Kimse kendi üzerine alınmasa da, alışılagelmiş toplumsal siyasi dönüşüm söylemi, artık 20. yüzyıl formel yapısından 21. yüzyılın değişimci interaktif siyaset anlayışına evrilmiştir. Geleneksel sağ, sol, demokrat, sosyal demokrat, sosyalist, faşist tüm anlayışlar; en radikalinden en marjinaline tüm yapılanmalar bu evrilmenin sürüklenişinde kendine yeni yeni zemin ve pozisyonlar bulmak zorundalar. İnteraktif bilişim çağında, dededen toruna siyasi miras/saplantılardan arınarak ya kendilerini güncellemek ya da marjinal bir kulüp olarak değişime direnen dinazorlar misali varlık mücadelesi vermek durumundadırlar. Deyim yerindeyse “deniz bitti, kara göründü..” herkes hayatta kalma, varlığını sürdürebilme adına kendi ayaklarının üzerinde durma mücadelesi vermek zorunda. İttihat Terakki anlayışının diktiği çarmıha çivilenmiş olanların sağdan da soldan da bu paslı çivilerden kurtulması gerekir. Yüzyıl öncesinin kemikleşmiş ulusalcı anlayışı, günümüz küreselleşme anlayışı karşısında iflas etmiş, dibe vurmuştur. Artık sermayenin dini imanı, sınırları ve rengi, rotasından sapmayan kervan yürüyüşü dönemi bitti. Onun yerine, mobilize olmuş bilişim çağı verileri ile hakimiyet alanları kurulmakta olduğunun farkına varmak lazım. Konuyu milli sınırlar içinde kalarak, bu dip dalgasının beklentilerine cevap vermeden, sosyal sorumlulukların göz ardı edildiği sosyal demokrat söylemde aramanın da zamanı bitti. Halkın istemi, farklı farklı programlar da sunsalar, siyasi aktörlerden evrensel ölçekte sosyal demokrat bir yönetim beklentisidir. Ancak bu istem, sosyal demokrasi özürlü bir anlayışla, halka sosyal demokrasiyi benimsetmenin mümkün olmadığını yönetimin çekirdek kadrosu tarafından bile hiçbir zaman kabullenilmeyen/hazmedilmeyen tepeden inmeci değil; gerçekten kıpırdayan dip dalganın yüzeye yansıması ile oluşan açık bir anlayışın kabullenilmesi ile mümkün olacaktır. Emperyalizme karşı oluşturulan Erken Cumhuriyet dönemi savaş konseptini, toplumun bugünkü sosyal demokrasi istemine karşı, siyasi savaş konsepti olarak algılama, halkın siyaset algısını bu konsepte göre dizayn etme dönemi ebediyen kapanmıştır. Bu anlayış, yaşanmakta olan evrensel olgular karşısında spastik özürlü bir anlayıştır. Ne ABD ve AB’nin empoze ettiği çıkara dayalı anlayış, ne üçüncü dünyanın milli sınırlar içine hapsolunmuşluğu artık tedavülden kalkmalıdır. Erken Cumhuriyet dönemi ve söylemi tarihi misyonunu tamamlamış, yeni bir Cumhuriyet anlayışının oluşumuna hazır sosyal gerçekliğin, siyaset arenasındaki yerini alması zamanı gelmiştir. Atatürk dönemine “aşkın gözyaşları” dökmekle, ya da “bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler” serkeşliğine hoşgörü adına göz yummakla da bu değişim/evrim bağdaşmayacaktır. Bireysel plandan tüm toplumsal katmanlara, değişimi özlemek değil; gerçekleştirmek gerekir diye düşünüyorum. Tarihsel yörüngeden sapmadan, yapılması gereken budur. Geleneksel ezberlerden kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor bile...