İnsan Fıtratı
Bülent Kuşoğlu

Bu ara bütçe, torba kanun, anayasa değişikliği derken pek okumaya fırsat bulamamıştım. Çünkü bizim Meclis çalışmaları maalesef her ne hikmetse geceleri… Milletvekillerinin aralarında yaptıkları bir espriye göre bi pavyonlar bi de biz çalışıyor muşuz sabahlara kadar. Sabaha kadar Meclis’te olunca okumak zor. Yine de her fırsatta okumak gerek…
Salman Rusdie’yi hiç okumamıştım. Gazali ve İbni Rüşd gibi iki din ve felsefe adamından günümüze gelen bir hikayeyi romanlaştırdığını öğrenince “İki Yıl Sekiz Ay Yirmi Sekiz Gece“ yi okumaya başladım. İlginç olayları, kişilikleri ve anlatımı var. Rusdie romanın bir yerinde cinlerin bazı alt duygulara (öfke, gücenirlik, kin, sahiplenme, şehvet) sahip olduklarını ama gelişmiş üst duygulara (diğerkamlık, adanmışlık, fedakarlık) sahip olmadıklarını yazmış. Cumartesi sabahı Ortadoğu cumhuriyeti olmamızı getiren anayasa değişikliklerinin son oylamasında hayır denebileceği umudunu taşıyor olmalıyım ki sonuç ters çıkınca çok üzüldüm. Genel Kurul’dan çıktığımda her çok üzüldüğümde olduğu gibi nefes almakta, yutkunmakta zorlanıyordum. Bir bardak su içince rahatladım. ‘Bizim Meclis’in milletvekilleri gelişmiş üst duygulardan yoksun mu ki’ diye düşündüm. ‘Nasıl bu kadar yetkiyi bir adama vermeyi kabul ediyorlar, Osmanlı’dan beri geleneğimiz olan başbakanlığı nasıl kaldırıyorlar?’
Hala 339 evet oyuna inanamıyorum…
Peki şimdi ne olacak?
Referandum demek, sistemi veya rejimi yani Türkiye için çok hayati bir konuyu oylamak demek. Toplum olarak çok anormal bir gerginlik yaşayacağımız ortada. Sosyal medyada gerginliği şimdiden görüyorsunuzdur. İyi bir şey mi bu referandumu bu koşullarda yaşamak?
Niçin?
Karşı olma gerekçelerimi daha önce yazmıştım. Tekrar girmeyeyim aynı konulara ama ilave olarak şunu da söyleyeyim; referandumdan da evet çıkarsa Meclis ve Cumhurbaşkanı 6 bini aşan Türkiye Cumhuriyeti kanununun çoğunu yeniden yapacak. Başka işimiz yok, işsizimiz, iflas edenimiz yok sanki. Her şeyi bıraktık “Reis” için çalışıyoruz…
Cumhurbaşkanı Pazar günü Afrika’ya (AB ve ABD’ye uluslararası toplantılar dışında ziyaret yapamıyor) giderken “Ortadoğu’nun en güçlü ve belirleyici ülkesi Türkiye’dir” demiş. Doğrudur. Osmanlı çöktüğünde petrol alanları ve gelişmiş yerler hep elimizden alındı. Nerede ise hiç Osmanlı yatırımı olmayan fakir Anadolu’dan Ortadoğu’nun ve Balkanların en güçlü ülkesini ve toplumunu yarattık. Şimdi Ortadoğu cumhuriyetlerine dönüş yaparak Ortadoğu ülkeleri ve toplumları gibi olacağız…
Bir kişi için yaptığımıza bakın!
İnanın anlayamıyorum bu yapılanı… Daha doğrusu anlayabiliyorum da anlatmak Meclis’i birlikte paylaştığımız arkadaşlara çok ağır gelir düşüncesi ile yazamıyorum…
Baştan kitap okumaktan giriş yaptım. Şu sıralar okuduğum kitaplardan biri de “Türkiye’de Beş Yıl” Liman von Sanders’in Türkiye anıları. Oradan öğrendim; kendisi bir Alman general olarak ordunun başında Çanakkale müdafaasını komuta etmiş, 1913’te göreve başladığında Donanmamız bir İngiliz Amirali olan Limpus’a, Jandarmamız ise bir Fransız generali olan Bauman’a emanetmiş. O yıllar biliyorsunuz Osmanlının Enverland olduğu yıllar. Tek adamın ülkeyi maceralara sürükleyip bitirdiği yıllar…
İnşallah tek adam, yılların sistemi/rejimini ve birikimlerini yok sayıp Ortadoğu’nun ve Balkanların en güçlü ülkesini daha fazla maceraya sürüklemez.
Afrika seyahati öncesi Trump yönetimine de laf giydirmiş. Trump’ın söylemlerini rahatsız edici bulmuş. Trump malum İslam düşmanı. Ortadoğu’da radikal İslamcı yönetimleri yok etmeyi hedefliyor. Bizimki de Ortadoğu’da ki son İslamcı denebilir… Ama bu duruma rağmen bizim ki eliyle Ortadoğu’da İŞİD dahil İslamcı yönetimlere son verdirilebilir mi?
Her şey olur, yeter ki iktidar sürsün…
Hala inanamıyorum; Meclis’in Meclis’i ve demokrasiyi yok etmenin adımını attığı geceyi yaşadım… 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/insan-fitrati/5350