Türkiye’nin 3 Zor Yılı
Bülent Kuşoğlu

Temel, eve gelmiş karısı Fadime yok. Beklemiş, bir az sonra Fadime gelmiş. “Neredeydun?” diye sertçe sormuş Temel. “Cüzellik salonuna cittim, daa!” demiş Fadime. “Eee!” demiş Temel “sira mi celmedi?
Bizim 15 Nisan Referandumundan sonra da her şey güzel olacaktı ama galiba “sıra gelmedi” ki kimse güzelleşmedi, mutlu değil. Referandum sonucu hiç heyecan yaratmadı. Tam tersine muhafazakarlar bile endişeli artık. Gerçekten hemen herkesin bireysel ve kurumsal olarak sıkıntılı olduğu bir dönemdeyiz…
Türkiye en zor 3 yılını yaşıyor. 2017, 2018 ve 2019 Türkiye için çok zor geçecek yıllar. 2017’nin içindeyiz. Referandum ve 15 Temmuz sonrasının tüm siyasi, ekonomik, toplumsal, hukuki ve etik yükü sırtımızda bir yerlere doğru endişe ve korku ile gidiyoruz. Bu yılların zorluğunun ana odağı rejimin çağdaş standartlarda, ülkenin bütün olarak devam edip-etmeyeceği noktasında, yani beka sorunu… Bu duruma gelinmesinin ana sebepleri dışında o kadar çok tali sebep var ki, onlarda en az ana sebep kadar önemli. Eğer, “Anlat anlat heyecanlı oluyor” diye dalga geçen radikal Erdoğancı’lardan değilseniz, ana sebebe geçmeden önce tali sebepleri sayayım;
Uluslararası sistemdeki dengesizlik.  Kapitalizm ve genel olarak dünya ekonomisi krizde. Devrim oluşturması gereken teknoloji henüz yön çizemedi. Güç Batı’dan Doğu’ya kayıyor ama henüz oturmuş bir denge yok ve güç kayması çok uzun yıllar alabilir. Hatta tekrar yön veya hızda değiştirebilir. Bu belirsizlik ve geçiş dönemi en fazla köprü pozisyonundaki Türkiye’yi etkiliyor. Bu 3 yıl içerisinde Türkiye küresel savrulmalarla çok daha fazla karşı karşıya kalacak gibi görünüyor, çünkü hala yönünü bilmeyen bir iktidarla yönetiliyor.
Küresel dünya dışında Türkiye’nin kendi koşullarından kaynaklanan özel ve tali zorluklarda var. İlki dış ilişkilerle ilgili. Türkiye uzun yıllardır içinde bulunduğu Batı’nın kurumları olan NATO ve AB’den kendisinden veya onlardan kaynaklanan sebeplerle dışlanmış gibi. Ayrıca, bu kurumlarla sorunu çok ve kısa zamanda çözümlenmesi de mümkün görünmüyor. Türkiye’nin Ortadoğu sorunu ise çok derinlikli. Türkiye gelişmelerin dışında tutulurken özellikle Irak ve Suriye konusunda çaresiz. Irak’ta istememesine rağmen bir Kürt yapılanmasını kabul eden Türkiye şimdi de Suriye’de benzeri bir yapılanmayı kabullenmek ve uyguladığı Osmanlıcılık ve siyasal İslamcı politikalar nedeniyle de daha fazla teröre maruz kalma durumunda. En son çok istemesine rağmen Hükümet Rakka operasyonuna katılamadı. Ama bu durumda istifa etmesi gereken Başbakan’ın açıklaması çok havalıydı. “Amerika bize Rakka operasyonunun başladığını bildirdi.
Bu 3 yıl Türkiye’nin Kürt meselesi konusundaki kaderinin de az-çok belli olacağı bir dönem olacak.
Ekonominin durumu ise diğer gelişmeleri etkileyecek en önemli etmen. Ekonomide istihdam yaratan, sürekli bir büyüme sağlayamadık ve son yıllarda da kötü gidişi bir türlü düzeltemiyoruz. Bu tüketim ve borçlanma anlayışı ile ve bu büyüme stratejisi ile de tuzaktan kurtulmamız mümkün değil.
15 Temmuz’la ilgili Davaların nasıl görüldüğü de bu süreçte çok önemli. Çünkü bizzat Hükümet yetkililerinin iddialarına göre Gülen Cemaati sadece her alana ve devlete sirayet etmiş bir örgüt değildi. Arkasında CIA gibi bir kuruluş ve darbenin perde gerisinde de ayrıca Almanya ve İngiltere gibi ülkeler de vardı. Bu çok vahim ve önemli bir iddia. O nedenle de ciddi bir yargılama yapılması şart. Şimdiye değin yapılan yargılama ve soruşturmalar kimseyi tatmin etmediği gibi toplumsal endişeleri de artırdı. Bu 3 yıllık süreçte sağlıklı, adil bir yargılama ve soruşturma yapılmaması durumunda tahminlerin ötesinde sorunlar oluşacaktır…
Referandum devlet gücüyle ve YSK hukuksuz kararıyla rejim değişikliği ile sonuçlandı ama herkes bunun farkında. Şimdi 2 bin civarında uyum yasası yapılması gerekiyor. Uyum yasalarının Meclis’ten çıkması gerek ama Saray çoğunu KHK ile çıkarma niyetinde. Bu ise ilave hukuksuzlukları doğuracak. Toplum vicdanı çok hassas olmasa da tatmin edilmesi şart…
Devletin ve devlet kurumlarının en zayıf dönemlerinde olması bir diğer zaafımız. Bürokratik devletten şikayet edilirken şimdi işlemeyen bir devlet sorunu ile karşı karşıyayız. Çünkü herkes Saray ne der diye iş yapma yeteneğini kaybetmiş durumda…
Tüm sorunları çözmesi beklenen siyaset ise çözüm üretemez durumda… Yeni bir yapılanmaya ihtiyacı var ancak Saray’ın iddialı hiçbir siyasi gelişime izin vermemeye çalıştığı ve çalışacağı da herkesin malumu.    
Türkiye köyden kente, tarımdan sanayiye göç olgusunu başarılı bir şekilde tamamlayamadı. Toplum  değerleri değişti, yerlerine yenileri konulamadı. Toplum, Arap İslamı, siyasal İslam, geçmiş kültürü, sanal kültür, Batı kültürü, yerel kültür gibi farklı bir çok değeri içselleştirememek, dengeleyememek dolayısı ile kıvranıyor. Mevcut iktidar 15 yılın sonunda açmaz içerisinde. Eğitimde, dış politikada, adalette, ekonomide ve hemen her konuda çaresiz ama başkalarının var edebileceği yolları da tıkıyor. İktidar, halkı kutuplaştırmaktan başka çare bulamıyor ama bu durum aynı zamanda kendisi için de çıkmaz yol…
Başka sebeplerde sayabiliriz. Aslında ana sorun tekrar edecek olursak beka sorunu. Hani Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın Referandum öncesi sık sık söyledikleri sorun. Bir ülke için en kritik sorun… Referandum ile çözülmeyen sorun…
Bu 3 yılın sonunda veya içinde çok önemli seçimler var. Ancak seçimlerin sonucu kadar halkın bilinçli ve nitelikli tavırları da hayati önemde. Kendi iradesini kullanarak sorunlarının önemli bir bölümünü çözmüş bir Türkiye’de olabiliriz, sorunlarını aşamamış canından can koparılmakta olan bir Türkiye’de…
Hemen her şey bize bağlı…
Bizim izanımıza, idrakimize ve imanımıza…
Bizim bireylerimize, partilerimize, kanaat önderlerimize, sivil toplumumuza…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/turkiye-nin-3-zor-yili/5482