Kemalist ideolojinin geçmişte başarılı sonuçlar vermiş olması, onun günümüz real-politik sahada başarılı olacağına kanıt olamaz. Kemalist ideolojinin zirve yaptığı döneme baktığımızda, karşımıza çıkan idari/siyasi tablo şu; Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı’ndaki son yılları, İsmet İnönü’nin de Cumhurbaşkanlığı’nın ilk yılları deyim yerindeyse “altın çağ”dır. Cumhurbaşkanlığı makamından alın hiyerarşik yapı içinde devlet kurumunun en ücra kasabasındaki hatta köy İhtiyar Meclisi dahil topyekün -istisnasız- hepsi tek elden dizayn edilmiş bir yapılanmanın ürünüdürler. Uç bir örnek; Mülki İdarenin başındaki Vali, sadece vali değil; aynı zamanda CHP’nin resmi İl Başkanı, Kaymakam da İlçe Başkanıdır. Devletin resmi ideolojisine aykırı her türlü eylemin/söylemin takipçisi Savcı ve asayiş kuvveti jandarma da onların kanuni emirleri altında. “Sivil Toplum” un varlığının tahayyül bile edilmediği o yıllarda, hiçbir aykırı sesin duyulmasına bırakın tahammülü, varlığına bile rıza gösterilmeyen yıllardır. Bilmeyen genç kuşaklar için buna da bir örnek vereyim; Şapka Kanunu’nun kabulünden yıllar önce yazılıp yayınlanmış bir kitabındaki kanaatlerinden dolayı, bu kanun yayınlandıktan sonra İskilipli Atıf Hoca, İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmış, idama mahkum edilmiş ve bu idam infaz edilmiştir. İşte bugün, özlemle başarı öyküleri düzülen dönemin iç yapısı bu. Bu yazıda amacım o dönemi sorgulamak değil, o dönemin sorgulanması apayrı bir konu ve bir ordu akademisyen üzerinde çalışsa, yıllara mal olur; dökümanter envanteri de ciltlere sığmaz. Benim söylemek istediğim şu; içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın gerçekleriyle yüz yüze iken, geçmişin yüzüne takılıp kalmanın günümüz problemlerine çözüm getirmeyeceği.