Yazımın mürekkebi kurumadı Sayın Kılıçdaroğlu!
Talat Atilla

Dr. Aytun Çıray ile dostluk seviyesindeki hukukumuz,  onun Sağlık Bakanlığı Müsteşarı benim de sağlık muhabiri olduğum yıllara kadar uzanır.

Eski DP genel başkan yardımcısı olan Çıray, şimdi CHP İzmir milletvekili.

Siyasi çalışmalarında ince eler, sık dokur. Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin zarar görmemesi için adımlarına çok dikkat eder.

Bu ihtiyatlı adımları için, ”Çok evhamlısın!” tanımlaması yapanlara, “Tıbbiye’de ilk öğrendiğimiz, fayda etmekten önemlisi zarar vermemektir.” der.

Melih Aşık’ın 12 Şubat tarihli yazısını okuyunca gülümsedim ve “Sakınılan göze çöp batmış.” diye düşündüm. Aşık şöyle yazıyor;

CHP genel merkezinde, CHP genel başkan yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, PM üyesi Dr. Aytun Çıray’a, Konak adaylığı PM’de oylanacak Avukat Sema Pektaş’la ilgili tehditvari bir soru sordu;

-      Sema Pektaş ile ilgili PM’de konuşacak mısın?

Çıray, “Kimi konuşacağımı sana mı soracağım. Sen kim oluyorsun? Evet, konuşacağım.” der.

Aytun Çıray’ın bu sözleri üzerine Tanrıkulu, CHP tarihine utanç vesikası olarak girecek şu sözleri söyler;

-SENİ AYAĞIMIN ALTINA ALIRIM!

- O iş o kadar kolay değil, al da görelim!

Melih Aşık yazısını, “Son anda araya giren korumalar yumruklaşmayı önlediler. şeklinde noktalıyor.

Bu vahim gelişmeden 3-4 gün önce yine bu köşede, “CHP sağcılar için gurbet mi?” diye yazmıştım. Yazımın mürekkebi dahi kurumadan doğruluğu ortaya çıktı. Hayatının şahit olduğum tüm zaman dilimlerinde demokrat olan Çıray’a, Öcalan’ın eski avukatı Tanrıkulu’nun, KCK’nın eski avukatı bir bayan için, “SENİ AYAĞIMIN ALTINA ALIRIM!” kelimesi, CHP DNA’sı ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ciğerinden vuran sözlerdir.

PKK’nın bile silah bıraktığı bir dönemde, PKK liderinin eski avukatının, cumhuriyeti kuran bir partinin merkezinde, CHP genel başkan yardımcısı sıfatıyla, başka bir CHP milletvekiline yönelik bu çirkin sözleri asla sumen altı edilemez.

Tanrıkulu, tevil götürmez bu sözleri söylerken, kime, ya da kimlere güvendi? Kemal Kılıçdaroğlu, bir gecede listeyi değiştirebilecek güce sahip olan, kendi davet ettiği bir milletvekiline, “SENİ AYAĞIMIN ALTINA ALIRIM” diyen Tanrıkulu’nu görevden almazsa, siyaset tercihini yapmış olacak!

 

Kainata sığmayan, kamyona sığar mı?

 

40 yıllık hizmet hareketinin yakın dönemdeki büyük savrulması, iktidara karşı yürütülen yolsuzluk operasyonlarında takınılan kişisel husumetlerin arka arkaya gelmesiyle arttı.

Hizmet adına hareket eden devlet görevlileri, o kadar hırsla iktidara yüklendiler ki; hükümet, haklarında yolsuzluk iddiası olan bürokratlarını sorgulama&ayıklama refleksini hayata geçirecek zaman bile bulamadı.

Dünyanın her yerinde iktidar unsurlarının yolsuzluk yapma ihtimali vardır ama hükümetlere yönelik bu sorgulama; kin, intikam ve bir had bildirme şeklinde olursa, yolsuzluk iddialarının sağlıklı bir şekilde aydınlanması mümkün olamaz.

Hizmet&cemaat hareketi, dünyevi olduğu kadar, manevi alanlardaki eylemleriyle de şaşırtmaya devam ediyor.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in, Türkçe olimpiyatlarına katıldığını, cemaate, “Twitter mesajlarını çoğaltın.” talimatını verdiğini söyleyen hizmet hareketi yetkilileri, bilerek ya da bilmeyerek inanılmaz bir yanlışa daha imza attılar.

STV’de yayınlanan Şefkat Tepe dizisinin son bölümünde, peygamberimiz gökten nurlu bir ışık huzmesi içinde indirilip, bir kamyonete bindirildi.

Bu görüntüler, STV içinde yapılan kişisel bir hata da olabilir ama cemaat adına yapılan yanlışların rutine bağlanması, en başta cemaatin tabanında, sonra mütedeyyin kesimlerde fay hatlarını giderek derinleştiriyor.

Cemaat, paralel yapı olmaktan çıkıp, devletin bizzat kendisini paralel yapı olarak görme eğilimine giriyor.

Peygamberimizi kamyona sığdırmak isteyen bu anlayışın, bireysel bir hata olmasını dilerim. Aksi halde cevaplanması gereken iki ağır soru ortada kalıyor.

1)    Cemaat; dinler arası diyalog eyleminden, Mavi Marmara baskınına kadar, kendi payına düşen hiçbir öz eleştiri de bulunmadığı gibi, kendisini eleştirenlere karşı da giderek sertleşiyor. Cemaat, hata yapmadığına inanan bir hareket mi? Kendisine kusursuzluk atfediyorsa, bu bir şirktir. Şayet, kusurlu olabileceğini kabul ediyorsa, neden içindeki provokatörleri saf dışı etmiyor&edemiyor?

2)    Cemaat, kendisi için tıkalı tüm damarları açan Ak Parti’yi saf dışı ederek, kendisine daha yakın hangi parti ile ittifak kurabilir ki? Cemaatin ruhsal tabanını inşa eden, Said Nursi’nin, “Şeytandan kaçar gibi siyasetten kaçın.” telkinini, cemaat neden dikkate almıyor&alamıyor?

 

 

*Bu Yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/yazimin-murekkebi-kurumadi-sayin-kilicdaroglu/4056