ATATÜRK’E MUHALEFET KONUSUNDA DÜN VE BUGÜN
Yalçın Toker

Ülkenin ve milletin kaderinin belirleneceği 16 Nisan referandumu yaklaşmakta.. AKP iktidarı mensuplarının Başkanlık çabaları tam hız sürüyor..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Başbakan, Bakanlar, bütün Hükümet ve Parlamento üyelerinin tek gündemleri artık; referandum.. İç ve dış politikadaki, ekonomi, güvenlik ve eğitimdeki bütün faaliyetler, referandumda “evet” sonucu çıkmasına hizmet etme yönünde işletiliyor.

İktidar tarafından millete sunulan vaadler.. Çeşit çeşit tavizler..  Daha önce siyah dediklerine şimdi beyaz demeler.. Yeter ki, referandumda sandıktan evet çıksın..

Yıllardır Atatürk’ün adını silmek, anıtlarını indirmekle meşguldüler..

Okullardan ve eğitim programlarından Atatürk ve İsmet Paşa’nın isimleri çıkarılmak isteniyordu.. Ama o işte de şimdi bir çarkedişten söz ediliyor.. Yani referandumda evet oyu alabilme uğruna bugünlerde  Atatürkçü bile olacaklar.. Açılış isimli toplantılarında, gittikleri yerlerdeki Atatürkçülerin oylarını da alabilme umuduyla böyle tavizlere başvuruyorlar..

Neler neler.. Yıllardır hakaret cümleleriyle bahsettikleri Bozkurt işaretini, Başbakan,  geçen gün parmaklarıyla dalgalandırdı.. Devlet Bahçeli de zaten siyasi çıkarı uğruna evetçibaşı kesilmiş durumda..

Yapılacak Anayasa değişikliğinin, Tek adam düzeni getirmeyeceğini, Parlamenter sisteme zarar vermeyeceğini falan anlatmaya çalışırken binbir masallar döktürüyorlar. Başbakan Binali Yıldırım da “Zaten Parlamenter sistem 1923’ten beri sorunludur..” şeklinde nutuklar attı..

Binali Bey’in bu sözü üzerine ben Cumhuriyetimizin kuruluş günlerini hatırladım. 

Atatürk dönemindeki Parlamento çalışmalarını, o dönemdeki Atatürk Muhaliflerini, Atamızın muhaliflere karşı olan tutumunu kitaplarımdan kısaca gözden geçirdim. Atatürk’ün, muhaliflerine karşı olan hoşgörülü davranışını anımsayıp, bugünkülerin, hayırcılara karşı takındıkları tavırla karşılaştırıp bir kere daha kınadım..

Evet hep biliriz.. Milli Mücadeleden sonra, 1920 yılında TBMM’nin açılması üzerine, Meclis’te siyasal faaliyetler de başlamış, 10 Mayıs 1921’de Müdafaa-i Hukuk Grubu oluşmuştu.. İktidar grubuna karşı olanlar da 1922 Temmuzunda İkinci Grup adı altında bir araya gelmişlerdi. Bu muhalif 2. Grubun(*) önderleri Hüseyin Avni Bey (Ulaş), Ali Şükrü Bey, Mersinli Selahaddin Bey (Köseoğlu), Emin Şükrü Bey (Gevelioğlu), Süleyman Necati Bey (Güneri) v.b. idiler..

Zaman içinde sayıları 63’e ulaşan muhalif gruba mensup milletvekilleri hakkında Atatürk, Nutukta pek çok değerlendirmelerde bulunur.. Onların yaptıklarını tenkit eder, ama durumun Parlamenter sistemin doğal bir sonucu olduğunu da kabul ettiğini söyler..

Mesela Nutuk’un 530-533.  sayfalarında(**)Atatürk şunları söylemişti:

“Efendiler, yeri geldiğinde belirtmiştim ki, Mecliste kurduğumuz Müdafaa-i Hukuk Grubu, Meclis görüşmelerinin düzenli geçmesine ve Bakanlar Kurulu çalışmalarının aksamadan yapılmasına sonuna kadar yardımcı oldu. Fakat bir yandan da, muhalif duygu ve düşüncede olanlar, hergün kendilerine biraz daha yandaş buldukça, Grubun çalışmalarını güçleştirmeye başladılar. Muhalefet fikrinin ana kaynağı, Müdafaa-i Hukuk Grubu Tüzüğü’nün ilk maddesindeki ikinci nokta idi. Yâni Hükümetin, Anayasa’ya göre kurulmuş olması.. Programın ilk maddesinin son bölümü, duygu ve düşüncelerde tam bir uyum sağlanmasına sürekli bir engel olarak kaldı. Bu yüzden Grup içinde de görüş ayrılıkları ve düzensizlikler baş gösterdi. Bazı kişiler Gruptan ayrıldı. Bu ayrılanlar, dışarda kalanlarla birleşerek Grubu yıkmaya çok uğraştılarsa da, alınan önlemler bunu önledi.

Sonunda İkinci Grup adıyla bir grup kuruldu. Bu grubu kuranlar, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne üyeliklerini koruduklarını ve Kongrelerde kararlaştırılan amaçları izlediklerini iddia ediyorlardı.

İkinci Gruba görünüşte önayak olanlar, Salahattin (Köseoğlu) ve Hüseyin Avni Beylerdi. Birinci plânda etkin ve kışkırtıcı rol oynayanların ise Rauf(Orbay) ve Kara Vasıf Beyler oldukları anlaşılıyordu.

Bu grubun, hareketli ve inatçı üyesi olan Samsun Milletvekili Emin Bey (Gevelioğlu), son zamanlarda bir vesile ile Ankara’ya gelmişti. İşin içyüzünü tümüyle anlamış, kışkırtıcı ve fesatçı olanları lânetliyordu. Emin Bey, bana şunları anlattı:

Rauf Bey, İkinci Grubu kışkırtıp aşırı hareketlere yönlendiriyormuş... Emin Bey, Rauf Bey’e demiş ki: “Sizin, bizi sürüklediğiniz bu iş sehpaya kadar gider... O zaman da bizimle birlikte olacak mısınız?”.

Rauf Bey şu cevabı vermiş: “Birlikte olmazsam alçağım..!”

Efendiler, bildiğiniz gibi, o zaman yürürlükte olan kanuna göre, Bakanlıklar için ben Meclis’e aday gösterirdim.. Milletvekilleri, gösterdiğim adaya olumlu veya olumsuz oy verirler ya da çekimser kalırlardı. İkinci Grup, benim adaylarımı dikkate almayıp, kendi Grupları adına gösterdikleri adaylara, kanuna aykırı şekilde oy vererek, Hükümet’in kurulmasına engel olmaya başladılar.

Efendiler, Mecliste ordu aleyhine de bir hareket yaratılmıştı.

Diyorlardı ki, “Sakarya Savaşı’ndan sonra aylar geçtiği halde, Ordu niçin taarruz etmiyor? Derhal taarruz etmelidir! Hiç olmazsa, sınırlı ve belli bir cephede bir taarruz yapılmalıdır ki, ordumuzun taarruz gücünün olup olmadığı anlaşılsın!”

Bu akıma karşı çıktık. Amacımız, bütün hazırlıklarımızı tamamlayarak genel ve sonuç alıcı bir taarruz yapmaktı. Onun için, sınırlı bir taarruz fikrini kabul edemezdik. Bunda bir yarar yoktu.

Muhaliflerde beliren izlenim, ordumuzun taarruz gücünü kazanamayacağı noktasında yoğunlaştı. Bunun üzerine ordunun taarruza geçirilmesi şeklindeki çıkışlarını durdurdular. Taktik değiştirerek, başka bir görüş ortaya attılar. Bu defa dediler ki, “bizim asıl düşmanımız Yunanlılar, Yunan ordusu değildir. Zaten Yunan ordusunu tamamen yensek de, bununla bizim davamız son bulmaz. İtilaf devletlerini, özellikle İngilizler’i fiilen yenmek gerekir. Bunun

için Yunan ordusuna karşı bir perde hattı bırakmak, asıl orduyu Irak’ın kuzey sınırına yayarak, İngilizler’e taarruz etmek gerekir. Eğer, davamızı savaş yoluyla çözeceksek, yapılacak iş budur.”

..Neyse Atamızın muhaliflerle ilgili o tarihteki sözlerini daha fazla uzatmağa gerek yok..

Okudunuz işte, İstiklal Harbimiz konusunda akıl vermeğe kalkışan fikirlerle bile savaşmış Ata’mız.. Milli Mücadeleyi bu şartlar içinde yapıp kazanmış ve bu Devleti kurup bizlere emanet etmiş.. Şimdi ona sahip çıkmak da bu millete, Türk gençliğine düşen bir görevdir..

Kısacası, ülkenin ve milletin kaderini referandum oylamasında hep birlikte belirleyeceğiz.. Milletimiz, Atatürkçü gençlik, Başbuğ’un gençleri olan hakiki ülkücüler, elele verip, hayır oyu ile tarihi görevlerini yapacaklar.. Başkanlık hayalleri kuranlar da şimdi, vatansever insanlara şirin gözükme adına her çareye başvurmakta devam edip dursunlar.. Millet için hayırlı sonuçlar gelecek, Başkanın maiyetinde siyasi çıkar hesabı yapan hayalperestler de avuçlarını yalayacaklar..


(*) Atatürk Muhaliflerinden Portreler/ Yalçın Toker, Toker Yayınları- 4 cilt. www.toker yayinlari.com Tel: 0535 3199349 ve  [email protected]

(**) NUTUK/Atatürk- Sadeleştiren Yalçın Toker- Toker Yayınları, 952 sa.- www.toker yayinlari.com Tel: 0535 3199349 ve  [email protected]



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/ataturk-e-muhalefet-konusunda-dun-ve-bugun/5383