Hani Allah’ın hatırı?
Talat Atilla

Ankara’nın tanınmış ve saygın iş adamlarından, Nata Holding’in patronu Namık Tanık’a ait Ankara Kayaş’taki çiftlik, uzun süredir güçlü misafirlere ev sahipliği yapıyor.
4 yanı yüksek duvarlarla çevrili, onlarca hektar büyüklüğünde, şelalesinden-fıskiyesine her türlü lüksün bulunduğu çiftlikte yapılan dost sohbetleri bir süredir radarıma takıldı.
Bu çiftliğe bazı Bakanlar, önemli siyasetçiler, Ankara’nın ilçe belediye başkanları, gazete ve televizyonların Ankara temsilcileri ve yazarlar, sık sık gitmelerine rağmen tek satır bu görüşmelerden bahsetmeyince, dikkat refleksim, merak mertebesine terfi etti.
Off the record sohbetlerin yazılmaması etik olarak doğrudur ama bırakın toplantıların içeriğini, toplantıların yapıldığına dair bile tek satır yazılmaması, bu sohbetlerin yok sayılması çok ilginç.
Hep mi off the record konuşulur bu çiftlikte?
Adeta bir Türk Bildeberg’i gibi…
Bilderberg toplantıları da dışarıya asla sızmaz.
(Hollanda’nın Osterbeek kentindeki Bilderberg Oteli’nde, dünya üzerindeki karar vericiler her yıl bir araya gelip önlerindeki 12 ay için dünyanın geleceğini belirlerler…)
Gelelim Ankara’nın Bilderberg’i haline gelen çiftlikteki görüşmelere…
Görüşmelerin dışarıya sızmaması için adı konulmamış ilkesel karara rağmen iki kişinin bildiği sır değildir kuralı burada da geçerli.
İçeride konuşulanlardan 6 aylık manşet çıkar ama mahremiyete saygı gereği bunları yazmayacağım.
Bir tanesi hariç!
İktidar partisine mensup, Ankara’nın az gelişmiş bir ilçe Belediye Başkanı, bu çiftlikte, yakın çevresiyle birlikte, “ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYLIĞINI” kutladı.
Bildiğim kadarıyla partisinin adaylarını iş adamı ve gazeteciler değil, Başbakan Erdoğan seçiyor. Diğer olasılıkları tamamen dışlamıyorum ama bu kutlamanın çok erken olduğunu düşünüyorum.
Son dönem yorgun görünse de, Melih Gökçek’in halen iktidar partisinin Ankara’daki en büyük kozu olduğunu düşünüyorum.
 
 
Hani Allah’ın hatırı?
 


 
Küçük dünyamda, beğenmediğime mesafeli olsam da, samimi olmak kaydıyla yeryüzünde vücut bulan her düşünceye saygılı olmaya çalıştım.
Tam beceremesem de, en azından bu yönde gayretim oldu.
Şöyle düşünürüm; “Lazım olmasaydı, Allah yaratmazdı…
Bütün çiçekler beyaz, bütün insanlar aynı düşünseydi, hayat çekilmez olur, doğruyu kıyas edeceğimiz objeden mahrum kalırdık.
Bu sosyolojik gerçek, Kur’an da da, “Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet olarak kılardı. Şura/8 ” şeklinde yer alır. Allah’ın serbest bıraktığı hür iradeyi (haşa) benim gibi sıradan bir insan yasaklayacak değil elbette ama mesele samimiyet.
Bu kadar giriş yeter.
Konu gazeteci Elif Çakır
Kimseye not vermek haddim değil ama gazeteci Çakır, ait olduğu düşünce zeminini iyi anlatan bir kaleme sahip.
Zaman zaman bakarım da.
Geçen gün de TV’de baktım. O mu değil mi, diye tereddüt ettim.
Fena halde değişmiş. Ancak ismi yazınca emin oldum.
Ağır bir botox vardı yüzünde. En az 10 yaş gençleşmiş.
Çıplak gözle yanılıyor muyum diye eski-yeni fotoğraflarını estetik uzmanına gösterdim.
Uzman, “Yoğun botox” dedi.
Üşenmedim. Diyanete sordum; “Hayati bir risk olmadığı sürece estetik haramdır” dedi. 
Tüm bunlardan sana ne diyeceksiniz, bu soru hükümsüzdür.
Çünkü, yazıları ve giyiminde dini referans alan bir hanımefendinin helal/harama dikkat edip- etmemesi, yazdıklarının inandırıcılığı ile bire bir ilgilidir.
Elif Çakır’ın geldiği manevi zemin, “Hakkın’ın hatırı aliidir, hiçbir hatıra feda edilemez” der. Hani, nerede Allah’ın hatırı?
 
 
BDP’nin BİR-AND’ı var!
 


 
Allah gecinden versin ama amansız hastalığa yakalanan gazeteci Mehmet Ali Birand giderayak bölücü bir iz bırakmak istiyor sanki.
Önce, sanki bilmiyormuş gibi, “Ben Kürt’müşüm yahu!” dedi. Hızını alamadı, “Öcalan Meclise girebilir, parti kurabilir.” gibi saçma sapan sözlere imza attı. Peki, şaşırdık mı?
Yooo…
Yıllar önce de, Milliyet’te yaptığı röportajda, Öcalan’ın, “Galatasaraylıyım” sözlerini manşetlere taşıyarak, Öcalan’a sempati toplamaya çalışmıştı.
Birand’ın tüm yaşamı gazeteci kisvesiyle bölücü unsurların değirmenine su taşımakla geçti. Finale yakınken bile ayrımcılık yapmaya devam ediyor.
Beni şaşırtan, bu bölücülüğe Aydın Doğan’ın seyirci kalması. Doğan’a hiç yakışmıyor.
 
Ceyar ölmedi!
 

 
Geçmişte icracı bir Bakan eşi Emine Erdoğan’a giderek, “Eşim beni aldatıyor” itirafında bulunmuş, bu süreçler biraz da pembe dizi kıvamında gazetelerde yer bulmuştu.
Küçük nüanslarla olsa da, tarih yeniden tekerrür etti.
Ankara’nın ismi ünlü bir halk ozanıyla adaş ilçe belediye başkanının eşi, “Eşim başka kadına aşık, beni boşamak istiyor” şikayetiyle Emine Erdoğan’dan yardım istedi.
Emine Erdoğan’ın ne dediğini öğrenemedim ama belediye başkanı eşinin anlattıklarına göre, başkan eşi, kartlarını açık oynayarak, “Başkasına aşığım, yürümüyor. Boşanalım. Seni mağdur etmem” diyecek kadar da pervasız davranıyormuş. Dikkatinizi çekiyor mu bilmem, Ankara siyaseti aşk, aldatma ve kaset söylentileriyle adeta Dallas dizisine dönüyor.
Anlaşılan kısa süre önce ölen Dallas’taki kötü adam karakteri Ceyar’ın yerini bugünlerde belediye başkanları dolduruyor!
 
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…
 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/hani-allah-in-hatiri/3512