Veda...
Fatih Altaylı

Yer altındaki zenginlik

 

Bir uçak kazasında çok değerli bilimkadınlarımızı ve bilimadamlarımızı kaybedince, komplo teorisyenleri hemen fikir ürettiler.

Toryum uzmanı biliminsanlarımızın öldüğü kaza sabotaj mı?”

Ve hemen bildik hikayeler.

“Türkiye’de milyarlarca dolarlık toryum var. Herkes bu zenginliği türkiye’nin kullanamamasını istiyor”

Allahtan uçağı pilot hatasından kaynaklanan nedenlerle düştüğü ortaya çıktı da kafamızı anlamsız işlere yormaktan kurtulduk.

Ama ben bu “Milyarlarca dolarlık bilmemnemiz var” meselesinden sıkıldım.

Bu hayatımda duyduğum en anlamsız, en ekonomi mantığı dışı cümle.

Bu muhabbet ilk olarak Bor meselesiyle patladı.

“Türkiye’de milyarlarca dolarlık bor var. Çıkarırsak kurtuluruz”

Bence bu doğru değil.

Çıkarırsak kurtulmayız. Çıkarıp satabilirsek kurtuluruz.

Sadece çıkarırsak ama buna pazar bulamazsak  çıkarma masraflarından ötürü batarız.

Türkiye’de bugünkü piyasaya değerinden hesapladığımız zaman milyarlarca dolarlık bor rezervi olabilir ama acaba Dünyanın bu kadar bora bugün ihtiyacı var mı?

Yok ki, çıkarıp satmıyoruz, satamıyoruz.

Yarın öbürgün ihtiyaç artar, değeri artar, talep oluşursa çıkarır satarız.

Ama bugün böyle bir durum yok.

Toryum ne işe yarar, nerede kullanılır pek bir fikrim yok.

Mutlaka önemli bir madendir ama ihtiyaç ne kadar, pazar büyüklüğü ne kadar?

Pazarı belirli bir malı, pazar ihtiyacından fazla miktarda üretirseniz bunun tek sonucu olur.

Malın fiyatı düşer.

Bunun sonucunda da o malı üretenler giderek daha az kar ederler, hatta sonunda zarar ederler.

Bizim garip isimli madenlerimiz için de, bor için de durum bu.

Madem toprak altında duran zenginliklerin Türkiye’yi kurtaracağından eminiz, ben çok daha kısa, çok daha kolay bir formül önereyim.

Öyle borla, toryumla falan uğraşmayın.

Türkiye’de trilyonlarca liralık mıcır var.

Toros Dağlarını alın kırın, size trilyonlarca liralık mıcır çıksın.

Varsa pazarı satın dış borcu ödeyin, satın milli gelirimiz kişi başı 1 milyon dolara çıksın.

Orada duruyorlar.

Kırın kırın satın.

hem böylece uçaklarımız da o dağlara çarpmaz.

Ne dersiniz?

 

 

212 sayılı yasa

 

Şimdi yazacağım yazı basın emekçilerini çok kızdıracak ama yazmam gerekiyor.

Duymuşsunuzdur, hükümet gazetecilerin haklarını güvence altına alan 212 sayılı yasayı değiştirmek istiyor.

Bu değişiklikle gazetecilerin sahip olduğu kimi ayrıcalıklar ortadan kalkacak.

20 yılda emekli olma, tavansız tazminat gibi bazı haklar törpülenecek.

Bazıları tamamen ortadan kalkacak.

Gazeteciler bu hakların ellerinden alınmasına tepki gösteriyorlar.

Bense doğru buluyorum.

Ayrıcalıklı sınıflar yaratılmasına karşı olan gazeteciler, kendilerinin ayrıcalıklı bir sınıf olmasına da karşı çıkmak durumundalar.

Yıllarca yazarak gazetecilerin THY uçaklarından yarı fiyatına, telekom hizmetlerinden yarı fiyatına yararlanması gibi abuk sabuk uygulamaları ortadan kaldırdım.

Zaten bu haklar gazeteciler için değil, gazete patronları için avantaj sağlıyordu.

Şimdi de 212 sayılı yasada değişiklikler yapılacak.

Doğrusunu isterseniz, kopacak yaygarayı ben çok önemsemiyorum.

Bazıları bana “Senin tuzun kuru” gibisinden saldıracaklar.

Umurumda değil.

Çünkü zaten uzunca bir süredir patronlar gazetelerin asıl yükünü çeken muhabir kadrolarını 212’li yapmıyorlardı.

Makam otomobilleriyle dolaşan, günde bir kaç saat çalışan köşe yazarları ve yöneticiler hatta bunların eşleri, sevgilileri 212’den kadrolu olurken, muhabirler 212’yi pek görmüyorlardı.

Gazetecilerin varolması gereken özgürce yazı yazabilme ve buna bağlı iş güvencesi gibi hakları yokken, halkın haber alma özgürlüğünü doğrudan etkilemeyen haklarını savunmaları abes.

Sendikasızlaştırmaya tepki göstermeyen gazetecilerin, 212 sayılı yasanın sadece mali haklarını  koruyan bölümlerinin değiştirilmesine tepki göstermeleri çok da inandırıcı değil.

Ben bu durumun değişmesinden yanayım.

Sadece bunun değil, gazetecilerin mesleki tanıtım kartının da Başbakanlık tarafından verilmesine de karşıyım.

Madem bir değişiklik yapılıyor. Bu da yapılsın.

“Benim gazeteci olup olmadığıma Başbakanlık’ta toplanan bir komisyon karar veremez” dediğim için 26 yıldır “Sarı basın kartı” almıyorum.

Bunu benimle tartışacak bir babayiğit varsa, gelsin tartışalım. 

 

Veda

 

Değerli Turktime okurları.

Bu okuduğunuz satırlar, Turktime’da yazdığım son satırlar.

Sevgili Talat Atilla, yazı yazacak bir ortam bulamadığım ve sadece kendi adımı taşıyan internet sitemde yazabildiğim dönemde bana bu sitenin kapılarını açtı.

Sağolsun bana bir de “Başyazarlık” ünvanı layık gördü.

Kendisine minnettarım.

Ancak bir gazete çıkarıncaya kadar  bundan böyle sadece HaberTürk internet sitesinde yazacağım.

Bugüne kadar gösterdiğiniz ilgi için hem sizlere, hem de Talat kardeşime çok teşekkür ediyorum.

 



Sayfa Adresi: http://www.turktime.com/yazar/veda-/1346