BİR DEVRİMİN ARDINDAN
Alper Tan

1 Kasım 1922’de çıkarılan kanunla Osmanlı hanedanının hükümranlığına son verilmişti. Cumhuriyet döneminde buna “Saltanatın kaldırılması” denildi ve bir devrim olarak nitelendirildi. Evet, halka sorulmadan, yani bir halk oylaması yapılmadan, TBMM’de çıkartılan bir kanunla, hanedana son verildi. Halbuki Erzurum ve Sivas kongrelerinde ve hatta TBMM’nin açılış törenlerinde Anadolu halkı, “Hilafeti ve padişahı kurtarmak için” cihada çağrılmıştı. Anadolu halkı, vatanı, dini, hilafeti ve padişahı kurtarmak için savaştı. Ama vatanı kurtaran halka hiç sorulmadan, yapılan köklü değişikliklere DEVRİM adı verildi.
Padişahlık ilga edildi. Ama bu defa oligarşik bir saltanat getirilmişti. Önde ve görünür olarak devleti yöneten asker ve sivil bir bürokratik oligarşi vardı. Fakat onların arkasında, görünmeyen bir “gizli” vesayet saklıydı. Bu saklı vesayetin patronu, ilk dönemde işgalci İngiltere’ydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra vesayetin patronluğunu ABD devraldı. O da bundan 10 sene öncesine kadar hüküm sürdü.
Milletimiz, yaklaşık 10 yıldır büyük bir bağımsızlık mücadelesi veriyor. 2007’de cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusundaki halkoylaması, halk egemenliğinin tesisi noktasında önemli bir aşamaydı. Millet, 10 Ağustos 2014’te devlet başkanını doğrudan seçerek daha ileri bir adım attı. 16 Nisan 2017 halkoylaması ise DEVRİM niteliğinde bir aşamadır. Halk sadece başkanı seçmekle kalmıyor, doğrudan yönetime el koyuyor. Bu, Batı destekli vesayetçi, bürokratik oligarşinin saltanatının sonu demektir.
Avrupa ülkeleri ve ABD’nin referandumda, düşmanca harekete geçerek, açıkça taraf olmalarının temelinde yatan gerçek budur. 16 Nisan, Yeni Türkiye’nin yazılım kodlarının ilk aşamasıdır. 16 Nisan’ı tamamlayan yeni ve sivil bir anayasa ile bu devrim taçlandırılmalıdır.
Halkoylamasında küçük bir farkla EVET çıkması, HAYIR cephesinde bazı kesimlerin kararı tartışmalı gösterme çabalarına konu edilmektedir. Bu karar tamamen yasal, meşru, makbul ve tartışmasız bir sonuçtur. Bunu karartmaya kimsenin hakkı yoktur. Tüm Avrupa, ABD ve İsrail’e rağmen bu başarı kazanılmıştır. Milletin kararı ve milletin devrimi mübarek olsun..
Devrim niteliğindeki köklü değişime EVET diyen halk, kendi seçtiği iktidara da önemli mesajlar verdi. Bu mesajların neler olduğunu çözmeye, anlamaya ve acilen gereğini yapmaya çalışmalıyız.
Cumhurbaşkanını halkın seçmesi konusunda yapılan 2007 referandumunda % 69 EVET demişti. 2010’da yapılan 26 maddelik kısmi Anayasa değişikliğine halkın % 58’i EVET dedi. 2007’nin devamı olan 16 Nisan’da ise EVET oranı % 51.4’e geriledi.
HAYIR cephesi hiçbir şey vadetmediği halde ne oldu da % 48.5 oy aldı. Bu, ne anlama geliyor. Batılı ülkeler bu halkoylamasında HAYIR’cılardan yana açıkça ve düşmanca taraf oldukları halde halkımızın yarıya yakını, nasıl oldu da “HAYIR” dedi. Halbuki daha 8 ay önce, 15 Temmuz’da ülkemizi işgale kalkışanlara karşı, halkımızın neredeyse tamamı bu taşeron işgalcilere karşı kıyama durmuş, her görüşten büyük kitleler haftalarca meydanlardan ayrılmamışlardı.. 8 ay önceki birliktelik ruhunu 16 Nisan’da niçin gösteremedik?
Doğu Akdeniz’den Batı Karadeniz’e, kıyı şeridi niçin bu kadar kutuplaştı?
Doğu-Güneydoğu’da 7 Haziran 2015’e göre destek yaklaşık iki katına çıkmasına rağmen bölge ortalamasında HAYIR tercihinin açık ara önde olması nasıl izah edilmeli?
Yatırımların en büyüklerini alan İstanbul, Ankara, Antalya gibi yıllardır Ak Partili başkanlar tarafından yönetilen şehirlerde HAYIR oyları niçin arttı? “2014’e göre buralarda oylarımız arttı” savunması, teselli dışında açıklanabilir mi?
FETÖ ve PKK operasyonları acaba doğru yöntemlerle, doğru istikamette gidiyor mu? Yoksa Ergenekon, Balyoz ve KCK operasyonlarında olduğu gibi birilerince bu haklı ve doğru operasyonlar ve davalar sulandırılarak, itibarsızlaştırılıyor mu? Bu terör operasyonları, örgütün üst kademesine, yukarıya doğru değil de tabana ve sempatizanlara doğru yoğunlaşarak, halkla devletin arasını açmaya dönük bir noktaya mı gidiyor?
FETÖ operasyonları bu kadar geniş tabana yayılmışken “siyasi kanada dokunulmadığı” kanaati zihinleri karıştırıyor mu? Siyasi kadrolar gerçekten FETÖ’den temizlendi mi?
Yönetim kademelerinde yer alan ekipler, milletin ve oy veren kitlelerin beklentilerine uygun mu?
Mütereddit kitlenin artmasında Ankara’nın, Doğu ile Batı, AB ile İslam Birliği, NATO ile İslam Ordusu arasında çekingen ve kararsız görünmesinin etkileri var mıdır?
Ülkemizi işgale kalkışan NATO ve devletimize-milletimize karşı düşmanca davranan AB’ye karşı,“söylem” dışında net ve somut bir karşılık verilememiş olmasının seçmen davranışlarına tesiri var mıdır?
Daha nice sorular sormak mümkün. Ama mevcut durum telafisi imkansız bir durum değil. Vakit kaybetmeden doğru teşhisin yapılması hemen ardından da neşter vurulması gerekir.
Elbette neşter vurmanın yan etkileri ve bedeli olacaktır. Ama unutmayalım ki yaranın üstünü örtmek veya sürüncemede bırakmanın bedeli ülke için de iktidar için de daha ağır olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti iktidarına bu milletin ihtiyacı var. Unutmayalım ki CHP ile birlikte HAYIR diyenler de ülke meselelerine özümü Ak Parti’den bekliyorlar.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/bir-devrimin-ardindan/5436