MÜNEVVERLER, AYDINLAR SORUN SİZDE!
Bülent Kuşoğlu


Bir önceki hafta yapılan ve söylenen saçmalıkları unuttuk bile çünkü yeni saçmalıklar ve söylemler öncekileri anında gömüyor. Denizin dalgaları gibi… Ancak her yeni dalga kabararak geliyor… Her yeni dalga daha deli…

Geçen hafta yine garip şeyler yaşadık, yine bizi hayrete düşüren şeyler işittik… 

“Geçen hafta Macron’un kendisiyle bizzat görüştüm. Baktım garip garip şeyler söylüyor. Tabi garip garip şeyler söyleyince de kendisine biraz frekansı yüksek oldu ama söylemek zorunda kaldım.” 

Arada “Bi kafa geçirdim” sözü eksik ama cümlenin gelişinden onu söylemeye gerek olmadan yaptığı anlaşılıyor. Vatandaş geçinen bazıları ‘Helal olsun Reise!” demiştir ama okumuş-yazmış kesim ‘Burası Kaddafi’nin rejimi değil, ne bu enaniyet, bu devlet adamı üslubu değil, bu etkili olacak bir üslup hiç değil, dışarıda itibarımız kalmadı, onlar müeyyide biz laf üretiyoruz!’ diyebildi mi? Ülke hep oy kaygısıyla mı yönetilecek? Hiç mi devlet adabımız olmayacak?

Artık Hükümetin bir dış politikasından ve Hükumetin bir Dış İşleri Bakanından bahsetmek yerine Saray politikasından ve Sarayın memurundan bahsetmek daha doğru hale geldi…

İşin doğrusu bu durum tüm bakanlıklar için geçerli…

Aslında bu noktada söylenmesi gereken baş ile gövdenin ayrıldığıdır. Artık Hükumet yoktur, bürokrasi üzerinde çok daha etkili olan bir Saray vardır. Bürokrasi korkak ve şaşkındır. Devlet kurumları en yavaş, hantal ve etkisiz dönemini yaşamaktadır. Bir örnek vereyim; Aylardır Maliye Bakanlığı “KDV Reformu” hazırlığındaydı. 2017 sonu itibariyle, 167 milyar TL, 2018 sonu itibariyle muhtemelen 200 milyar TL tutarında birikmiş bir KDV iadesini ödeyeceklerdi ve ödenmeyen KDV içinde faiz vereceklerdi. Piyasa Maliye tarafından ödenecek bu meblağla hareketlenecekti. Başbakan ve Maliye Bakanı çok iddialı demeçlerle piyasayı ümitlendirmişlerdi. Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan hızla geçirilen bu Hükumet tasarısının ilgili maddeleri Genel Kurul’da kanunlaşmasına ramak kalmışken birden bire, hiçbir açıklama yapılmaksızın geri çekildi çekildi. Tasarı kuşa döndü ve kanunlaştı. Maliye Bakanı ve Başbakan deyim yerinde ise dımdızlak ortada bırakıldı. Allah göstermesin bir Maliye Bakanı’nın başına gelebilecek ve istifasını gerektirecek en berbat görüntü oluştu. Sebep Saray’ın müdahalesiydi. Başka bir dönemde olsa skandal ayyuka çıkardı ama bu devrin skandalı yoktu…

Geçen haftanın bir diğer skandalı ise yine Cumhurbaşkanı’nın, Ekonominin koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı hakkında söylediği istifaya davet eden sözleriydi. Bu sözleri söyleyenin de, söylenenin de aslında bir biriyle bir saat bile çalışmaması gerek ama ne hikmetse sözler söyleniyor ama icraat yok. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz ama bu laflar da bakılmayacak gibi laflar değildi…

Geçen hafta ‘Aaaa, bu da oldu!’ diyebileceğimiz bir laf daha duyduk Erdoğan’dan. Milletin en az yarısına hitaben “Çatlayın-patlayın AKM’yi yıktık” dedi. Diyebildi. Şaka değil. Bu Millet kendisine “Çatlayın-patlayın” diyen bir lidere de sahip oldu. Bu Millete düşmanlığın bu kadarı da fazla gerçekten… Sadece toplumu germek, kutuplaştırmak ve oy almak amaçlı bu söylem akla ziyan geldi bana…

İlginç bir söylem ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik’ten geldi. “Afrin’de 50 küsur şehit verdik ama ihaleleri kapacağız” şeklinde anlaşılan sözleri önceki hafta Erdoğan’ın söylediği, “Artık metal yorgunluğu yok, Afrin'le beraber şimdi diriliş hareketi yeniden başladı” sözleri gibi skandal ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak türdendi. Tabi akla ‘Ne yani Erdoğan haki kıyafeti giyip Hatay’a inşaat için mi gitti?’ sorusunu da getiriyordu…

İnanır mısınız, daha yazmam gereken skandal o kadar çok söz ve davranış var ki ama sıkıldım. Gerçekten sıkıldım… 

Şunu söyleyeyim. ‘Bu kadar saçmalığa rağmen halk neden oy veriyor?’ demeyelim. Erdoğan’ın oyu inanın 40’ı aşmıyor. Afrin’e rağmen aşmıyor, tüm 7 düvele lafta ayar vermesine rağmen aşmıyor. Oy oranı Nisan Referandumundan beri düşüyor. Demek ki halk öyle veya böyle bir şeyleri anlıyor, algılıyor veya seziyor. Sorun bu ülkenin okumuş-yazmışında. Akademisyenin de, din adamında, kanaat önderinde, gazetecisinde, bürokratında, iş adamında, akil adamında, aydınında…

Nerede ise hiç birinin toplumun geldiği nokta, devletin kuralsızlığı, adaletsizliği, iç ve dış politikaların saçmalığı konularında gerçekleri anlattıkları yok…

Aydın ihanetine uğruyoruz resmen…

Ben Cemil Meriç gibi ayrım yapmadan sorayım; Aydın veya münevver takımının bu kadar korkak ve bu kadar menfaatçi olduğu başka bir dönem var mıdır?

  



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/munevverler-aydinlar-sorun-sizde/5735