ASLINDA NELER OLUYOR?
Alper Tan

Katar gündemli “Körfez krizi” üzerinden uluslararası algı ve yönlendirme gayretleri devam ediyor. Bu konu Batılı ülkelerin çıkarları veya beklentileri yönünde kullanılmaya çalışılıyor.


Medyamızın büyük çoğunluğu, destekledikleri siyasetçilerin açıklamalarını manşetten vermeyi gazetecilik saydıkları için duydukları veya gördükleri haberlerin altına-üstüne, önüne-arkasına bakmadan “o anki” münasipliğine bakarak hemen yayınlıyorlar. Ne yazık ki durum bu.


Medyamız, dış haberler konusunda çok zayıf ve güvensiz. Dış müdahalelere ve yönlendirmelere çok açık.. Dış müdahalelere karşı Devletin refleksleri çok iyileşti ama aynı konuda medyamızda eski alışkanlıklar gücünü koruyor..


Çok acı ki medyamız, hadiselere Batının bakış açısıyla bakıp, Batının değerleriyle anlam yüklüyor. Ve yine ne acı ki medyamız hala savaşların resmi ordularla ve kılıç-kalkanla yapıldığını zannediyor. Ortada resmi ordularla ve kılıç-kalkanla yapılan bir savaş göremediği için de Suriye’de bir “iç savaş” yaşandığını, 70 devletin Suriye’de “IŞİD’le mücadele etmek” için koalisyon oluşturduğunu, ABD ve Avrupa ordularının Afganistan ve Irak’a “kitle imha silahlarını yok etmek” ve “küresel terör örgütleriyle mücadele için” gittiğini düşünüyor.
Tabi bakış açısı bu olunca Filistin meselesini BM’nin, Suriye “iç savaşı”nı da NATO’nun çözmesi bekleniyor.


Ak Parti iktidarı döneminde Ankara’nın değiştiğini ve YENİ TÜRKİYE’nin kurulduğunu savunan medyamız, Türkiye gibi İran ve Suudi Arabistan’ın da değişebileceğini ve hatta bu değişimin sancılarının yaşanıyor olduğunu veya olabileceğini zinhar düşünmüyor.


Bu ülkelerle ilgili haberler yorumlanırken sürekli olarak “Humeyni’nin 1979’daki İran’ı” ve“Abdülaziz Bin Abdurrahman El Suud’un 1920’li, 1930’lu yıllardaki İngiltere yanlısı Suudi Arabistan Krallığı” algısı üzerinden gidiliyor. Halbuki bu mantığa göre bizim de 1923’ün Ankarası olarak hareket etmemiz gerekirdi.


Bu ülkelerde epeydir bir değişim ve dönüşüm mücadelesi var. Bugünlerde Tahran’da, İran Devrim Muhafızlarının desteklediği Haşdi Şabi’nin, aslında “Ümmet Birliğine giden yolu tıkamak için”peydahlanmış örgüt olduğuna dair ciddi tartışmalar yaşanıyor. Hem Haşdi Şabi hem de arkasındaki Devrim Muhafızları’nın “tabu” haline gelen “sorgulanamazlığı..” Bu tartışmalar, İran devletinin içinde yaşanıyor.
 
İran Devrim Muhafızları’na güven hızla azalıyor ve devlet güvenliğinin, siyasetinin ve ekonomisinin bu kurumun tekelinde olması açıkça eleştiriliyor artık. Görünen o ki İran’da devlet içinde reformu ve Ümmet birliğini savunanlar giderek daha fazla kuvvet ve taraftar buluyor. Ancak bu dönüşümün kolay olmayacağı da görünüyor. Kısacası Ak Parti döneminde 2006’dan bu yana Türkiye’de yaşanan “devlette değişim” sancıları şu sıralar Tahran’da yaşanıyor. Medyamızın bu durumu bilmesi gerekir. İran’dan gelen haberlerin ise bu kanatlardan hangisinin görüşünü temsil ettiğini irdelemesi icab eder.


Benzer bir durumun Kral Abdullah’ın son yıllarında Suudi Sarayı’nda da olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Bu ülkeler başta olmak üzere İslam ülkelerinin neredeyse tamamında bir “değişim” ve “dönüşüm” mücadelesi yaşanıyor. Bu devletleri arka planda kurulan“vesayet” eliyle yönetmekte olan Batılı devletler ise bu değişimi engellemeye çalışıyorlar. Bu durumu “Arap Baharı” sürecinde açıkça yaşayarak da öğrendik.


Medyamızda Türkiye ile Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkelerini gözden düşürme kumpanyası başladı. Son 15 senedir Türkiye’yi hedef alan finans saldırıları ve ekonomik savaşlar, bu ülkelerden gelen sıcak paralarla "teğet geçti." Eğer bu ülkeler Türkiye'ye olan finans desteklerini keserlerse ülkemiz finans saldırılarını eskisi kadar rahat atlatamayabilir. Türkiye düşmanlarının tuzaklarına dikkat edelim. Prens Muhammed Bin Selman muhtemelen bir süre sonra babasının tahttan feragati ile genç yaşta kral olacak.


Bu genç adamla ilgili yalan-yanlış bir sürü iftira ve tezviratla kirli bir medya kampanyası sürdürülüyor. Bu, müstakbel kral ile Türkiye’nin arasını açma çabasından kaynaklanıyor. Muhammed Bin Selman’ın Amerikancı olduğunu savundular, saçmaladıkları birkaç gün içinde patlayınca şimdi ağız değiştirip bu defa da onun, “İsrail dostu” olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.


Kral Selman’ın, oğlu Muhammed’i veliahtlığa getirdiğini açıklamasından sonra, “İsrail’in, içlerinde F-16, F-15CD ve F-16CD savaş uçakları, iki Gulfstream tipi uçak, iki tanker uçağı ve elektronik savaş için tasarlanmış iki özel C130 uçağını Suudi Arabistan’a gönderdiği” iddia edildi. Bu haber ilk olarak İran yayın kuruluşu Fars News’ta, 22 Haziran’da saat 03:44’te yayınlandı. Arkasından aynı haberi, İsrail’den The Times Of Israil yayın kuruluşu aynı gün 5:41’de tekrarladı. Bizim medya ise bu haberi 27-28 Haziran’da keşfetti(!) ve sahiplendi.


Türkiye’de ne yazık ki sistematik biçimde yapılan haberlerle birileri bize, “Müslümanlar bir araya gelemezler, İslam Birliği bir hayalden ibaret,” “Boşa umutlanmayın,” “Türkiye’nin yönü Batı olmalı,” “ABD, FETÖ ve PKK’yı desteklese de,” “AB bizi adam yerine koymasa da,” “AB bizim hedefimiz,” ABD dostumuz,” “NATO ise kurtarıcımızdır” mesajını milletin bilinçaltına işlemeye çalışıyor.


Bu numaraları yemeyeceğiz, bu oyuna gelmeyeceğiz, bu tuzakları bozacağız.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/aslinda-neler-oluyor/5501