Muhalefetin Hedefi kazanmak Değil, Kaybettirmek!
Alper Tan

Hareketli bir seçim dönemine daha giriyoruz. Kongreler, mitingler, seçim şarkıları, siyasi atışmalar hızlandı.
Ak Parti son 3 seçinde, en yakın rakibine büyük farklar atarak tek başına iktidar oldu. Kurucu Genel Başkan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine şimdi yeni bir genel başkanla devam ediyor. 2002’den bu yana muhalefet tarafından hiçbir seçimde mağlup edilemeyen Ak Parti, yapılan son anketlerde de yine en yakın rakibini ikiye katlayan sonuçlar veriyor. Bu da muhalefette ciddi bir umutsuzluğa yol açıyor.
Eğer süreç böyle devam ederse 8 Haziran’da kimin iktidarda olacağı şimdiden belli. Bu durum, muhalefet partilerini garip savrulmalara zorluyor. Düşünün anamuhalefet partisinin başı, Meclis’teki iç güvenlik yasası yürürlüğe girerse olay çıkarmak için yüzünü kapatan, oraya buraya molotof atan grupların önünde yürüyeceğini şimdiden ilan ediyor. Halbuki daha geçen yıl, o tür provokatif eylemlerde onlarca insan hayatını kaybetti. En son Kobani baanesiyle 6-7 Ekim kalkışması ve devamındaki hadiselerde 50’ye yakın insanımızı öldü.
CHP yönetiminin ne yapmak istediği ortada. Geçmişteki tecrübeler hafızalarda. 12 Eylül darbesi öncesi sağ-sol çatışmalarının öncülüğünü solda CHP, sağda ise MHP yapıyordu. Sağ-sol çatışmalarında binlerce, gencecik ve idealist vatan evlatları hayatlarının baharında toprağa verildiler. Onbinlercesi ya ceza evlerinde çürüdü ya da yurt dışına kaçmak zorunda kaldılar. Millete ve memlekete kaybettirdiler. Bu çatışmalarla askeri darbelere zemin hazırlayıp yabancı güçlerin devlete hükmetmesine gerekçe sağladılar.
Karşılıklı çatışmalarla 12 Eylül 1980 darbesine ortaklaşa zemin hazırlamış iki parti olan CHP ve MHP şimdi de ortaklaşa olarak Türkiye’nin eteklerinden çekiştirerek ülkenin güçlenmesine mani olmaya çalışıyorlar.
“Türkçü” MHP, “bölücü terör örgütünün partisi” olarak gördükleri “Kürtçü” HDP ile birlikte iç güvenlik yasasının çıkmasına karşı ortak cephe oluşturuyorlar. 6-7 Ekim katliamları olurken “Nerde bu devlet” diye kıyamet kopartan MHP, o tür olayların önüne geçmek için hazırlanan yasal düzenlemelere CHP ve HDP ile birlikte engel olmaya çalışıyor.
Siyasi partilerin savundukları ilkelerin neler olduğu konusunda müthiş bir kafa karışıklığı yaşanıyor seçmende. CHP ile MHP, MHP ile HDP ve nihayet CHP ve HDP arasındaki farklar giderek ayırt edilemeyecek kadar belirsizleşiyor. Bu durum hayra mı alamet şerre mi bilemiyoruz. Ancak seçim sandığına hazırlanan bu muhalefet partileri açısından sanki hiç de hayra alamet görünmüyor gibi.
Muhalefet partilerinin seçim öncesi halka neler vaad ettiklerini bilmiyoruz. Daha da enteresan olanı, muhalif partilere oy verecek olan seçmenlerin kahir ekseriyeti, oy verdikleri partinin aslında iktidar olamayacağına inanıyor. Oy verecekleri partinin liderini beğenmiyor. Yani hem muhalefet partilerinde hem de muhalif seçmende büyük bir çöküntü ve umutsuzluk var.
Belediye seçimlerinde biraz farklı olmakla beraber, bu partiler seçmene neden umut ve vizyon veremiyorlar? Bunun üzerinde derinlemesine düşünmek gerekiyor aslında. Bunun çok fazla sebepleri var. Ama nerdeyse tüm muhalefet partilerinin ortak olumsuz noktası şu: Muhalefet partilerinin tamamı aslında iktidar olamayacaklarını bildikleri için seçim stratejilerini “kazanmak” üzerine değil, tamamen “kaybettirmek” üzerine kurguluyorlar. “İktidar partisine ne kadar kaybettirirsek kardır” noktasından hareket ediyorlar. Hedefe böyle bakılınca seçim kazanmak için bir strateji üzerinde ciddi çalışma yapılmıyor. Seçim çalışmaları “seçmenin oyunu almak” için değil, seçmeni “Ak Parti’ye oy vermekten caydırmaya” dönük bir kampanyaya dönüşüyor.
Seçimler “siyasi rekabet” atmosferinden çıkıp “husumet” mücadelesine evriliyor. Muhalefet partileri açısından seçim, “kazanma” hedefinden çıkıp “kaybettirme” amacına kayınca alttan alta örtülü ve ilginç ittifaklar da geliştiriliyor. CHP ve MHP 2007 seçimlerinden bu yana çeşitli yerlerde karşılıklı olarak örtülü ve adı konmamış ittifaklar yapıyorlar. Zayıf olan güçlü olana destek veriyor. Son cumhurbaşkanı seçiminde neredeyse belli başlı tüm muhalif partiler, Tayyip Erdoğan karşıtlığı etrafında birleştiler. Bu müttefik cephenin paydaş sayısı 15’e yaklaşmıştı. Sonuç yine “hicran” oldu.
Görünen o ki 7 Haziran seçimlerinde de muhalefet partilerinin stratejisi “kazanmak” değil “kaybettirmek” üzerine olacak. Hatta rekabeti veya husumeti öyle abarttılar ki Ak Parti veya Tayyip Erdoğan husumetini Türkiye husumetine dönüştürüyorlar.
Öyle olmasa “kamu güvenliğini” sağlamaya dönük bir düzenleme konusunda neden bu kadar kıyamet kopartılsın ki!
Öyle olmasa 30 seneden bu yana on binlerce insanının ölmesine neden olan bir hadisenin “çözüm süreci” ile nihayete erecek olmasından niçin rahatsız olsunlar ki!
Öyle olmasa, Ak Parti düşmanlığını da aşıp Türkiye düşmanlığına ve hatta İslam düşmanlığına dönüşen sinsi paralel yapının kirli siyasetine muhalefet partileri neden alet olsunlar ki!
Görünen o ki, Haziran seçimleri öncesi muhalefet partileri, Ak Parti karşıtlığı kisvesiyle, “Yeni Türkiye” karşıtlığı hedefinde aynı cephede pozisyon alacaklar. Bunu seçmenin büyük çoğunluğu fark ediyor. Böyle bir durum Türkiye siyaseti bakımından hiç sağlıklı değil. Muhalefet partileri açısından ise sadece vahim ve dramatik. Çünkü muhalefetteki bu gidişat, bırakın Ak Parti’yi zayıflatmayı; aksine onu daha da güçlendiriyor ve hatta vazgeçilmez hale dönüştürüyor.
Tabii Ak Parti, ipin ucunu bırakmadığı ve zafer sarhoşluğuna kapılıp rehavete girmediği takdirde.. O nedenle de Ak Parti’nin aday belirleme sürecinde “ince eleyip sık dokuması” olmazsa olmaz hale geliyor.



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/muhalefetin-hedefi-kazanmak-degil-kaybettirmek/4578