Türkiye Cumhuriyeti, elli yıllık bir curuf birikintisini, demokrasi safrasını temizliyor. Buradan çıkan zehirli gaz hepimizi şaşkına çeviriyor; milliyetçiliğinden, vatanperverliğinden zerre kadar kuşku duymadığımız pırıl pırıl insanlarımızla, kendi kişisel hırsı, çıkarı uğruna her şeyi göze alabilecek gözü dönmüş paranoyak karakterleri aynı kefede omuz omuza diz dize görmenin şaşkınlığını yaşıyoruz. İki gündür kendi kendime sorup duruyorum; Ufuk Büyükçelebi ile Mustafa Balbay’ın aynı safta yer alması, ya da Sinan Aygün’le "sahte Yeşil" Osman Gürbüz’ün ne işi olabilir? Bu Ümraniye çöplüğünden çıkan isimlerden tutuklu olanlarla, son dalgada göz altına alınan isimleri alt alta yazmak, tek bir potada birleştirmek imkansız. Öylesine zıtlıklar var ki, müneccim olsanız, bu isimler arasında bir ortak payda bulmanız güç. Ama bu güçlük aşılmış nasıl aşıldıysa ve bu zıtlıklar tek potada toplanmış görünüyor ya da gösteriliyor. Elli yıllık bir birikim, “hukuki”liğini ve “adil”liğini henüz yitirmediğine inanmak istediğim; ama “kanuni” tarafının hem “hukuki” hem de “adil” yönüne ağır bastığını bildiğim yargı masasına yatırılmış bulunuyor. Mesele Baykal’ın iddia ettiği gibi buna Ak Parti’nin bir “rövanş” çabası olarak bakarsak yanılırız. Ortada, Mahkeme kararı ile varlığı ve aidiyetinin Özden Örnek Paşanın bilgisayar kayıtlarına dayandığı kesinleşen bir “darbe günlüğü” ve bu günlükteki ilişkiler ağını deşifre eden bir bilgi kirliliği var. Bu kiri temizleyecek olan da yine yargıdır. Şunu unutmayalım; İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Ak Partinin İstanbul il teşkilatı olmadığı gibi, Savcı Zekeriya Öz başkanlığındaki onlarca savcı de Ak Parti’nin il teşkilatı elemanları değil. Onları oraya atayan, Ak Parti muhalifliğini herkesin çok açık ve net bildiği Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. İçten dileğim, bu yargılamada sapla samanın doğru ayıklanması, yaşın yanı sıra kurunun yanmamasıdır.