dayandırılmakta ise de, bilimselliğin küresel mücadele ile üst düzeyde ilişkilendiği günümüz dünyasında, bilimsel olduğu söylenen bu çalışmanın mutlak bilimsel olduğunu söyleyebilmek zordur. Günümüzdeki kirli ilişkiler dünyasında, bilimsel olduğu söylenen birçok çalışmanın bu kirli ilişkilere alet ediliyor olması, bu güvensizliğin temelini teşkil etmektedir.

Bu virüsün yayılmasının mutlak olarak bir biyolojik savaş olduğunu söylemek, mevcut bilgi ve delillere göre ne kadar zorsa, aksinin doğru olduğunu söyleyebilmek de o kadar zordur. Burada ciddi belirsizlikler, manüplasyonlar, güç çatışmaları, etkileşimler söz konusu.

Bu virüse karşı mücadeleler yürütülürken, bu ortamdan en çok etkilenenler, insanların psikolojileri kadar, devletlerin ekonomik yapılarıdır. Devletlerin, bu illetin bertaraf edilmesi maksadına yönelik aldıkları önlemler, hem devletler arası iktisadî ilişkileri etkilemekte, hem de ülkelerin iç ekonomileri ciddi hasara uğramaktadır. Küresel ölçekte resesyon beklentileri, büyüme hızına ilişkin tahminlerin düşürülmesi bunun bazı göstergeleridir. Petrolün varilinin 25 doların altına düşmesi ve bunun sürekli olması ihtimali, her ne kadar bazı ülkeler için olumlu ise de, petrol üreticisi ülkeler için süreklilik arz ettiği ölçüde yıkımın habercisidir.

Bu salgında kazananlar kadar, kaybedenler de olacaktır. Muhtemelen birçok ülke ya da işletmeler fahiş karlar elde edecek, kaynaklar el değiştirecektir. Kimlerin kazandığına çok dikkatle bakmak lazımdır. Belki de kazananların tespiti, bu illetin nasıl ortaya çıktığı konusunda, bizlere, kesin olmamakla birlikte, bir nebze de olsa ipucu verebilir.

Corona virüsüne karşı ülkelerin büyük çoğunluğu hazırlıksız yakalandılar. Çin’de, bu vakalara karşı yürütülen mücadelede her ne kadar belli bir düzeye gelindiği söylenmekte ise de, bu ülkede kapalı rejim olduğu için, insanlar bu iyimserliğe şüphe ile yaklaşıyorlar.

İran’daki mücadele de çok yetersiz kalmıştır. Hala binlerce vaka meydana gelmekte, ölümler katlanarak artmaktadır. Avrupa’da bu afetten en çok etkilenen ülke İtalya’dır. Bu ülkede başlangıçta çok ihmalkâr davranıldı, iş çığırından çıktıktan sonra, alınan önlemlerin etkinliği zayıfladı. Zamanında yeterli hazırlıkların ve önlemlerin alınmamış olması sebebiyle yürütülen mücadelenin yetersizliği neticesinde, sağlık sistemi çökme noktasına geldi.

Diğer Batılı ülkelere gelince; bunların da İtalya’dan etkilenerek ciddi önlemler almaya çalıştıkları görülmekte ise de, başlangıçtaki hafife alma olgusu bu ülkelerde de söz konusu idi. Son zamanlarda, bu ülkelerdeki nüfusların takriben %60-70’nin bu virüsten etkilenebileceği ifade diliyor. ABD’de de benzer önlemler alınmaya çalışılıyor. California Valisi, 19.03.2020 günü akşamı eyaletin 40 milyon sakinini kapsayacak şekilde “evde kalma emri” verdi.

İngiltere’de “sürü bağışıklığı” olarak ifade edilen yöntem benimsendi. Bu politikaya göre, bu virüs uzun bir süre İngilizlerle birlikte olacak, virüs, bir süre sonra salgın etkisini kaybedecektir. Bu noktada “sürü bağışıklığı” denilen durumun ortaya çıkması bekleniyor. Bu, nüfusun büyük çoğunluğunun enfeksiyona bağışıklık geliştirmesi demektir. Aşı ya da ilacın yokluğunda, bunu meydana getirebilmenin tek yolu nüfusun çoğunluğunun bu hastalığa yakalanmasıdır. Açıkça ifade dilmese de, diğer Batılı ülkenin birçoğunun da İngiltere’dekine benzer politikaları benimsedikleri söylenebilir.

ABD’deki durum biraz daha farklı. ABD’de, Türkiye ve refah devletçi ekonomiye sahip diğer Batılı ülkelerdekine benzer şekilde kamu destekli sosyal güvenlik teşkilatı yoktur. Bu ülkede, özel sigorta şirketleri var ve bireyler, primleri ödeyerek bu sigorta şirketlerinin sağladığı sağlık imkânlarından faydalanmaktadır. Bu sigortaların bir kısmının kapsamı dar olduğu için, corona virüsü vakalarının tahlilinin yapılması, muayene ve tedavisi sigorta kapsamına girmemektedir. 27 milyon ABD vatandaşının sigortasız olduğu söyleniyor. Diğer ülkelerden gelen sigortasızlar da bu kapsama girdirilebilir. Bu durumda, virüs yaygınlaştıkça, devlet hukukî işlemler yoluyla koruyucu düzenlemeler yapmadığı takdirde, bu kesime mensup kişilere ilişkin trajedilerin yaşanması mümkün ve muhtemel görünmektedir.

İtalya’da, sistem o kadar tıkanmış olacak ki, artık 80 yaşın üzerinde olan hastalara bakılmayacağı belirtildi. Bu, hem insanî açıdan son derece sorunlu, hem de sağlık sisteminin iflasın eşiğine geldiğini göstermektedir.

Diğer Batılı ülkelerde de, bu virüsle mücadele kapsamında benimsedikleri yöntemle, mevcut sağlık sisteminin zorlanmasının istenmediği görülmektedir. Özellikle, sürü bağışıklığı politikası kapsamında tercih edilen uygulamalarda, muhtemelen, sağlık sisteminin çökmesinin önlenmesi amacıyla, birçok hastanın tedavi dışı kalabileceği söylenebilir. Kısaca, benimsenen bu politikalarda, ülkelerin, “sağlık sistemim izin verdiği ölçüde tedavi edebildiklerimi ederim, edemediklerim ise şayet bağışıklık kazanır da hayatta kalabilirlerse yaşarlar, şayet ölürlerse de yapacak bir şey yoktur; ölenler ölür, kalan sağlar bizimle birlikte yaşar” mantığı söz konusu.

Burada “sağlık sisteminin çökmesini önleme” amacına yapılan vurgularda, sağlık sisteminin çöküntüden kurtarılması, insan sağlığının önüne geçirilerek, ilave fedakârlıklardan kaçınılmak suretiyle, bazı kişilerin ölüme terk edilebileceği ihtimali sezilmektedir. Bu da, insanî ve ahlakî açıdan oldukça sorunludur.

Bu yetersizliklerin kaynağında, başlangıçta tehlikenin vehametinin anlaşılamaması sebebiyle, bu virüse karşı hazırlıksız yakalanmış olmanın ve sağlık sistemini koruma fikrinin yer aldığı söylenebilir.

Bu virüse karşı en etkili önlemlerin Türkiye’de alındığı söylenebilir. Türkiye’de aşama aşama, bu virüsün önlenmesine yönelik önlemler alındı. Uzunca süre, ülkemizde corona virüsü vakasına rastlanmadı. Hükümet, özellikle bu virüsün yayıldığı ülkelerden gelen kişilere yönelik etkili bir şekilde karantina uygulaması yaptı. Zaman içinde, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızı, dönmek isteyenleri bizzat uçak gönderip getirterek, koruyucu uygulamalara tabi tuttu. Daha sonra 20’den fazla ülkeden havadan ve karadan yolcu giriş çıkışları men edildi. Bu önlem, ülkemizde corona virüsü vakalarının geç ortaya çıkmasında etkili oldu.

Bu vakaların son zamanlarda çoğalmasında, Umreden ve diğer ülkelerden getirtilen vatandaşlarımız etkili oldu. İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, “İsveç dışında yaşayan İsveçlilere geri dönüş yardımı yok” diyerek onları bulundukları ülkede kaderlerine terk ederken, Devletimiz, yurt dışındaki vatandaşlarımızı insanî saiklerle koruma amaçlı olarak ülkemize getirdi. Devletimiz, yurt dışındaki vatandaşlarımız için de, “kesin olarak ülkemize girme yasağı getirse” idi, muhtemelen bu vatandaşlarımız, bulundukları ülkelerde ya ölüme terk edileceklerdi ya da oralardaki yetersiz tedavilerle boğuşmak zorunda kalacaklardı. Ya da sosyal güvenlik kapsamında olmadıkları için, malî yetersizlikleri olan vatandaşlarımız hiç tedavi olamama riski ile karşı karşıya kalabileceklerdi.

Ülkemizdeki bu başarılı uygulamalarda, liderlik hiç şüphesiz sağlık çalışanlarımıza aittir. Onların haklarını, gönülden tebrik ederek ve alkışlayarak teslim etmemiz gerekiyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, saat 21.00’de evlerinin pencere ve balkonlarında sağlık çalışanlarını dakikalarca alkışlayan vatandaşlara teşekkür ederek, “Yarın ve ertesi gün aynı saatte minnettarlığımızın sesi tekrar duyulsun” şeklinde çağrısında bulunmuştur. Tekrar ifade etmek isterim ki, sağlık çalışanlarımız, bu gönülden alkışı fazlasıyla hak etmektedir.

     

Bu başarının bir diğer kahramanı ve sağlık çalışanlarının koordinatör şefi Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca’dır. Sağlık Bakanımız, uyumadan, bıkmadan, usanmadan, geniş zamanlı ve aşamalı etkili önlemleri hayata aktararak en büyük ve içten tebrik ve alkışı hak etmektedir. Burada meselenin sadece Sağlık Bakanına bağlanmaması da lazımdır. Çünkü, bu uygulamalar, aynı zamanda bir hükümet politikasıdır.

Türkiye’de daha vakalar ortaya çıkmadan diğer ülkelerden çok önce, koruyucu önlemlere büyük ölçüde ağırlık verildi. Bu da, ülkemizdeki vakaların sayısının diğer ülkelere kıyasla daha az ve gecikmeli olarak ortaya çıkmasında etkili oldu. An itibariyle, Türkiye’de vaka sayısı 359, vefat edenlerin sayısı 4’tür. Dünya genelinde, vaka sayısı 267.128, hayatını kaybedenlerin sayısı 11.196’dır. İtalya’da vaka sayısı 47.021, vefat eden kişi sayısı 4.032’dir. İspanya’da vaka sayısı 20.412, vefat edenlerin sayısı 1.043’tür. Corona virisi sebebiyle vefat edenlerin sayısı, Çin’de 3249, İran’da 1.433, Fransa’da 372, ABD’de 224, İngiltere’de 184, Güney Kore’de 100, Hollanda’da 106, İsviçre’de 56, Almanya’da 53’tür. Bu rakamlara göre, Türkiye’de hem vaka, hem de vefat edenlerin sayısının çok az olduğu görülüyor.

Ülkemizde de, bu uygulamalardan, ekonomik piyasa ciddi manada etkilenmiştir. Minimum sayıda insanın evinden dışarı çıktığı, ticari işletmelerin birçoğunun satışlarının durma noktasına geldiği bir zeminde, muhtemelen birçok işletme ciddi zararlara uğrayacaktır. Nitekim bazı firmaların, faaliyetlerini geçici olarak durdurmaları, bunun bariz misallerini teşkil etmektedir. Hükümet, bu kesimi de unutmadı ve bunları rahatlatmaya yönelik 100 Milyar Liralık bir iktisadi önlemler paketi açıkladı. Umarım, zaman içinde bu önlemler, zarar gören esnaf ve işletmelerin yaralarına yeterince çare olur.

Ülkemizi diğer ülkelerden farklı kılan bir husus da, sağlık çalışanlarının maksimum etkinlikle, hükümetin de organize bir şekilde çalışmaları neticesinde, yaşı ne olursa olsun herkesin hayatının korunması çabasının öne çıkarılmasıdır. Hükümet, Batı’daki “sağlık sisteminin korunması” düşüncesine itibar etmeksizin, bütün sınırları zorlayarak bu virüsle mücadele etmektedir. Türkiye’de corona virüsüne karşı yürütülen mücadelenin insanî ve ahlakî yönü, Batılı ülkelere kıyasla belirgin şekilde öne çıkmaktadır. Ülkemizde, bu virüsle mücadelede İtalya’da olduğu gibi, kişilerin yaşlı olup olmaması konusu söz konusu değildir. Devletimiz, 90 yaşındaki ile 50 yaşındaki birinin tedavisinde farklı uygulama yapmamakta, her ikisini de tedavi etmeye çalışmakta, sürü bağışıklığı ya da sağlık sisteminin korunması amacıyla, bazı kişileri tedavi kapsamı dışına çıkarma uygulamasına itibar etmemektedir.

Özetle belirtmek gerekirse, corona virüsüne karşı yürütülen önlemlerde, Türkiye’nin, diğer bütün ülkelere kıyasla, daha hazırlıklı, uzun zamanlı, aşamalı, etkili, kapsayıcı ve insanî politikalar uyguladığı söylenebilir.

Ülkemizde corona virüsü ile mücadelede başarılı olunmasında, vatandaşlarımızın, Batılı ve diğer ülkelerdeki temizlenme uygulamalarından farklı olarak su ile temizlenme yöntemini benimsemiş olması da etkili olmuştur. Kur’an-ı Kerim’de, “yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız, başınızı mesh ediniz, aşık kemiğine kadar ayaklarınızı yıkayınız (Maide Sûresi 6) diye emrediliyor. Vatandaşlarımızın bu ayetle uyumlu olan uygulamalarının, başta ABD olmak üzere çoğu Batılı ülkelerde “Türk usulü temizlenme” olarak emsal alındığı, su ile taharetin yapılabildiği klozetlerin sayısında önemli artışların görüldüğü belirtilmektedir. Vatandaşlarımızın sabun ve su ile temizlenme hassasiyeti, son zamanlarda çok daha artmıştır. Corona virüsü ile mücadelede bu uygulama hayati öneme sahiptir.

Önümüzdeki kritik dönemlerde, zaruret olmadıkça, “bulaşıcı hastalık varsa evinden çıkma!” şeklindeki Hadis-i Şerif’in emrine uygun olarak, evde kalınması uygulamasına riayet edildiği ölçüde, ülkemizde bu virüsle mücadelede etkinlik daha da artacaktır. Her ne kadar evde kapalı kalmaktan canımız sıkılsa da, unutmayalım ki, can sıkıntısı corona virüsüne yakalanmaktan daha evladır. Birincisi geçicidir, ama ikincisinde postu deldirmek söz konusu olabilir. Ha gayret, ya sabır diyelim; sabrın sonunun selamet olduğunu bilelim.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/corona-virusune-karsi-hangi-ulkeler-basarili-hangileri-basarisiz/6292