Geçmişte gerçekten hükümetlerce, yaşanmış olaylar nedeniyle ve kendilerince belki o dönem haklı endişelerle (içerilerinde ve TBMM nde pek çok Kürt kökenli milletvekili, senatör ve hatta devletin en üst makamında cumhurbaşkanları olmasına karşın), kamuda “Kürt” sözcüğünün kullanılması, Kürtçe konuşulması, doğan çocuklara Kürt isimlerinin konulması, Kürtçe şarkı söylenmesi veya kaset doldurulması, Kürtçe radyo ve televizyon yayınları, Kürtçe öğretimi yasaklanmıştı.. Aslında “bu ülkede yaşayan Kürt, Türk, Laz, Çerkez vs. kardeştir; hepsi eşit hak ve olanaklara” sahiptir derken, Kürt kökenli vatandaşlarımız için bu gibi kısıtlamaları gözden uzak tutmuşlardı.. Hepimizin de bildiği gibi insanın yaradılışında yasaklara başkaldırı iç güdüsü vardır.. PKK da bu haksız ve anti demokratik ayırımları, doğunun çeşitli nedenlerle ekonomi ve imar yönünden ihmalini de işin içerisine katarak; ayrı bir Kürt Devleti olma amacına yönelik kalkışmasında en güçlü propaganda vasıtası yaparak kullandı.. Oysa asla kontrollü özgürlüklerden korkmamalıyız.. Etnik kökeni ne olursa olsun tüm T.C. vatandaşları; dillerini de, örf ve adetlerini de, dinlerini de özgürce yaşayabildikleri sürece; bu ülkenin bir ferdi olmaktan her zamankinden çok daha güçlü bir bağlılıkla gurur ve onur duyacaklardır.. Atatürk’ün dediği gibi, bu ülkede T.C. vatandaşı olan her kes, etnik kökeni ne olursa olsun, Türk sayılır ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” deme hakkına sahiptir.. Ancak bu deyiş, Kürt kökenli vatandaşlarımız için kendi etnik kökeninin gereği dili, örf ve adetleri ile dinini özgürce yaşayabildiği sürece bir anlam taşır. Aksi halde, (aslında öyle olmadığı halde) asimilasyona tabi tutuldukları gibi bir duygu ve düşünceyi üzerlerinden atamazlar..