Uzun yıllardır Doğan Medya grubunu oluşturan gazetelerin özellikle siyasi manşetleri ile televizyonlarının siyasi flaş-manşet haberlerine rastladığımda aklıma ilk gelen şeyleri şöyle sıralıyorum; acaba bu övmenin-yermenin, parlatmanın-matlaştırmanın altında neler olabilir? Paranoyak bir kuşkuculukla değil, haberin/sözün geçmişine ait hafızamda yer tutmuş kalıntıları, günün konjonktürü ve geleceğe dönük kendimce öngörülerim. Zaman içinde bu metodik şüphecilikten çok çok isabetli kanaatlere ulaştığımı gördüm. Hele geçen yıl Emin Çölaşan’ın gruptan kovulmasını takip eden süreçte medyaya yansıyanları, kitapları okuduğumuzda vardığım sonuç şu: Doğan Medyası, tüm alemi kör ve sağır, milleti aptal yerine koymuş ve bu duruşunu da hep sürdüregelmiş. Türkiye’nin bir gecede %50 fukaralaştırıldığı 2001 krizinden sonra Ak Parti iktidar olup Sayın Başbakan’ın yasaklılığı kaldırılıp Başbakan olduğu süreç, bu grubun iç gerçeğini tanımak için bugün yeniden hatırlanmaya değer bir algıyı topluma enjekte eden haber ve yorumlarla dolu. Ve nitekim grup, bunun rantını her yıl katlanarak büyüme ile elde etti ve etmeye devam ediyordu. Ta ki tılsım bozulup, ufak ufak “yeter artık” sesleri gelmeye başlayıncaya kadar. Ve sonunda siper gerisinden başlatılan savaş, meydansavaşı evresine girdi. Bu savaşta Doğan Medya, ruhuna/üzerine başına bütün dna’sına sinmiş kir ve pasın, pis çıkarların bedelini ödeyecek gibi görünüyor ve bu Doğan Grubunun ilk kaybı, ilk defa bir bedel ödemesi olacak gibi görülüyor. Burada Sayın Başbakan Recep Tayip Erdoğan da yaralı olarak çıkacak; onu yaralayacak olan silah, neden bunca yıl beklediğine doyurucu bir açıklık getirememesi olacak. Evet O, “sarışın lokma” Çiller gibi bertaraf edilemeyecektir ama hatırı sayılır bir yara da alacaktır. Bugün Doğan Grubunu tek başına bırakan diğer gruplar da umarım bu yaşananlardan gerekli dersi alırlar. Özellikle de kalem sahipleri.