DAVA VE SIRAT-I MÜSTAKİM
Alper Tan

Sırat-ı müstakim, istikamet üzere alınan yol demektir. İstikamet için, “dosdoğru yol” “pürüzsüz yol” “adaletli yol” velhasıl "Allah'ın yolu" gibi tarifler getirilmiştir..
Bu yolu Kur’an-ı Kerim, “Göklerde ve yerde olan her şeyin kendisine ait olduğu Allah’ın yolu” (Şura, 42/53) ve “Peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yolu” (Nisa, 4/69) olarak izah etmiştir..
Buradan hareketle; Ak Parti kurulduğu günden bu yana, çok büyük bir yol alarak, yol çizerek, bu günlere geldi.. Ak Parti’yi kuranlar, 28 şubatın sert ve hırçın rüzgarına rağmen yola koyuldular, dirediler, dönmediler..
Bu hareket, gerçekten sırat-ı müstakim üzerine kurulu bir dava ruhu ile kucaklandı ve korkunç engellere ve önüne konulan tehlikeli setlere rağmen ve onları aşarak bugünlere geldi..
Partinin ilk kuruluşunda, hareketin liderini genel başkan yapmadılar, seçime sokmadılar, başbakanlığa vize vermediler.. İstediği bakanları, müsteşarları, bürokratları atamadılar, atattırmadılar. Cumhurbaşkanlığı’nın, Anayasa Mahkemesi’nin, TSK’nın, MGK’nın sopası Ak Parti yönetiminin enselerinden hiç eksik olmadı..
Derin statüko, kendi yapamadıklarını kukla parti liderlerine yaptırdı. Günde iki üç defa fikir değiştiren parti liderleri gördü bu ülke.. Cumhurbaşkanını seçtirmediler. 367 krizini icad ettiler.. 27 Nisan muhtırasını TSK’ya verdirdiler..
Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davası açtılar. Halkın yarısının desteğini alan iktidardaki partiyi yalan-yanlış ve sosyal medya belgeleri ile kapatmak istediler..
Tüm bu olup bitenleri önce yüce yaradan gördü ve sırat-ı müstakim üzre olanlara yardımını hiçbir zaman esirgemedi. Sonra bu büyük millet gördü ve tüm zorlu meseleleri, önüne konan sandık ile çözdü..
Onbeş yıldır Cenab-ı Allah ve bu millet bu yol üzre ilerleyenlere bir tek fiske bile vurmadı, vurdurtmadı. 15 Temmuz'da bu milletin mensupları, inancı, bayrağı, hürriyeti, vatanı, ülküsü ve devleti uğruna canını ortaya koydu, bedenini, kolunu, bacağını, gözünü, kulağını verdi; sıratı müstakim üzre olanlara siper oldular..
Kutsal olan parti değil, davadır. Davanın ise ne olduğu bellidir. Artık bu kutsal yola şehit ve gazilerin de kanı karıştı.. Suriye’de, Irak'ta ve diğer İslam beldelerinde hayatlarını kaybeden milyonlarca şehitlerimizin de kanları karıştı..
Bu kanlar ve canlar ile dava, büyük “Ümmet davası” haline dönüşmeye başladı.. Gidişatı gören ABD, NATO, AB ve Vatikan bu davanın bu yolun önünü kesmek için Türkiye’ye karşı, Tayyip Erdoğan’a karşı, devletimize karşı her cepheden savaş ilan ettiler..
Yıllardır tüm terör örgütleriyle savaşan Türkiye, artık arkalarında gizli destekçileri olan Haçlı Tapınakcıları ile açıktan savaşmaya başladı.. Bütün bunların olmasının, Ak Parti’nin kuruluşundan bu yana önüne konan engellerin tek sebebi var. Bu da Ak Parti’nin ve Tayyib Erdoğan’ın sırat-ı müstakim üzre olan büyük ümmet yolculuğu..
16 Nisan referandum sonuçlarıyla birlikte, Ak Parti ve onun liderine çok ama çok yakın olduklarını ima ederek konuşan bazı nevzuhur tipler, bu hareketi sırat-ı müstakimden çıkarmaya ve gizliden gizliye yeniden Batıya yamamak için çaba göstermeye başladılar..
Bunlar, aynı zamanda Ak Parti’ye gönül vermiş, Ak Parti’nin bir dava hareketi olduğuna inanarak tüm imkanlarnı bu yola adamış insanlarına, hizmetkarlarına “İslamcı” diyerek kendilerince dışlama gayretine girmişlerdir..
Bugün Mavi Marmara şehitlerini aşağılayanların, yarın 15 Temmuz şehitlerine ne diyeceklerini kestirebiliyor musunuz? Bunlar, siyasi ve ideolojik aidiyetleri yönüyle, 15 Temmuz’un manevi ruhunu teşkil eden ezanlardan, salalardan, yollarda, parklarda kurulan açık mescitlerden, yapılan dua ve ibadetlerden son derece rahatsız olanlar.. Bunlar, “Allahüekber” nidalarıyla vatan hainlerine bayrak açanlardan rahatsız olurlar..
Çünkü bunların, İslam ile iman ile sırat-ı müstakim ile ümmet ile uzaktan yakından hiçbir alakaları yoktur.. Bunların derdi kendilerince Ak Parti’ye, onun liderine yeni yol haritası belirlemek ve bu harekete fitne sokup dinamitlemektir..
Cumhurbaşkanı'nın tabiriyle sosyal medyada, medyada fitne üretenler ile Ak Parti’nin boşluklarından istifade ederek harekete dahil olan hasbi değil bazı hesabîler, Ak Parti’yi sırat-ı müstakimden çıkarma çabası içindeler... Bunlar, beyhude çabalardır. Ak Parti, onun omurgası, onun lideri, yolunu belirlemiştir. Yol, sırat-ı müstakim ile ifadesini bulan kutlu yoldur.
Ak Parti’yle beraber yüksek makamlar elde edenler, çok para kazananlar, medya patronluğu yapanlar, buralarda yazıp çizenler, sosyal medyayı aktif kullananlar, bu dönemde yıldızı parlayanlar ve bulundukları konumu, imkanları kaybetmek istemeyenler, kişisel olarak “rahatımız, huzurumuz bozulmasın” diyenler, “ABD’ye, NATO’ya, AB’ye mahkumuz, bunlarla beraber olmaktan başka çaremiz yok” diyenler, böyle düşünenler yanılacaklar..
En az 65-70 senedir batıyla iç içe yaşamamıza rağmen, onların silahı, jandarması, pazarı olmamıza rağmen hala bizi düşman olarak görenlerle, Türkiye ile gizli-açık savaşanlarla, tüm terör örgütlerini üzerimize salanlarla, 15 Temmuz işgal teşebbüsünün organizatörleriyle, bunca şehit ve gazimize rağmen artık aynı yolda olamayız.. O iş bitti.
Haa; kiminle yola gideceğiz, peki kimlerle ittifak yapacağız, Rusya, Çin, Hindistan’la mı? Şu, her tarafı darmadağın olmuş, yerlerde sürünen İslam ülkeleriyle mi? Şu saltanat ve şatafat düşkünü krallarla mı diyorsunuz değil mi?
Allah aşkına 70 yıldır kapısında bekleyip, kanunlar, kararnameler, müktesebatlar hazırlayıp çıkardığımız, buna rağmen devamlı sopa yiyip, aşağılandığımız, bugünse tamamıyla düşman gözüyle bize bakan AB, NATO ve ABD’ye ayırdığımız zamanın, gayretin, iyi niyetin onda birini, bu aşağıladığınız İslam dünyasına gösterseydik nasıl olurdu acaba bunu hiç düşündünüz mü?
Bunu, başı secdeye değdiği halde Batı sevdalısı olanlara söylüyoruz.. Yoksa diğerleri zaten İslam dünyasını anlayamaz, Ümmeti, ümmet bilincini anlayamazlar..
Sonuç olarak şunu belirtmek isteriz ki! Ak Parti, bir dava hareketidir.. Ak Parti, sırat-ı müstakim üzre bugüne kadar yol almış, Allah da millet de bundan dolayı daima yanında olmuştur. Ak Parti lideri, bu davanın lideridir. Dolayısıyla Ak Parti de, lideri de bu sırat-ı müstakim üzre yürünen yoldan, davadan ayrılmazlar, ayrılamazlar..
Sadece Türk milletine değil, Suriye, Irak, Afganistan, Filistin, Libya, Mısır, Tunus, Pakistan, Myanmar gibi İslam halklarına, dik durmayı, sırat-ı müstakim üzerine yürümeyi ve ümmet bilincini dava haline getirmeyi son onbeş senedir Tayyip Erdoğan ve onun hareketi aşıladı. Bu hareket umut ve güvence oldu...
Bu hareket, bu dava tüm İslam dünyasına mal oldu... İşgale uğramışların, kuşatılmışların, ezilmişlerin, esir alınmışların, mazlumların, yetimlerin, çaresizlerin sesi, ümidi ve güvencesi oldu..
Ee şimdi bu hareket, “İslamcıları” yani Batı düşmanlarını tasfiye edecek öyle mi?
FETÖ’nün; bilhassa 12 Eylül sonrası doğan siyası ve ideolojik boşluğu "İslami kimlik, cemaat kültürü, temiz ahlaklı dindar nesil" gibi kavramlarla Anadolu insanına ve neredeyse tüm İslam dünyasına hoş gelen sözlerle, vaadlerle doldurup, insanları kazandıktan, makam ve mevkileri elde ettikten sonra götürüp vatanın ve İslam’ın düşmanı olan Haçlıların, ABD ve Avrupa’nın kucağına nasıl oturttuğunu, kendi halkına nasıl silah doğrultup ezmeye, yok etmeye çalıştığını hep beraber gördük ve görüyoruz..
Daha toplum ve devlet, bu sendromla boğuşurken, bu sefer de bir avuç sosyal medya trolünün gayretiyle Ak Parti hareketi de mi Batının kucağına oturacak, oturtulacak? Buna ihtimal veriyor musunuz?
Geçin Allah aşkına, geçin bunları.. Ak Parti liderine, hareketine karşı yapılan en son 15 Temmuz işgal teşebbüsüne, o acımasız katliama rağmen, bu hareket, gidecek ve yeniden FETÖ’nün, NATO’nun kulvarına girecek öylemi?
Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi bu davaya, harekete ihanet eden hiçbir zaman iflah olmamıştır. Yanlış yapanlar, şahsi ikbal ve kazanç elde etmek isteyenler, davayı, hareketi rayından çıkarmaya çalışanlar, zarar verenler  hiçbir zaman iflah olmayacaklar, olamayacaklardır..
Ak Parti, bu ülkede, hatta bu dünyada var olan, yaşayan her insanın derdine çare olmaya, değerlerine sahip çıkmaya, korumaya, saygı göstermeye, inançlarına, inançsızlıklarına hoş görü ile bakmaya, onların hak hukukunu korumaya mecburdur. Onları elbette dinlemek ve kucaklamak zorundadır. Bu, sırat-ı müstakim üzre olan her ferdin, kurumun asli görevidir. Allah’ın emri, Resulullah’ın sünneti bu yöndedir.
Amma teslim olmadan, kendi değer ve inançlarından taviz vermeden..!  “Bizim oy potansiyelimiz yüzde 65-70’lerken, 16 Nisan’da neden yüzde 51-52’ler aldık?” “Bizim yüzde 15-20’lik potansiyel insanımızı neden diğer tarafa ittik?” Bunların hesabı, tetkiki yapılması gerekirken, şimdi bu sefer de İslamcıları bu hareketten uzaklaştırmak kimin işine gelir bir düşünelim Allah aşkına...
Bu küresel oyunu ve yerli oyuncularının tezgahlarını hep beraber bozmak zorundayız... Bu kadar düşman, çevremizi ve içimizi kuşatmışken, gün ruhumuza kulak verip, çok ince düşünüp kenetlenme ve birlik beraberlik içerisinde olma günüdür.. Buraya kadar zor ve meşakkatle aldığımız önemli mesafeye zarar vermeden yekvücûd olma günüdür.. Milliyetçiler, İslamcılar, Kürtler, Türkler, Araplar diye ayrılma günü değildir..
Gün, sırat-ı müstakim üzre emin adımlarla ilerleme günüdür..! Biz, millet olarak bunu bugüne kadar defalarca başardık, yine başaracağız.
Çünkü artık bu hareket, varmak istediği hedefin ışığını görmüştür..!
Veya, gözü olana gün ışımıştır.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/dava-ve-sirat-i-mustakim/5457