Nuray Başaran’ın roportajı teknik açıdan son derece iyi. Ancak satıralarına dikkatlice bakıldığında bunun bir “sipariş” olduğu, çanak sorulardan çok çok belli. Eski savcının hergün kanal kanal gezip ağzına sakız ettiği “AK Parti hala neden kapatılmıyor, çıldıracağım” çığlıklarından başka incir çekirdeğini dolduracak yeni bir şey yok. “Kapatılmayacak” sözü yeni gibi görünse de, eski savcının söylemini takip eden herkes biliyor ki, bu O’nun laf ebeliği ve ilerde demokrasi galip gelir de Ak Parti kapatılmayacak olursa, “ben demedim mi?” ayağına yatmanın kaldırım taşlarını döşüyor. Eski savcı tüm katıldığı programlarda, telefon bağlantılarında verdiği röportajlarda “hukuku” ağzından düşürmüyor. Oysa çok basit bir mantıkla dense ki, ”siyasi sonuç” doğuracak bir işlem hukuki midir, siyasi midir?” Herhalde verilecek doğru cevap “siyasi” veya biraz daha derinlemesine bir tahlille “siyasetin hukuku” belki denebilir. Ama, siz bunu salt “hukuki” olarak nitelerseniz buna iki gurup insan inanır: 1-Militan antidemokrat faşist karakterler, 2-İdeolojik saplantılarından kurtulamamış taraftarlar. Bunların dışında kimseyi kendinize inandıramazsınız. Anayasa Mahkemesi davayı kabul ederse, Ak Parti’nin kapatılacağına yüzde yüz inananlardanım. Bu açıdan eski savcı da müsterih olsun, kalbini ferah tutsun. Ama Anayasa Mahkemesi davayı kabul etmezse, toplum olarak topyekun her Allah’ın akşamı ne kadar eski politikacı, hukukçu, akademisyen, asker emeklisi, stratejist gibi çağın dışında ve gerisinde kalmış; aynı tekerlemelerle artık bıkkınlık veren bu adamlardan da kurtulmuş olacağız. Toplumsal anlayışın ulaştığı seviyenin izdüşümlerini doğru okuyan hiçbir televizyon kanalı bundan sonra onlara ekmek kapısı olmayacak, copy/paste ürünü, birbirinden alıntı/çalıntı kitapları da kitapçı raflarını sadece ama sadece bir aksesuar gibi süslemeye devam edecektir.