Zor Zamanlardayız
Bülent Kuşoğlu

Akşamları eve erken gelebilirsem tartışma programlarını izlemeye çalışırım. Geçen akşam 5/4’ünü kaçırdığım bir programa mail veya twiter yoluyla ulaşan bir izleyici –ki artık izleyici demek de yanlış-  konuşmacıya “Ne bu Cumhuriyet düşmanlığı, sürekli eleştiriyorsunuz” diye sitem edince, konuşmacının cevabı, “Benim sorunum Cumhuriyetle değil, tek parti yönetimi ile…” oldu. Kafama iki soru işareti takıldı; 1-Cumhuriyetin ilk yıllarını eleştirmekle, tek parti yönetimini yani özellikle Atatürk dönemini eleştirmek arasında ne fark var  ve 2- neden bu gün bu kadar sorun varken, canımız yanıyorken bunları değil de çoğunlukla Cumhuriyetin ilk yıllarını tartışıyoruz?

Cevap muhtemelen, “Sorunlarımızın çoğu o dönemden geliyor, tabi ki o dönemleri tartışacağız” şeklindedir . Bu cevap kısmen doğrudur da ama Cumhuriyetin ilk dönemi ile Osmanlı’nın son dönemi çakışırken, bir çok yeniliğin başlangıcı Osmanlı dönemi iken, sorunların çoğu da Osmanlı çöküşünden kaynaklanıyor iken, yeni kurulan bir devlet hele bir Cumhuriyet böyle insafsızca, anakronik bir şekilde tenkit edilir mi? Cumhuriyet eleştirilirken neden Osmanlı hiç eleştirilmez? Osmanlı masum mu? Cumhuriyetin ilk yıllarında ki gerekçeleri anlıyorum ama neden hala bu ayrımcılık?

Diğer taraftan “Tek parti devleti”nin rakibi padişah yanlılarıydı. Kelle koltukta yeni bir devlet kurmuş olanlar rejimi, saltanat destekçilerinin acımasızlığını unutup gerçekleşmesi nerede ise imkansız bir “demokrasi” adına nasıl çok partili hale getirecekti? Tek partinin çok parti olması o günlerde Saltanatı tekrar diriltmek demek değil miydi? Bunu yapmak intihar etmek kadar akıl yitirmek demek değil miydi? Bunları değerli konuşmacının bilmemesi, anlamaması mümkün müydü?

Demek ki” dedim, “İyi niyetli değil

Nerede ise o günlerin tüm gelişmiş ülkeleri, Almanya, İtalya, Rusya, İspanya gibi ülkelerin faşist veya komünist olduğu bir dönemde yeni kurulan Cumhuriyet demokrat olacakmış. Olmadığı için tek parti yönetimini eleştiriyormuş…

Baktım, son yazımda e-dergah yorumcularıda yine ağırlıklı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir tartışma içerisine girmişler. Nerede ise rekor sayıya ulaşan yorumlar yukarıda anlattığım örneğe göre çok iyi niyetli ve seviyeliydi. Evet, bir çekişme vardı ama yine de esas olan Cumhuriyete bağlılıktı. Herkes kendi görüşünü ifade etmeye gayret etmiş ama Cumhuriyeti kötüleme niyeti  yoktu.   

Zor Zamanlardayız. “O olacağına ben” diyerek  siyaset yapma lüksümüzün olmadığı zamanlar… Çünkü, Dünya sıkıntılı bir değişim döneminde, Türkiye ise her şeyin ortasında, her şeyin odağında.. . Her gün şehit haberleri, her gün bir uğursuzluk…  Suriye, Irak, Ermenistan, enerji, zam, intihar, geçim zorlukları… Bu yazıyı yazıyı yazmaya başladığımda Afyon’da 25 şehit olduğunu öğrendim.  İzmir’de de 61 can yitmiş… Sabah sabah ağlamaklı oldum!

Araya daha da canımı sıkan bir haber giriyor; Bir yıl önce Başbakan ve zamanın Genelkurmay Başkanı’nın -şimdinin “Terörist”i İlker Başbuğ’un-  poz verdiği zirvelerde teröristler poz veriyor. “Özel’i de al da gel” diye yazmışlar altına. Onurum kırılıyor, ruhum sızlıyor…

Yüreğinde bu acıyı duymayan var mı?

Vardır mutlaka… Toplumsal afazi geçiriyoruz… Prof. Nevzat Tarhan’a göre toplumsal afazi toplumun değerlerini yitirmesi, hassasiyetinin yok olması imiş. Tam tanıma uygun bir haldeyiz…

Neyse yazıma tekrar kaldığım yerden devam edeyim.

Değerli yazar ve aydın Taha Akyol’un, Hürriyet’teki köşesinde geçen gün , AKP yazmak zorunda kalınca, “AKP yazmamda bir kasıt yoktur” diye Başbakan’dan yazısının başında özür diliyor olmasına, “Aydın bu durumda ise umutlu olmak çok zor” diyecektim…

Peki, yazımın başında belirttiğim değerli konuşmacı neden Cumhuriyetin ilk yıllarını demokrasi yoktu diye eleştirirken bu dönemi eleştirmez?  

Belki de haklıdır… Hayat kolay değil.

Zor zamanlardayız…

Ancak,her şeye rağmen tartışıyoruz. Ülkesini sevenlerde tükenmedi…

Demek ki umutlar da bitmedi…

 

 

 

 

EDİTÖRÜN NOTU:

DEĞERLİ YORUMCULAR… FİKİRLERİNİZİ ÖZGÜRCE PAYLAŞABİLMENİZ İÇİN YORUM KRİTERLERİMİZİ ESNETME PAHASINA YORUMLARINIZI ONAYLIYORUZ. ANCAK ÖZELLİKLE SON DÖNEMLERDE YORUM SAYFALARININ FİKİR PAYLAŞMA VE/VEYA HABERİ/YAZIYI YORUMLAMA ALANINDAN ÇOK KİŞİSEL KAVGA VE HAKARET ETME ALANINA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ ÜZÜLEREK GÖRDÜK. VE İŞİN EN İLGİNÇ TARAFI, BU DURUMDAN EN FAZLA ŞİKAYET EDEN YORUMCULARIMIZ YORUMLARINI KİŞİSELLEŞTİRENLER OLDU. BU UYURI HERKESE: BUNDAN BÖYLE KİŞİSEL İTHAMLAR, HAKARETLER, DİREKT BİR BAŞKA YORUMCUYU HEDEF ALAN YORUMLAR ONAYLANMAYACAKTIR. BU HASSASİYETİ GÖSTERMEYEN YORUMCULARIN “YORUMUMUZ NEREDE EY EDİTÖR?” DİYE SİTEM MESAJLARI ATMADAN YORUMUNU TEKRAR GÖZDEN GEÇİRMESİNİ RİCA EDERİZ. İYİ OKUMALAR…

 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/zor-zamanlardayiz/3427