Yorumcu Gülay hanımefendiyle –her ne kadar canını sıksa da- erdemli bir davranış gösterip empatik tavrını takdir ettiğimi, karşıt düşüncede de olsakta “12 Eylül süreci sorgulamalarında” eşdeş ortak paydamıza dayanarak tarafımı ifade ediyorum; tarafsız değil, bildiğim insani evrensel doğrulardan tarafım. Aynı geminin yolcuları olarak Ak Parti, CHP, MHP ve diğerlerinden herhangi birinin holiganı/amigosu da değilim, can düşmanı da değilim. Glay hanımın dile getirdiği her olayın gerçeklik payına “evet”, arka planını bilmediğim gelişmelerden “niyet okumaya” hayır diyen bir mizacım var. Dile getirdiğim düşüncelerden dolayı, sanki Ak Parti’nin avukatlığını yapıyor muşum gibi bir algının oluştuğu izlenimi edindim. Ben o avukat değilim, Ak Parti’nin de, en son savunuculuğuna başvuracağını ifade edebileceğim “sakıncalı vatandaş”ım. Savunduğum konulardaki duruşum, bundan bir süre öncesine kadar Habertürk kanalında Sayın Ali Saydam-Özlem Gürses’in yaptığı bir programın alameti farikası olan “hiçbir şey göründüğü gibi değil” ifadesinin açılımından ibaret. Örneklemek gerekirse, günahım kadar sevmediğim ama takdir ederek okuduğum Fatih Altaylı, Aydın Doğan’ın kaçırdığı 1,5 milyar dolara yakın vergiyi toplumun gündemine getirdiğinde belki 70 milyon içinde en çok sevinenlerin ilk sırasındaydım; o kaçakçılık, 275 milyon dolarla “uzlaşma” ile kapatılınca da en çok hüsran duyanların yine ilk sıralarında olduğunu zannediyorum. Bir başka örnek, bu ülkede yabancıya satılacak, dağa doğru bir ifade ile satılamayacak değer varsa, o da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğrudan veya dolaylı güvencesi altında olandır değil mi? “Türk Silahlı Kuvvetlerinin inisiyatifi ile kurulan, gelişen, global bir değer seviyesi yakalayan OYAK-Bank, neden Hollandalı menşeli uluslararası ING Banka satıldı” sorusunun sosyo-ekonomik cevabını yakalayabilirsek, özelleştirme olgusunu daha derli toplu bir kategorizasyon içinde anlamamız mümkündür diye düşünüyorum. Bugün için parlamenter temsili kıymette olmayan düşünceme göre, küçük memur, işçi, çiftçi ve küçük esnaf, İkinci Cumhuriyet burjuvazisinin çıkmakta olduğu yükselme basamağında birer tuğla olarak görülmektedir, tıpkı Birinci Cumhuriyette olduğu gibi. Gün gelir, bu gün “derin devlet” olgusunun kendi yavrularından/safralarından arınma çabaları gösterdiği gibi, burjuva yapılanmasındaki çürükler de aydınlığa çıkartılır umudundayım. Saygılar, iyi okumalar.