Sözün özü; Türkiye’deki sendikal yapılanma, çürümüş bir sisteme sahip. Geriye dönüp baktığımızda, isimleri hemen dilimizin ucuna geliveren bir çok sendikacının, örneğin Şemsi Denizer’in, örneğin Bayram Meral’in sendika ağalıkları sırasındaki başkanlık konforunu bir yana bırakın, edindikleri mal varlıkları.. ya da halen Türk Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek’in dudak uçuklatan servetlerine bakıldığında bu işlerin temelden bozuk bir yapı üzerine kurulduğunu görmek için dahi olmaya gerek yok. Daha bunlara paralel odalar da benzer “başkanlıktan edinilmiş” servetlere örnek, Derviş Günday.. ve daha nicelerini hatırlayınca, vardığımız nokta; kökten bir değişimin artık kaçınılmaz olduğudur. Bu değişimde, anılan yapılanmaya ilk neşter vurulması gereken nokta, bence Sendika veya odanın tepe noktasını işgal edenlere, süre sınırlamasının getirilmesidir. Hiçbir yönetim ve denetim elemanı 5 en fazla 8 yılı geçmeyen bir süre bu görevde kalmalı, daha ötesine fırsat verilip saltanat oluşturulmasına kanunen engel olunmalıdır. Yönetime gelirken ve ayrılırken kendileri ve 3. dereceye kadar akrabaları için verecekleri mal beyanlarında, bir haksız kazanç şüphesinin doğması halinde de en katı şekilde “nereden edindin?” sorgusuyla haksız edinimlerine hazine adına el konulabilmelidir.