Aaah! nerde o eski darbe sofraları? Ankara’nın mutena bir evinde toplanılır, gariban Anadolu çocuklarının servis görevi üstleneceği yemeklerde, davetlilere nelerin ikram edileceği tartışılır, karara bağlanır ve Hasan Mutlucan’ın Balkan türküleri repertuarından çıkarılan müzik eşliğinde icra edilirdi. Halk, radyolardan duyduğu o müziğin coşkusuna kendini kaptırmışken herkes görevinin başına döner, milletin makus talihini değiştirmenin gönül rahatlığı ile işine dört elle sarılırdı. Gün ağardığında, “batı cephesinde değişen bir şey yok” yutturmacası ile halk coçku içinde “giden ağam, gelen paşam” özdeyişine sadakatini/biatını icra ederdi. Şimdi çağ değişti, şu 21. yüzyılın kimine göre “şeytan”ı kimine göre “sanal cin”i internet denilen bir alamet çıktı, “kim kiminle nerede neyi nasıl yapıyor niçin yapıyor?” sorularını, varsa cevapları ile beraber anında Anadolu’nun en ücra köşesinde monitörlerden yansıtıveriyor. Askerliğini yapmış, vergilerini ödeyen bu ülkenin sadık bir vatandaşı olmaktan gurur duyan biri olarak, son bir görev ifa etmek/tavsiyede bulunmak istiyorum: Darbeciler de artık kendilerini güncelleştirsin; daha işin başında, hazırlık aşamasında bile şu internet belasından kurtulmanın bir yolunu bulsunlar. Yoksa, her şey çok aleni oluyor, ayıp oluyor beyler.