![]() |
Mersin’de üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın canice katledilmesi üzerine “kadına karşı cinayetler” konusunda yeni bir farkındalık kampanyası başladı. Bu konudaki duyarlılığı artırma maksadıyla ülkenin çeşitli yerlerinde protestolar, kınamalar ve başka faaliyetler yapılıyor. Genel manada bu hassasiyet ve tepki, olumlu ve olması gereken bir durum. Hatta daha çok farkındalık için daha fazla faaliyetler de gerekir.
Fakat bu konuda farkındalık oluşturma bahanesiyle yapılan bazı faaliyetler ne yazık ki utanç verici şekle dönüştü. Özgecan’ın hunharca yakılmış naaşı üzerinden TV ratinglerini yükseltme, internet sitelerinin “tık” sayısını arttırma, TV’de yapılan şenliğe ve eğlenceye Özgecan’ın resimlerini yakalara takarak göbek atma, kadına karşı cinayetlerde uluslararası farkındalık adı altında kadınların topluca sokak dansı yapma bayağılıklarını izledik.
Bir gazetenin, “kadınları taciz” konusunda, “hadi sen de anlat” kampanyası başlatarak tacizi olayını sıradanlaştırma çabaları gibi iğrençlikler de cabası.
Ülke olarak Özgecan’ın katledilmesi üzerinden “kadına karşı cinayetleri” tartışırken “dükkanın camına kar topu attı” diye oracıkta öldürülen Nuh Köklü’yü nasıl izah edeceğiz? Bu da mı kadın cinayeti? İstanbul Çengelköy’de, karısı Kübra Kart’ı öldürüp-parçalayıp çöpe atan Tahir Kart’ı nasıl tanımlayacağız? Hadi Mersin’de Özgecan’ı katleden katile “psikopat” dedik kurtulduk. Çengelköy’deki olayı “cinnet” diyerek geçiştirdik. Nuh Köklü’yü öldüren “şizofrenmiş” dedik kapattık. Tam da bu tartışmalar milletin gündemindeyken, TBMM’deki kapalı oturumda milletin vekillerinin yumruklu tokmaklı birbirlerine girmelerine ne diyeceğiz? Bunu nasıl izah etmeyi düşünüyoruz. Bu cinnet hali nerelerden kaynaklanıyor?
Topyekün bu yaşananlar aslında millet olarak üzerinde yoğun bir şekilde düşünmemizi gerektirmiyor mu?
Günübirlik gazete ve televizyon haberleri üzerinden yorum ve kanaat serdetme dışında bu duruma derinlemesine kafa yoran birileri var mıdır? Mesela üniversitelerimiz ne işe yararlar? Öğrenci sayılarını arttırma, yeni binalar yapma, maaş azlığı nedeniyle ağlama, rektör ve dekan olma gayretleri dışında, sayıları 200’e yaklaşan üniversitelerimizin bilimsel faaliyetleri de var mıdır acaba?
Mesela yıllarca gündemde kalan Münevver Karabulut cinayetinin sebeplerini ve kökenini araştıran bir akademik kurum var mıdır? Münevveri öldüren Cem Garipoğlu’nun neden intihar ettiğini araştıran ve oralardan ders ve ibret çıkarmaya çalışan, toplumu aydınlatmak ve bilinçlendirmek için uğraşan bir akademik faaliyet olmuş mudur?
Bu insanlar, nasıl bir aile ortamında, hangi maddi şartlarda, hangi manevi atmosferde, hangi sosyal çevrede bu hale geliyorlar? Arkadaş çevrelerinin, izledikleri yayınların, takip ettikleri internet sitelerinin, oynadıkları bilgisayar oyunlarının etkileri var mıdır? Eğitimli veya eğitimsiz olmaları bir etken midir? Eğitim arttıkça risk düşüyor mu? Sosyo-ekonomik statünün yeri nedir?
Mesela Münevver’i katleden Cem Garipoğlu varlıklı bir ailenin evladı idi. Özgecan’ı katleden Ahmet Suphi Altındöken fakir bir ailenin çocuğu. Konya’da bir kadından dolayı Doç. Celalettin Özdemir'i öldüren Ahmet Gülce ise bir profesördü.
Zengin çocuğu Cem Garipoğlu, Prof. Ahmet Gülce, dolmuş şoförü Ahmet Suphi Altındöken ve Tahir Kart arasındaki ortak noktalar nelerdir? Onları bu noktaya getiren etkenler nelerdir? Bunların araştırılması gerekmez mi?
Elektronik prangalar, imdat butonları veya polis güvencesi insanları nereye kadar koruyabilir? Koruma ordularıyla dolaşan en meşhur devlet başkanları bile cinayetlerden korunamazlarken bir iki polisin, şiddet gören kadınları kurtaracağına ne kadar güvenebiliriz?
Aileden başlayarak, okulların, çevrenin, medyanın, dizilerin, uydu yayınlarının, internet dünyasının yaşanan kültürel bozuklukların, inanç zafiyetlerinin ve başka faktörlerin mercek altına alınması ve derinlemesine irdelenmesi gerekiyor.
Eski devletin laik nesiller yetiştirme zorbalıklarının, Kur’an kurslarını kapatma noktasına kadar gelen, 28 Şubatçıların din düşmanlıklarının ve ikna odalarını icat edenlerin öğretilerinin bu yaşananlarda hiçbir etkisi olmamış mıdır? 28 Şubat ve öncesinde ekilenleri biçmeye mi başladık?
Millet olarak topyekün kendimizi sorgulama vaktidir. Nerde hata yapıyoruz diye titreme sürecindeyiz. Günübirlik yüzeysel pansuman tedbirler alarak geçiştirmek değil, derin tahliller yaparak radikal adımlar atmak zorundayız. Yoksa her geçen dakikayı kaybediyoruz.