Sayın Atilla yazınız sonundaki teveccühünüze içtenlikle teşekkür ederim. Yazınlarınızı sindirerek okumayı, yorumumu da sizlerle paylaşmayı önemsiyorum. Kendi kendime sıkça soruduğum soruların başında; İnteraktif tartışmanın, hayallerimize kazandırdıkları nelerdir?
Sorusu gelir. Buradan hareketle yazınızı okudum ve adını anmasam bile herkesin anında teşhis edeceği bir medya gurubunun Anadolu’daki bir deyimle “fişteklemesi” sonucu son iki yılda nereden nerelere savrulduk diye dün akşam, karardan sonra hafızamı yoklamak istedim; hani Mardin-Münih Hattı dizisinde, diziyi noklayan bir cümle vardı(mealen), “biz nerede hata ettik?” diya kendi kendini sorgulayan bir iç hesaplaşma.. Şimdi medya imparatorluğunun “Askerlik Şubeleri” ya da “Ergenekon Karakolları”nda komutan/yönetici, nöbetçi, infazcı bir sürü eleman/kalemi/enkırmeni/şizofreni var. Bunlar sizi sevk ve idarede, afişe edip hedef göstermede, derdest edip mikrofon karşısında çözmede, spiker tetikçilerin yorumlarıyla infaz etmede, haberlerin ırzına geçip intihara azmettirmede, patron çıkarı uğruna her türlü cambazlık yapıp göz boyamada, kırk şeytana kırk takla attırıp pabucunu da dama atanlar acaba bir İÇ HESAPLAŞMA/MUHASEBE yapacaklar mıdır bilmiyorum doğrusu. Toplumun tüm kesimlerini doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren konuların yakın öncesi/hazırlık ve yakın sonrası/sonuç dönemlerinde gazete manşetlerine, tv’lerin haber ve programlarını belli bir perspektif sistematiğini esas alarak mercek altına alırsanız; Türkiye’nin içine sürüklendiği tüm badirelerde özellikle bir “medya ayağı”nı net ve doğru tespit etmeniz mümkün olur. Hele bir de onların suyunda giden, gölgesinde barınanlarını da eklerseniz, tespitleriniz daha da keskin ve gerçeğin birebir odağına ulaşmış oluyorsunuz. Olayları örneklemek istersek; 1-Danıştay Saldırısı/Mustafa Özbilgin’in cenaze töreni/Danıştay güvenlik kameralarının bir gün önce karartılması(ki bu menfur saldırı için Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, “Türkiye’nin 11 Eylülü” demişti ve ABD gibi Irak’a değil; İktidar’a karşı savaşı açıktan açığa başlattı ), 2-YÖK Baskını, 3-Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, 4-“E Muhtıra”, 5-367 Garabeti ile Cumhurbaşkanı seçiminin engellenmesi, 6-Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Anayasa Mahkemesini tehdit etmesi, 7-22 Temmuz Genel Seçimine giderken Kızılelma konsorsiyumunun tertip, tahrik ve tahrip dolu hezeyanları, 8-Cumhurbaşkanı Seçimi, 9-Cumhuriyet Resepsiyonu, 10-Anayasanın 10. ve 42. maddelerinin TBMM’de kabülü ile “kaosa kalkan 411 el” kışkırtıcılığı, Anayasa Mahkemesinin TBMM iradesini ipotek altına almakla parlamentonun alenen ilga edilmesi, ki bundan böyle TBMM vesayet altına alınmış bulunmaktadır, 11-Ak Parti kapatma İddianamesi/küpür dosyaları/kabulü/savunma/cevap/sözlü iddianame/sözlü cevap, 12-Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt- Ak Partiden ihraç eski milletvekili Turhan Çömez-CHP Genel Başkanı Deniz Baykal-Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ arasındaki gelgitler/dinlenme iddiaları/buluşmalar/meçhül mesaj alışverişleri, 13-Dalga dalga Ergenekon gözaltıları, 14-Ergenekon Soruşturması savcılarına uygulanan basın/siyaset/akademik “psikolojik yıpratma” baskılama/sindirme çabaları, 15-Türkiye’yi ayağa kaldıran CHP’nin dinlendiği iddiası ve Önder Sav fiyaskosu, 16-Toplumun Ergenekon soruşturması karşısında manipüle edilip soruşturmanın “fasa-fiso”dan öte bir anlam taşımadığı konusunda belli bir siyasi kadronun kendi yandaşı medya üzerinden dezenformasyon çabaları.. bu arada iş dünyası/yatırım/borsa ile ilgili çıkar kavgaları, hükümetle ilişkilerde çıkara dayalı zikzaklar, “u” dönüşleri gibi apayrı bir başka kategoriden de bakmak lazım ama bu, apayrı bir doktora tezine konu olabilecek kadar daha kapsamlı bir araştırma ve derinlemesine analizler gerektiren verimli bir alan. Tüm bu olgulardan sonra alın size tek başına 100 puan değerinde bir uzmanlık sorusu: Şimdi Erdoğan ne yapmalı dersiniz?