BELİRSİZLİK, KARARSIZLIK VE ÇÜRÜMÜŞLÜK…
Bülent Kuşoğlu


Türkiye’yi dönem başı/sonunda analiz ederken en önemli sorunun özellikle son yıllar için belirsizlik olduğunu görüyorum. Belirsizlik kavramı ne demek istediğimi tam olarak karşılıyor mu, emin değilim ama bir çok konuda kararsızlığımız, analiz ihtiyacımız, netleşme ihtiyacımız var anlamında kullanıyorum. AB konusu, ABD ile ilişkiler, genel olarak Batı kavramı, Arap ve İslam alemi ile ilişkiler, demokrasi, adalet, hukuk, din, İslam, ahlak, aklınıza gelebilecek nerede ise hemen her konuda belirsiz olduğumuzu görüyorum. Gel-gitler yaşıyoruz. Milli-manevi değerlerimizi her fırsatta dillendiriyoruz ama tam tersi şekillerde hareket edebiliyoruz. Çıkarlar, yaşamın gerçekleri, geçmiş, gelecek, teknolojinin savurmaları ve hızlı kentleşme olguları karşısında belirsiz, karasız belki de şaşkın bir toplum ve devlet olduk… Sosyologların ifadesi ile bir anomi hali var…

En baştan başlayarak sorayım; Biz kimiz? Kurucu iradenin vatandaşlığa bağladığı Türklük kavramı bu dönemde tekrar gündemin ön sıralarına kondu. Bir ara bu iktidar zamanında daha çok İslam ümmeti idik, Orta Asya ile pek bağlantı kurmuyorduk ama bu ara milliyetçiliğimiz daha ağır basıyor. O da Osmanlı-Selçuklu milliyetçiliği. Dünü, bu günkü siyasi çıkarlara göre yorumlayarak yapılan yapay bir milliyetçilik.   Abdülhamid’e dışarıdan empoze edilen ancak başarısız olan Osmanlı ümmetçi milliyetçiliği TRT vasıtasıyla bu sıralar popüler olacaktı ama Araplar işe limon sıktılar. Fahrettin Paşa’ya söylenenler, bizden Araplara verilen resmi ağızlardan cevaplar ve Erdoğan’ın en son Tunus ziyaretini yarıda kesmek zorunda kalması taşları yerine oturtmuyor. Cumhuriyeti, Araplar konusunda suçlayanlar bu gün en haşin Arap karşıtı söylemlerde bulunuyorlar. Kimliğimiz konusunda ki belirsizlik gereksiz yere büyütüldü.

Biz yüzde 99’u Müslüman olan bir toplum muyuz yoksa tanımı inanç yerine etnisite üzerinden yaparsak mı daha doğru olur pek bilemiyoruz. Kürtler, Araplar, Pakistanlılar kardeşimiz ama kendi Kürtlerimiz de kardeşimiz. Aradaki fark ne? Papa heykeli önünde Avrupalı olmak için imza atan Erdoğan seçmenine çok rahat değişimlerini kabul ettiriyor ama sorgulayanlara izahını yapmakta da zorlanıyor. ‘Biz kimiz’ sorusuna ‘Tarihimizin bizi biz yapan unsurları, gerçekleri ne’ sorusunu da ilave edersek toplum açısından cevap bulmak gerçekten daha da güçleşiyor, bu durumda. ‘Dersim’ için Başbakan olarak özür dileyen Erdoğan şimdi ‘Tunceli’ çizgisinin en katı savunucusu oldu. Abdülhamid’in katı Osmanlı ümmetçi milliyetçiliği mi, Fatih’in tüm din ve inançlara saygılı anlayışı mı, Cumhuriyet’in laik ancak dini yine de devlet eliyle yönlendiren tarzı mı pek karar veremedik hala… Son zamanlarda Atatürk’e sahip çıkan İktidar, Osmanlı kadar olmasa da Cumhuriyet’e de az-çok sahip çıkabileceği konusunda ümit verdi… Ancak dün adına kurulan ve bugünün siyasetini belirlemeyi amaçlayan Hükumet destekli kuruluşları da unutmamak gerek…

Karar veremedik derken toplumun karar vermesinden bahsetmiyorum. Toplum bugünün siyasi kararlarını verir ama dün ile ilgili kararları vermesi gereken akademisyen ve okur-yazar kesimdir. Maalesef bu sorumluluğu almıyorlar. Onlarda siyasete uyuyorlar.

Baksanıza daha tarih konusunda belirsizliğimiz sürüyor. Daha önce Cumhuriyetin ve resmi tarihin yalan söylediğini iddia edenler hiçbir iddialarını ispat edemediler. Diyeceksiniz ki Nuh Tufanında cep telefonu kullanıldığı iddiasında rahatça bulunabilen bir akademisyen kadrosu sorumluluğunu mu yerine getirebilir? Haklısınız derim…

Akademisyenler de bu durum var ama halkta da gittikçe artan bir kent, çevre bilinci ve beklenti yüksekliği var. Siyasetçiyi kutsal ve eleştirilmez olarak görmeyenler her geçen gün artıyor. Henüz çağdaş anlamda sorgulayan toplum kesimleri yeterli sayıya ulaşamadı ama arttığı da kesin. Bu durumda başta Hükümet olmak üzere siyasi partilerin söylem ve uygulamaları da belirsizlikler içeriyor. Baksanıza asgari ücret ve simit-çay hesabı yaparak iktidar olan Erdoğan bu gün asgari ücret eleştirisi yapanlara “Elinize dizinize dursun” diyebiliyor. Toplumun ve devletin gel-gitleri ve belirsizlikleri her konuda var…

Ege’deki adalarımız konusunda ne olduğunu bilen var mı? Yunanistan resmen işgal etmiş durumda, Hükümette işgal yok diyemiyor sadece Bizden önce başladı bu iş diyerek olayı kabul ediyor. Fransa dönüşü uçakta ayakları yerden kesilince “Vurduk mu oturturuz” diyen Cumhurbaşkanı aynı saatlerde Yunan Başbakanı’nın resmen Türk topraklarını ziyaret ettiğini bilmiyor muydu?

Adalar konusunda Hükumet, devlet, toplum belirsiz değil şaşkın…

Adalet konusunda da belirsizliklerimiz ve çelişkilerimiz had safhada. Milletvekillerini suç kanıtı olmaksızın içeri atıyoruz. Dün “Açılım” zamanı devlet eliyle teşvik edilen konular bugün suç. HDP’li belediye başkanları doğrudan içeri atılıyor, AKP’li bir şeylerden suçlu belediye başkanları Cumhurbaşkanı’na bağlılık söylemleri ile istifa ettirilerek cezasız bırakılıyor, CHP’li belediye başkanları İçişleri Bakanı’nca görevden alınıp şimdilik içeri atılmıyorlar. Toplumda büyük bir kesim FETÖ’cu savıyla işini, huzurunu kaybetti, büyük bir kesim ise her an FETÖ’cülükle suçlanma korkusu yaşıyor. Şimdilik tesbit edildiğine göre 11 bin FETÖ, By lock mağduru var. Demek ki FETÖ soruşturmaları en başından beri sakat…

Adalet konusunda en önemli nokta ise, toplumun, yargıya güveninin en düşük olduğu seviyeye ulaşılmasına ve yöneticilerin yolsuzluk yaptıkları konusunda kanaati oluşmasına rağmen tepki vermemeyi tercih etmesi…

Bu nokta belirsizlik veya kararsızlık noktası değil daha farklı bir nokta.

Çürümüşlük…
 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/belirsizlik-kararsizlik-ve-curumusluk-/5638